Marksist feminizm, marksizm ve feminizmin bileşimi olan bir feminist harekettir.
Marksist feminizmde kadınlar sosyal haklar konusunda diğer konulara oranla daha kararlı çalışmalar yürütmüşlerdir. Burada asıl amaç kapitalist sistemin üstesinden gelebilmektir. Bu görüşü benimseyenlerin çoğu işçi sınıfındandır. Marksist feminizmin geleneksel komünist Partisi ya da Sosyal Demokratların sol kanadına olan yakınlığı da bilinir.
Marksist feminizmin bakış açısına göre kadın temel üretici fakat ikincil tüketicidir. Kadının özgürleşmesi için çocukların yetiştirilmesinden ve ev işlerinden kurtulması gerektiğini savunurlar. Bunun yolu ise, ev işlerinin sosyalleştirilmesinden geçmektedir. Ev-içi üretimin üretici bir faaliyet olmadığı görüşüne karşı çıkarlar. Bu görüşe göre, kadının üreticiliği, erkeğin üreticiliğinin temelidir. Sermaye birikiminin de temelinde kadının ev-içi üretiminin yattığını savunurlar. Kadının ücretli işçi haline getirilmesi projesi ile sınıfsız topluma geçiş için işçi sınıfına katılmak hedeflenmektedir. Ataerkil sisteme pek önem atfetmezler.
Marksizmle feminizmin birlikteliği, kadının farklılığını sınıf üzerinden inşa ederek, kadını proleter ortak kimliği içinde tanımladığından ötürü, patriyarka gibi kadını ezen devasa bir sistemi ve baskı mekanizmalarını görmezden gelir. Heidi Hartmann ve Christine Delphy'ye göre kadınlar patriyarka altında ortak biçimde ezilirler ve bu ortak ezilmişlikleri kadınları bir sınıf haline getirir. Marksizmin katı cinsiyet-körü bakışını reddeden sosyalist feminizm, Marksist feminism ve radikal feminizm arasında bir köprü olma özelliği taşır.
Marksist feminizm, Marksist düşüncenin toplumsal analiz, tarihsel diyalektik materyalizm yöntemini kullanır. Bu yöntemi feminist sorunların hizmetine koyarak, Juliet Mitchell ve Shulamith Firestone Marksist feminizm için yeni yönelimler önermişlerdir.
Marksist teorinin diyalektik materyalizm yöntemini, feminist teori “bilinç yükseltme” olarak yorumlar. 60'ların sonu ve 70'lerde bilinç yükseltme grupları kurulur. Bu grupların en önemli misyonu, tarih boyunca susturulmuş kadınları dillendirmektir. Kadınlar bu gruplarda, cinselliklerine, ev ve aile yaşamlarına, anılarına, fantezilerine, deneyimlerine ve umutlarına varıncaya kadar her şeyi ifade etme fırsatı buldu. Edebiyat açısından bu bilinçlenme pratikleri, kadınlarca yazılan otobiyografik, biyografik ya da büyüme-bilinçlenme romanlarını ortaya çıkardı. Bu romanların feminist eleştiriye katkısı ise kadını edebî temsiliyetin nesnesi olmaktan çıkarıp, eserin öznesine ve yazarına dönüştürmesiydi.
Kaynakça
Emre Işık - Beden ve Toplum Kuramı, s.43
Öğüt, Hande, Edebiyatta feminizm ve feminist edebiyat eleştirisi30 Mart 2017 tarihinde Wayback Machine sitesinde arşivlendi. T24. Erişim tarihi: 30.03.2017