Aliya İzzetbegoviç (Boşnakça: Alija Izetbegović), 1992'de yeni bağımsızlığını kazanan Bosna-Hersek cumhurbaşkanlığı konseyinin ilk başkanı olan Boşnak siyasetçi, avukat, İslam filozofu ve yazardı. 1996 yılına kadar bu görevi yürüttükten sonra 2000 yılına kadar görev yapan Bosna Hersek Cumhurbaşkanlığı üyesi oldu.
İzzetbegoviç, Demokratik Eylem Partisi'nin kurucu ve ilk başkanıydı. Aynı zamanda birçok kitabın da yazarıydı, en önemlisi Doğu ile Batı Arasında İslam ve İslam Deklarasyonu idi.
Doğumu ve Yetişmesi
Aliya İzzetbegoviç, 8 Ağustos 1925'te Bosanski Šamac kasabasında doğdu. Mustafa İzzetbegoviç ve Hiba'nın (kızlık soyadı Džabija) beş çocuğundan (iki oğlu ve üç kızı) üçüncüsüydü. Ailesi, son Osmanlı birliklerinin Sırbistan'dan çekilmesinin ardından 1868'de Bosna Vilayeti'ne taşınan Belgradlı eski bir aristokrat Izet-beg Jahić'in soyundan gelen seçkin ama fakir bir aileydi. Jahić ailesi, yüzlerce yıl Belgrad'da yaşadı. İzzetbegoviç'in baba tarafından dedesi Alija, Üsküdar'da askerlik yaparken Sıdıka Hanım adında bir Türk ile evlendi. Çift sonunda Bosanski Šamac'a taşındı ve beş çocuğu oldu. İzzetbegoviç'in büyükbabası daha sonra kasabanın belediye başkanı oldu ve bildirildiğine göre, Gavrilo Princip'in Haziran 1914'te Avusturya ArşidüküFranz Ferdinand'ı öldürmesinin ardından kırk Sırp'ı Avusturya-Macaristan yetkililerinin elinde idam edilmekten kurtardı.[1]
İzzetbegoviç'in bir muhasebeci olan babası, I. Dünya Savaşı sırasında İtalya Cephesi'nde Avusturya-Macaristan Ordusu için savaşmış ve onu en az on yıl boyunca yarı felçli bir durumda bırakan ciddi yaralar almıştı. 1927'de babası iflasını ilan etti. Ertesi yıl aile, İzzetbegoviç'in laik bir eğitim aldığı Saraybosna'ya taşındı.[2]
II. Dünya Savaşı Yılları
1941'de İzzetbegoviç, Müslüman Kardeşler'den esinlenerek kurulan İslamcı bir örgüt olan Genç Müslümanlar'ın (Mladi Muslimani) kurulmasına yardım etti. "Genç Müslümanlar", büyük ölçüde Müslüman olan Waffen-SS Handschar Tümeni'ni veya komünistYugoslav Partizanları desteklemek arasında bölündüğünde, bazıları İzzetbegoviç'in kanıt eksikliğine rağmen SS Handschar'a katıldığını iddia edildi.[3] İzzetbegoviç'in ailesi iddiayı yalanladı ve onun komünist partizanlar içinde olduğunu söyledi. İzzetbegoviç, 1944 yılının ortalarında Sırp kralcı Çetnikler tarafından gözaltına alındı, ancak 1914'te kırk Sırp rehinenin serbest bırakılmasını sağlamada büyükbabasının rolüne olan minnettarlığı nedeniyle Çetnik voyvodası Dragutin Keserović tarafından serbest bırakıldı. Savaşın ardından Yugoslav komünistleri tarafından tutuklandı ve mahkûm edildi. 1946'da Nazilerle işbirliği suçlamasıyla üç yıl hapis cezasına çarptırıldı.[4] Hapsedilmeden önce Saraybosna Üniversitesi Hukuk Fakültesi'nde hukuk diploması almıştı. Cezasını çektikten sonra siyasetle uğraşmaya devam etti.
Komünist Rejim
13 Ocak 1946'da Yugoslavya yeniden bağımsızlığına kavuştu. Ancak bu bağımsızlık hareketinde Komünist Parti yanlıları önemli bir rol üstlendiklerinden bağımsızlık sonrasında da ülkede yönetimi ele geçirdiler. Ülkenin resmî statüsünü de federalcumhuriyetler birliği olarak belirlediler. Buna göre Yugoslavya SFC altı federal cumhuriyet ile iki özerk bölgeden oluşacak, cumhuriyetlerden biri de Bosna-Hersek Cumhuriyeti olacaktı.
Komünist rejimin ülke yönetimini ele geçirmesiyle birlikte dinlerin toplumsal hayattaki varlığı giderek azaltıldı. İzzetbegoviç, politik İslam'ı savunduğundan ve ateizme karşı olduğundan komünist yöneticilerin en önemli hedeflerinden biriydi. Bu sebeple 1949'da İslamcılık suçlamasıyla hapse girerek beş yıl hapis cezası çekti.
İzzetbegoviç'in sıkıntıları 1953'te iktidara gelen Tito zamanında daha da arttı. Bu arada sistemin Müslümanların meseleleriyle ilgilenmesi üzere görevlendirdiği Hasan Duzu ile ilişki kurarak onunla irtibat halinde çalışmalar yürütmeye başladı.
Tito'nun 1974'te yeni bir anayasa hazırlamasından sonra yönetim din üzerindeki kontrolünü kısmen hafifleterek bazı geleneksel İslami kurumların yeniden işlev kazanmasına imkân sağladı. Bu yumuşama üzerine bazı camiler ve medreseler yeniden açıldı. Küçük çapta da olsa bir yumuşamayla bazı dinî kurumların yeniden hayata geçirilmesi Müslümanlar arasında hızlı bir İslami uzlaşıya zemin hazırladı.
İzzetbegoviç'in etkilendiği düşünürler ve yazarlar
1980'de Tito ölünce federasyon cumhurbaşkanlığı konusunda bir anlaşmazlık ortaya çıktı. Bunun üzerine altı federal eyaletin her birinin cumhurbaşkanının sırayla bir yıl federasyon cumhurbaşkanlığı yapması üzere anlaşma sağlandı. Bu gelişmeyle birlikte ülkede kısmen bir demokratikleşme sürecine girilmiş oldu. Çünkü federal eyaletlerde yönetime geçmek isteyenler siyasal partiler vasıtasıyla faaliyetler yürütebiliyorlardı. Buna bağlı olarak hürriyetlerde de bir genişleme oldu. İzzetbegoviç'in oğlu bu ortamdan yararlanarak babasının makalelerini bir kitapta toparlayıp, 1983'te "İslami Manifesto" adıyla yayınladı. İzzetbegoviç'in daha önce 1970'te de bu adla bir kitabı yayınlanmıştı. 1983'te söz konusu kitabın yayınlanması epey bir yankı uyandırdı. Hâkim sistem bu gelişmeye tahammül edemeyerek İzzetbegoviç'i Avrupa'nın ortasında radikal İslami bir cumhuriyet kurmak için çalışmakla suçladı ve tutuklattı. İzzetbegoviç, mahkeme önüne çıkarılıp "hakim sistemi değiştirmek ve Bosna-Hersek'i İslami devlete dönüştürmek için çalışmak”la itham edildi ve yargılamadan sonra 14 yıl hapis cezasına mahkûm edildi. Fakat bu mahkûmiyet onun kitabının bütün Bosna'da duyulmasını ve tesirini göstermesini sağladı. Müslümanlar muhtelif yollarla onun söz konusu kitabını temin etmeye çalışıyorlardı. Kitabın yazarının bu kitaptan dolayı hapiste olması okuyanların ruhlarındaki tesirinin daha da artmasına sebep oluyordu.
Hapis Yılları
Yargıtay kararıyla daha sonra mahkûmiyet süresi 11 yıla indirildi. 1988'de çıkarılan bir afla da serbest bırakıldı.
Beş yıllık hapis süresi (1983-1988) İzzetbegoviç'in hayatında önemli etkiler yaptı. Hapiste düşünmeye, fikir üretmeye, daha önce üretilmiş fikirlerden istifade etmeye çokça fırsat buldu. Bunun yanı sıra önemli bir fikri eserinden dolayı hapse atılmış olması, onun fikirlerinin çevrede daha çok yankı uyandırmasına sebep oldu. Ayrıca onun hapiste olduğu dönemde yıllarını verdiği Doğu ve Batı Arasında İslam adlı meşhur kitabı yayınlandı. Bu kitabını bir arkadaşı neşretti ve çok kısa zamanda geniş bir kitleye ulaşarak büyük yankı uyandırdı. İzzetbegoviç, bu kitabıyla İslam'ı sade ve öz bir şekliyle yetişen nesillere kazandırmayı hedefliyordu.
Siyasi Mücadele
İzzetbegoviç, hapisten çıktığında Dünya'da komünist rejimler çöküş dönemine girmişti. Yugoslavya'da da eski federatif yapının korunması konusunda çok fazla bir duyarlılık kalmamıştı. Bunun yerine bağımsızlık yanlısı fikirler etkisini göstermeye başlamıştı. Ayrıca eyaletlerde yönetime geçme konusunda etkin siyasi yarışlar başlamıştı. Aliya İzzetbegoviç de Bosna-Hersek Özerk Cumhuriyeti'nde Demokratik Eylem Partisi (SDA) adı verilen bir siyasi parti kurdu. Bu parti Bosna-Hersek'te 5 Aralık 1990'da gerçekleştirilen genel seçimleri kazanarak lideri Aliya İzzetbegoviç cumhurbaşkanı oldu. Bu seçim SDA'nın girdiği ilk seçim olmasına rağmen büyük bir başarı elde etti ve cumhurbaşkanlığını kazanmasının yanı sıra parlamentoda da 86 sandalye elde etti. Hastalık nedeniyle 14 Mart 1996 yılında Başkanlık görevini bırakmak zorunda kaldı.
Bağımsızlık Dönemi
1990'lı yıllara girildiğinde Yugoslavya Sosyalist Federal Cumhuriyeti içinde bir bağımsızlık hareketi baş gösterdi. Özerk cumhuriyetler birbiri ardından bağımsızlıklarını ilan ediyor ya da bu yönde niyetlerini ortaya koyuyorlardı. Bosna-Hersek de 1 Mart 1992'de gerçekleştirdiği referandum sonrasında bağımsızlığını ilan etti. Çünkü yapılan referandumda halkın %62,8'i bağımsızlığı tercih etmişti. Ancak Sırplar hemen arkasından Bosna-Hersek yönetiminde söz sahibi olan Müslümanlara karşı savaş açarak yeni bir katliam hareketi başlattılar. Hırvatistan ve Slovenya'nın bağımsızlık mücadelesine destek olan Avrupa ülkeleri ve ABD ise Bosna-Hersek'i Sırp saldırıları karşısında yalnız bıraktılar. Bosna-Hersek Müslümanlarını en çok sıkıntıya sokan da, Avrupa'nın üçüncü büyük ordusu Yugoslavya Federal Ordusu'nun Sırpçetnikleriyle birlikte hareket etmesi, onlara destek vermesiydi. Müslümanlarsa herhangi bir askerî destekten yoksun ve silah yönünden çok zayıftılar. Sonuçta Sırplar Bosna-Hersek'in önemli şehirlerini işgal ettiler. Bu işgal hareketi bir milyona yakın Müslüman'ı göçe zorladı. Sırplar işgal ettikleri yerlerde hem katliam hem de yıkım gerçekleştiriyorlardı. Özellikle camileri ve İslami izler taşıyan tarihî eserleri yıkmaya özen gösteriyorlardı.
Bosna-Hersek meselesinin çözümü için değişik tarihlerde gerçekleştirilen görüşmeler ve arabuluculuk çalışmaları da bir sonuç vermedi. 1994'ün sonuna gelindiğinde Bosna-Hersek'teki iç savaşın aldığı can sayısı 250.000'i, göçe zorladığı insan sayısı ise 1 milyonu aşmıştı.
Bosna-Hersek Cumhuriyeti cumhurbaşkanı Aliya İzzetbegoviç çok büyük askerî güce ve imkâna sahip olan Sırplarla, her türlü askeri imkândan yoksun ve hiçbir dış desteğe sahip olmayan Bosna-Hersek halkını karşı karşıya getirmemek için önce oldukça temkinli bir politika izledi.
Dayton Anlaşması
Bosna-Hersek Müslümanlarının direnişlerine Müslüman halklar grubu sahip çıktı. İslam dünyasının muhtelif bölgelerinden gençler direnişçiler soykırıma dur demek için bu ülkeye gitti. Direniş ve savaş aynı zamanda Bosna-Hersek Müslümanları arasında İslamî bilinçlenmenin artmasını da sağladı. Ancak ülke yönetimleri Bosna-Hersek Müslümanlarını büyük ölçüde yalnız bıraktılar. Katliamın son raddesine vardığı sırada da Sırpların isteklerini kabul etmeleri için Müslümanlara baskı yaptılar. İşte bu siyasi baskılar ve eşit olmayan savaş şartları karşısında İzzetbegoviç, önüne konulan anlaşmayı kabul etmiştir. Çünkü savaşın devam etmesi Bosna Müslümanlarının tam bir soykırımla karşı karşıya gelmeleri gibi sonucun doğmasına sebep olabileceğini düşünüyordu. Neticede 1995'te ABD tarafından dayatılan Dayton Anlaşması'nın imzalanmasıyla savaş sona erdi. Anlaşma Bosna-Hersek topraklarının %51'ini Müslümanlara ve Hristiyan Hırvatlara, %49'unu da Bosna-Hersek Sırplarına (veya bu ülkeye yerleşmiş Sırplara) veriyordu. Yönetimin de bu üç halk arasında paylaşılmasını şart koşuyordu. Anlaşmayla Amerika Birleşik Devletleri, aynı zamanda Müslümanlara ellerindeki silahları imha etmelerini ve ABD patentli silahları, yedek parçasız bir şekilde satın almalarını şart koştu.