Siyer-i Nebi (Arapça: السيرة النبوية es-sîra en-nebevîyya), kısaca siyer, geleneksel İslami literatürde Muhammed'in biyografilerine verilen isimdir. Kur'an ve Hadislere ek olarak, Muhammed'in hayatı ve İslam'ın ilk dönemi hakkındaki çoğu tarihi bilginin kaynağıdır.
Muhammed'in hayatı ve erken İslam tarihi ile ilgili en dikkat çeken konu, kaynaklık eden bilgilerin sözlühikayecilik kültürünün düzensiz ürünleri olarak ortaya çıkması ve ayrıntıların yüzyıllar boyunca artan ilerlemesidir. Lawrence Conrad sözlü dönem sonrası[1] erken dönemde yazılan biyografi kitaplarını inceler ve bu eserlerde Muhammed'in doğum tarihiyle ilgili 85 yıllık bir zaman aralığının sergilendiğini görür. Conrad bunu hikâyedeki "akışkanlığın (evrimsel süreç) halen devam etmekte olması" olarak tanımlar.[2]
Karmaşık hikâyeler Muhammed'in yaşadığı rivayet edilen hayatından 150-200 yıl süren bir aradan sonra toplanır, sıralanır, düzenlenir ve biyografik metinlere dönüştürülür. Bu rivayetler İslam dışı kaynaklarca desteklenmemekte ve kendi içerisinde de çelişkiler taşımaktadır. Rivayetlere dayalı kayıtlarda olayın yaşandığı günlerde anlatılanlar büyük ölçüde gerçekliğini korurken, zaman içerisinde değişikliğe uğrayarak birkaç nesil sonra tarihi realiteden tamamen uzaklaşır.[3][4] Hadis ve siyer kaynaklarında Muhammed'in hayatı ile hiçbir bağlantısı olmayan hikâyelerin, Muhammed'in hikâyesine birtakım değişiklikler yapılarak eklemlenmiş olabileceği sıklıkla dile getirilen konulardandır. Sami Ezzib, bu konuda dikkat çeken bir ifade ile Hayber'in Fethi ve Kurayza Katliamı gibi konuların Yahudi kutsal kitabında yer aldığını, ancak bu kaynağa göre Yahudilerin Yahudi olmayanları katlettikleri bilgisini vermektedir.[5]
Rivayet kültürüne dayalı eserlerin dışında tarih bilimi açısından İslamın erken tarihi, ne zaman ortaya çıktığı, hangi coğrafyada doğup dünyaya yayıldığı konusu günümüzde belirsizliğini korumakta, bu konuda geleneksel anlatımların işaret ettiği Mekke'yi dışlayan, Petra başta olmak üzere farklı coğrafyalara işaret eden teoriler ileriye sürülmektedir.[6][7] Tartışmalarda Petra, Petra'nın kuzeyinde bir bölge, Kûfe ve Hîre (Güney Irak) bölgeleri öne çıkmaktadır. Bizans kronikleri ve Hristiyan din adamlarının kayıtları, basılı paralar ve Abbasiler döneminde İslam’ın hikâyesinin yazılma sürecine katılan hadisçi ve tarihçilerin yaşam bölgeleri, Hire, Yathrib gibi bazı antik şehirlerin isimleri ve diğer bulgular Muhammed’in ve erken dönem İslam coğrafyasının Güney Irak bölgesi ile ilişkilendirilmesine ve Muhammed’in hayat hikâyesinin birden fazla kişinin hikâyelerinin birleşimi olabileceği kanaatine yol açmıştır.[8][9][10][11][12][13][14]
Etimoloji
Arap dilindesīra veya sīrat kelimesi seyahat etmek veya yolculukta olmak anlamına gelen sāra fiilinden gelir. Bir kişinin siyeri, o kişinin doğumunu, yaşamındaki olayları, görgü ve özelliklerini ve ölümünü kapsayan yaşam yolculuğu veya biyografisi anlamına gelmektedir. Siyer (çoğ) İslami literatürde, savaş ve gayrimüslimlerle ilişkilere de atıfta bulunabilir.
Sırat rasûl allah veya es-sîra al-nebawiyya ifadesi, Muhammed'in yaşamının incelenmesine atıfta bulunur. İslam tarihinin ilk iki yüzyılında, siyer yerine kullanılan kelime megāzī (Muhammed'in askeri sefer hikâyeleri[17]) idi ve bu deyim ve şu anda siyerin bir alt kolunu ifade ediyor.
Terim ilk olarak İbn Şihabez -Zuhri tarafından Muhammed'in biyografisiyle ilişkilendirildi ve İbn Hişam tarafından da bu haliyle popüler hale getirildi.
İlk siyer eserleri, kendisine haber denilen tarihsel anekdotlar (çoğ,ahbār')dan oluşur.[18] Haber yerine rivayet veya hadis kelimesi de kullanılırdı.
İçerik
Siyer literatürü, esas olarak Muhammed ve arkadaşları tarafından yürütülen askeri seferlerin anlatılarını içeren çeşitli karmaşık materyaller oluşmaktaydı. Bu hikâyeler yüceltme amaçlı tarihsel açıklama veya hikâyelerdi. Siyer ayrıca siyasi anlaşmalar (ör. Hudeybiye Antlaşması veya Medine Anayasası), askere almalar, görevli atamaları, yabancı hükümdarlara mektuplar ve benzeri gibi bir dizi yazılı belgeyi de içerir. Ayrıca, Veda Haccı'ndaki konuşması gibi, Muhammed'in yaptığı bazı konuşmaları ve vaazları da kaydeder. Siyer kayıtlarından bazıları, belirli olayları ve savaşları anan şiir ayetlerini içerir.
Siyerde yer alan bazı hikâye türleri daha sonraki dönemlerde kendi ayrı türlerine dönüştü. Bunlardab biri a'lām al-nubuwa ("peygamberlik kanıtları" - bazen ilk kelime yerine amārāt veya dalāʾil kullanılır) olarak adlandırılan peygamberlik mucizeleri ile ilgilidir. Faḍāʾil ve Mathālib adı verilen başka bir tür yoldaşların (Sahabe), düşmanların ve Muhammed'in diğer önemli çağdaşlarının faziletlerini ve hatalarını gösteren masallardı. Bazı siyer eserleri Muhammed'in hikâyesini daha önceki peygamberlerin, Pers Krallarının, İslam öncesi Arap kabilelerinin ve Raşidun'un hikâyelerini içeren anlatının parçası olarak konumlandırdı.[22]
Siyerin bazı bölümleri, Kuran'da bahsedilen olaylardan esinlenir veya bunlar üzerinde ayrıntılı bir şekilde durur. Bu kısımlar genellikle tefsir ve esbab-ı nüzûlyazarları tarafından belirli âyetlerde bahsi geçen olaylar için arka plan bilgisi sağlamak için kullanılmıştır.
Hadislerle karşılaştırma
Yapı, hadis ve tarihi bir rivayet (haber) bakımından birbirine çok benzer; her ikisi de isnad (nakil zincirleri) içerir. Hadis ile haber arasındaki temel fark, hadisin bir olayla ilgili olmaması ve normalde bir zaman veya yer belirtmemesidir. Aksine hadisin amacı, dini bir doktrini İslam hukukunun yetkili bir kaynağı olarak kaydetmektir. Buna karşılık, haber bazı hukuki veya teolojik imalar taşıyabilirken, asıl amacı belirli bir olay hakkında bilgi aktarmaktır. [18]
8. ve 9. yüzyıldan itibaren birçok bilim insanı çabalarını her iki tür metne eşit olarak adamışlardır. [18] Bazı tarihçiler siyer ve megâzî literatürünü Hadis'in bir alt kümesi olarak kabul ederler.[23]
Kabulü
Anlatı kültürü: Kıssacılık kültürü nesnel doğrular yerine anlatıcıların bilgi birikimleri ve zihinsel yaratıcılıklarına dayalı bir hitabet ve toplumsal etkileme sanatı olarak görülür.[24][25] Kıssacılık veya vaazcılık geleneği halkın din algısını oluşturmada din bilimleri açısından özel bir önem taşır. Kıssacılık İslamın ilk dönemlerinden itibaren yaygın bir kurum haline gelmiş, anlatıcılarına geniş sosyal-manevi imkanlar sağlayan, halkın dini hislerini güçlendiren anlatımlar geniş rağbet görmüştür. Destansı unsurlarla süslenen anlatılar siyer, meğazi, delail, şemail, fezail ve metalib gibi kitaplarda bir araya getirilerek topluma sunulmuşlardır.
İslam'ın ilk yüzyıllarında siyer literatürü hadislere kıyasla daha az ciddiye alındı. Emeviler döneminde, hikaye anlatıcıları ( Kāss, pl. Kussās) yetkililerden izin aldıkları sürece özel toplantılarda ve camilerde Muhammed ve önceki peygamberlerin hikâyelerini anlatırlardı. Bu hikâye anlatıcılarının çoğu artık bilinmiyor. Emeviler döneminden sonra abartma ve hayal kurma eğilimleri ve İsrailiyat'a aşırı güvenmeleri nedeniyle itibarları sarsıldı ve camilerde vaaz vermeleri yasaklandı. Ancak sonraki dönemlerde siyer daha fazla ön plana çıktı. Yakın zamanlarda, siyer ile ilgili Batılı tarihsel eleştiri ve tartışma, içeriğini savunan özür dileyen literatür yazan bazı Müslümanlarda savunmacı bir tavır ortaya çıkardı.[22]
Süleyman Ateş'in kaydettiğine göre siyer yazarlığı ilk zamanlarından itibaren mutlak bilgiye ulaşma ve yayma gibi objektif amaçlarla yapılan bir iş değildir. İbni İshak örneğinde görülebileceği gibi siyer anlatımlarına en baştan itibaren Yahudi-Hristiyan efsaneleri etkili bir şekilde sokulmuştur.[26]
Ahmed Emin'in değerlendirmeleri: “Siret kitapları, en eski ve en güvenilir olanları da dahil hurafe ve İsrailiyat’tan arınmış değildir. Tam aksine bunların kronolojik sırada en önce gelenleri İsrailiyat’la en fazla doldurulmuş olanlarıdır. İlk ve en güvenilir kaynak sayılan İbni İshak’a bakalım. Bu zatın esas kaynaklarından biri de Yahudilikten İslam’a geçen Vehb İbni Münebbih’tir. İbni İshak’ın ayrıca Hristiyan ve Mecusi kaynaklardan da büyük ölçüde yararlandığı bilinmektedir.”[27]
Mucizeler: Prof. Dr. Mehmet Özdemir Siyer yazıcılığı ile ilgili makalesinde, İbni Hişam örneğine ve zaman içerisinde bu kitap ve risalelerde anlatılan yüceltmeci, olağanüstücü ve mucize olarak anlatılan rivayetlerin sayılarındaki artışa dikkat çekmektedir. Bu tespitlerden bir diğeri de ilk yazılan siyer kitaplarında bulunmayan, ancak zaman içerisinde siyer kitaplarında geniş yer işgal eden irhasat rivayetleri ile ilgilidir. Siyer kitaplarında Ay’ın Yarılması veya Miraç gibi rivayetleri tarihi bir vakıa olarak görmek olasıdır.[28]
Ahmediyye, Muhammediyye, Envar'ül Aşıkin gibi bazı popüler siyer kitapları Muhammed'in hayatını mistik-destansı unsurlarla süsleyerek anlatmakta ve İslam mitolojisi olarak değerlendirilebilecek konular ile tarihsel olaylar birbirine karışmaktadır.[29]
Siyere kaynaklık eden kıssa, hadis, haber gibi materyalleri kullanan siyercilerin yüceltmeci ve olağanüstücü eğilimlerle gerçek ve kurguyu birlikte verdikleri, mucize ve irhasatların her nesilde artış gösterdiği,[30] siyer yazıcılığının ilmi ve objektif kriterlere göre yapılan bir iş olmayıp,[31] bazıları peygamberlik kanıtı olarak da ileri sürülen[32] bu anlatılar içerisinde tarihi olan ile efsane olan[33] arasında ayrım yapmanın zor olduğu ifade edilmektedir.[34][35]
Yüzyıllar boyunca Müslüman alimler, hadislerin sahihliği sorununu kabul ettiler. Bu sebeple senet adını verdikleri isnad veya nakil zincirlerini değerlendirmek için sofistike yöntemler geliştirdiler (bkz. Hadis çalışmaları). Bu çalışmalarla hadisler, diğer kategorilere ek olarak muhtemelen uydurma olanlar için "zayıf", sahih (sağlam) gibi sınıflara ayrıldı.[36]
Birçok siyer rivayeti aynı zamanda isnad bilgileri de içerdiğinden ve siyer derleyicileri(ahbârîler)'nin bir kısmı bizzat fakihlik ve muhaddislik görevi icra ettikleri için, aynı hadis tenkidi yöntemlerini siyer rivâyetlerine de uyguladılar.[37] Bununla birlikte, bazı siyer raporları, kesin olmayan bir isnad biçimi veya modern tarihçilerin "toplu isnad" veya "birleşik rivayetler" dediği şey kullanılarak yazılmıştır. Bu kesinlik eksikliği, bazı hadis alimlerinin toplu isnad kullanan herhangi bir rivayeti sahihlikten yoksun kabul etmelerine yol açmıştır.[38]
Wim Raven'a göre, sahihliği ve olgusal değeri bir dizi farklı gerekçeyle sorgulanan siyer literatüründen tutarlı bir Muhammed imajının oluşturulamayacağı sıklıkla belirtilmektedir. O, siyerin sahihliğine karşı aşağıdaki argümanları sıralar, ardından burada karşı argümanlar gelir:
İslam'ın ilk asrında neredeyse hiç siyer eseri derlenmemiştir. Ancak Fred Donner, İslam'ın kökenleri hakkındaki en eski tarihi yazıların ilk olarak Hicri 60-70'te, yani Hicret'in birinci yüzyılında ortaya çıktığına işaret eder (bkz . Muhammed'in Biyografileri Listesi). Ayrıca, H. ikinci, üçüncü ve dördüncü yüzyıllara tarihlenen mevcut kaynaklar, çoğunlukla daha önceki kaynaklardan elde edilen materyallerin derlemeleridir. [36][41]
Siyer eserlerinde bulunan farklı rivayetlerde sergilenen birçok tutarsızlık. Yine de, İslam'da tek bir ortodoksinin olmamasına rağmen, geleneksel köken hikâyesinin en genel özellikleri üzerinde hala belirgin bir anlaşma vardır. [36][41]
Sonraki kaynaklar, Muhammed'in zamanı hakkında öncekilerden daha fazla bilgi sahibi olduklarını iddia ediyor. Bilgin Patricia Crone, bir yorumun tarihsel olarak Muhammed'in hayatından ve Kuran'daki olaylardan ne kadar uzak olursa, (içeriği önceki kaynaklara dayanmasına rağmen) o kadar fazla bilgi sağladığını buldu. Crone, bu fenomeni hikâye anlatıcılarının süslemesine bağladı.
Bir hikaye anlatıcısı bir baskından bahsederse, bir sonraki hikaye anlatıcısı bu baskının tarihini, üçüncüsü bir izleyicinin duymak isteyebileceği her şeyi bilirdi.[42]
İbn İshak'ın durumunda, kendisi ve diğer önceki râviler tarafından ne kadar nakış işlenip işlenmediğini ve ne kadar nakış işlendiğini görmek için başvurabileceğimiz daha eski kaynaklar yoktu. Crone'a göre, "İbn İshak ve Peygamber arasındaki üç kuşakta da hayali detayların eklendiği sonucuna varmaktan kaçınmak zordur.[41][42][43]
Gayrimüslim kaynaklarla karşılaştırıldığında görülen tutarsızlıklar. Ancak geniş çapta, hem Muhammed'e özgü bilgilerde[44] hem de genel olarak Müslüman rivayetlerine ilişkin benzerlik ve uyuşmalar vardır.[41][45]
Siyerin bazı bölümleri veya türleri, yani mucizelerle ilgili olanlar, Muhammed hakkında, toplumunun inançlarını ve doktrinlerini göstermenin dışında, bilimsel tarih yazımı için kaynak niteliği taşımaz.[41]
Bununla birlikte, Medine Anayasası gibi siyerin diğer içeriği genellikle gerçek olarak kabul edilir.
Siyerin ilk derlemeleri
Aşağıdakiler, siyer ve megâzî rivâyetlerini toplamak ve derlemek konusunda uzmanlaşmış erken dönem hadis toplayıcılarından bazılarının bir listesidir:
Urve bin Zübeyr (ö. 713). Emevi halifeleri Abdülmelik bin Mervan ve I. Velid'in sorularına cevap veren ve Peygamber zamanında meydana gelen bazı olaylarla ilgili soruları içeren mektuplar yazdı. Abdülmelik megâzî literatürünü takdir etmediği için bu mektuplar hikâye şeklinde yazılmamıştır. Bu konuda herhangi bir kitap yazdığı bilinmemektedir.[46]
İbn Şihâb ez-Zuhrî (ö. 737), siyer literatüründe hem hadis hem de ahbâr toplayan merkezi bir şahsiyettir. Onun akhbār'ı ayrıca aktarım zincirleri veya isnad içerir. Emevi mahkemesi tarafından desteklendi ve biri şecere ve diğeri megâzî üzerine olmak üzere iki kitap yazması istendi. İlki iptal edilmiş ve megâzî ile ilgili olan ya günümüze ulaşmamıştır ya da hiç yazılmamıştır.
Musa ibni Ukbe, Zühri'nin talebesidir. Şu anda kayıp olan "Kitāb al-Maghāzī"yi yazmıştır. Bazı nakilleri korunmuş olmakla birlikte bu nakillerin kendisine isnadı tartışmalıdır.[46]
Muhammed ibn İshak (ö. 767 veya 761), "Siretü İbn İshak" Peygamber'in önemli bir biyografisinin temelini oluşturan sözlü gelenekleri toplayan ez-Zührî'nin bir başka öğrencisidir. Onun gelenekleri, başta İbn Hişam (Haza Kitabu Sireti Resulillah) ve İbn Cerir et-Taberi (Tarih) olmak üzere birçok kaynak aracılığıyla günümüze ulaşmıştır.
Muhammed ve ashabını Mekke'ye ilerlerken gösteren bir betimleme. Kanatlı varlıklar İslam'daki Dört Büyük Melek olan: Cebrâîl, Azrâîl, Mikâîl ve İsrâfîl, Siyer-i Nebi, 1595.
Bedir Savaşı (13 Mart 624 Cuma günü), Siyer-i Nebi, 1595.
^Özdemir, Mehmet. "Siyer Yazıcılığı Üzerine"(PDF). Milel Ve Nihal. 4 (3). Milel ve Nihal Eğitim, Kültür ve Düşünce Platformu Derneği. ss. 129-162. 6 Kasım 2013 tarihinde kaynağından(PDF) arşivlendi.
^Islamic Humanism. Oxford University Press. 27 Mart 2003. ISBN9780199885008. ʿAbd al-ʿAzīz al-Dūrī, Historical Writing, p.36: "Ahmad ibn Hanbal rejected the hadiths reported by Ibn Ishaq precisely on the grounds of their use of the collective isnād: "I see him relating a single hadith on the authority of a group of people, without distinguishing the words of one from those of another"" (Tanbih 9-43) But Ibn Hanbal did accept Ibn Ishaq's authority for the maghazi.
^Some scholars such as Nöldeke consider the currently preserved copy to be a forgery, and Öhrnberg considers the whole narrative concerning the Muqawqis to be "devoid of any historical value". Öhrnberg; Mukawkis. Encyclopaedia of Islam.