İzmir, Türkiye'de Ege Bölgesi'nde yer alan ve İzmir ilinin merkezi olan şehirdir. Ülkenin nüfus bakımından en kalabalık üçüncü şehridir. Ekonomik, tarihî ve sosyo-kültürel açıdan önde gelen şehirlerden biridir.
İzmir, uzun ve dar bir körfezin başında yer almaktadır. İzmir Limanı, Türkiye'nin en büyük yedinci limanıdır. İzmir'in batısında denizi, plajları ve termal merkezleriyle Urla Yarımadası uzanır. Şehir, her yıl İzmir Enternasyonal Fuarı'nı düzenleyen önemli bir fuar merkezidir.
Köken bilimi
İzmir şehrinin adının nereden geldiği konusunda kanıtlanmış bir bilgi olmamakla birlikte bir dönem bugünkü İzmir yöresinde yaşamış olan ErektidlerinAmazonlarla savaşıp galip geldiği; onların önderi olan These'nin de, Amazon kadını Smyrna ile evlenip yöresine onun adını verdiği ve İzmir'in adının da Smyrna'dan geldiği en çok kabul edilen görüştür.[5]
Ayrıca bölgede uzun yıllar hakimiyet kuran İyonların lehçesinde kentin adı Smyrne, Atina Lehçesi'nde ise Smyrna diye yazılırdı. Günümüzdeki Helenler bu kentin adını Smirni biçiminde telaffuz etmektedir. Son yıllarda Efes Antik Kenti civarında da bu adla anılan bir köy yerleşimi izlerine rastlanmıştır. Olasılıkla İzmir'den Efes'e giden bir kraliçenin adını yerleştikleri köye de koydukları düşünülmektedir ki bununla ilgili bilgilere eski kaynaklarda da rastlanmaktadır. Ancak Smyrna sözcüğü Yunanca değil, Ege Bölgesi'ndeki birçok yerleşim adı gibi Anadolu kökenlidir. MÖ 2000 başlarına ait Kayseri Kültepe yerleşiminde ele geçen bazı tablet metinlerinde Tismurna adına rastlanmaktadır. Tismurna'daki "ti" bir ön ek olup bir kişi ya da bir yer adını belirtmektedir. Helenler ya da Bayraklı/Tepekule Höyüğünü mesken tutanlar bu ön eki atıp kente Smurna demişlerdir. Kentin adı olasılıkla MÖ 3000 ile MÖ 1800 yılları arasında da Smurnu olarak anılıyordu.[6]
MÖ 1050 yılı civarında Dorlar’ın Yunanistan (Hellas)’ı istilası sonucu Dorların önünden kaçan kavimler Anadolu'ya geçmişlerdi. Göçler sonunda Yunan anakarasından ayrılan Aioller, Edremit ve Çandarlı Körfezi civarı; İyonlar ise kabaca bu günkü İzmir ili ve civarına yerleşmişlerdi. İzmir’in Bergama ilçesi sınırlarında bulunan Antik Çağ'da Misya bölgesinin önemli merkezlerinden biri olan Pergamon antik kentinin yanı sıra, Aiolis bölgesinin antik kentlerinden Kyme ve Pitane İzmir il sınırları içerisinde yer almaktadır. MÖ 1000 dolayında Yunan ana karasında Dorlardan kaçarak Batı Anadolu'ya yerleşen Akalar tarafından kurulmuş 12 bağımsız İyon şehir devletinden Phokaia (Foça), Klazomenai, Erythrae, Teos, Kolophon, Lebedos, Ephesos (Efes) olmak üzere 7 tanesi de günümüzde İzmir il sınırları içerisinde yer almaktadır. Eski İzmir (Smyrna) kenti ise, körfezin kuzeydoğusunda yer alan ve yüzölçümü yaklaşık yüz dönüm olan bir yarım adacık üzerinde kurulmuştu. Sonraki yüzyıllar boyunca Meles Çayı'nın ve bugünkü Yamanlar Dağı'ndan gelen sellerin getirdikleri mil ile bugünkü Bornova ovası oluştu ve yarım adacık, bir tepe hâline dönüştü. İzmir'deki ilk yerleşim yeri olarak tespit edilen Bayraklı/Tepekule Höyüğü'nün çevresindeki yerleşim her ne kadar MÖ 3000 yılından çok daha geriye uzanmakta ise de yapılan son kazılarda henüz MÖ 3000 yıllarına kadar gidilebilmiştir. Kazılarda elde edilen bilgiler ışığında, Erken Tunç Çağında ilk İzmir yerleşikleri evlerini höyüğün en üst düzeyinde denizden 3 ile 5 metre yukarıdaki kayalar üzerine oturtmuşlardır. Bulunan çanak ve çömlekler Troya/Truva dönemi (MÖ 3000-2500) kültürüyle benzerlikler göstermektedir.[6][7] Ancak 2005 yılında yapılan kazılarda keşfedilmiş olan Bornova ilçesindeki Yeşilova Höyüğü'nden elde edilen bulgularla kentin tarihinin MÖ 6500 yılına kadar uzandığı keşfedilmiştir. Bu höyükteki buluntular İzmir'deki ilk yerleşimin Neolitik Çağda Bornova Ovası'nda başladığını, yerleşim sayısının Kalkolitik ve Tunç Çağlar süresince artarak devam ettiğini göstermiştir.
Hitit döneminde (MÖ 1800-1200) Anadolu'da yazı kullanılıyordu ve bundan ötürü o dönemde tarih çağına ulaşılmış bulunuluyordu. Ancak MÖ 1200'lerde Troya VII'nin ve Hititler başkenti Hattuşa'nın Balkanlar'dan gelen kavimlerce yıkılmasından sonra Orta ve Batı Anadolu yeniden yazısız ve karanlık bir çağa, Demir Çağı'na girdi. Demir Çağı, Anadolu'da yazının yeniden kullanılması ile Frigya Krallığı'nda MÖ 730, geri kalan Orta ve Batı Anadolu'da ise MÖ 650 yıllarına kadar sürmüştür.
"Eski Smyrna" terimi, Tepekule, Bayraklı'da bulunan Arkaik Dönem kentini, daha sonra Pagos Dağı'nın (bugünkü Kadifekale) yamaçlarında yeniden inşa edilen Smyrna kentiyle, ayırmak için kullanılır. Erken ve Arkaik Dönem Smirni'si, başlangıçta muhtemelen kurucusu kabul edilen Kral'a atfen "Tantalus Naulokhon" (Tantalus limanı) şeklinde anılırken sonradan aldığı "Smyrna" ismini almıştır. Kent, Herodot'a göre Aioller tarafından kurulmuş ve daha sonra 13. üye olarak İyonya kentleri arasına katılmıştır. Anadolu’ya ilk gelenler arasında yer alan İyonlar Batı Anadolu kıyılarına yerleşerek İyonyayı oluşturacak 12 kent devletini kurmuşlardı Bayraklı/Tepekule Höyüğü'nün MÖ 1050 yıllarında kurulmaya başlayan yerleşmesinin Hellas kökenli olduğu anlaşılmaktadır.[6] Demir Çağı boyunca Eski Smyrna'da Hellas'tan göç eden, Aioller ve İonlar yaşıyordu. Yarımadada yerli halkın yaşadığına dair herhangi bir bulguya ise rastlanmamıştır. Eski Smyrna'daki Helen yerleşimi, MÖ 1000'den itibaren çanak çömlek varlığıyla kanıtlanmıştır. Günümüze kadar korunan en eski kalıntılar MÖ 725-700'e kadar uzanmaktadır.
7. yüzyıldan itibaren Smyrna bir şehir devleti kimliğine kavuşmuştur. Yaklaşık bin kişi surların içinde yaşarken diğerleri tarlaların, zeytin ağaçlarının, üzüm bağlarının, çömlekçi ve taş ustalarının işliklerinin bulunduğu civar köylerde yaşıyordu. İnsanlar genellikle geçimlerini tarım ve balıkçılıktan sağlıyorlardı. Eski Smyrna'nın en önemli mabedi, MÖ 640-580 yıllarına dayanan ve bugün kısmen restore edilmiş Athena Tapınağı'ydı. Smyrna artık küçük bir kasaba değil, Akdeniz ticaretinde yer alan bir şehir merkeziydi. Şehir sonunda on iki İyon kentinden biri oldu ve o dönemin Akdeniz havzasında önde gelen bir kültür ve ticaret merkezi olma yolunda ilerleyerek MÖ 650-545 yılları arasında zirveye ulaştı. Yaklaşık yüzyıl süren bu dönem, bütün İyonya uygarlığının en güçlü dönemini oluşturur.[6] Parlak dönemin İzmir'deki en önemli belirtilerinden biri MÖ 650'den beri yazının yaygınlaşmaya başlamasıdır.[8]
Lidyalılar ve Pers dönemi
Kentin başkentlerine yakın liman konumu, Lidyalıları Smyrna'ya çekmiştir. Lidyalılar, Mermnad hanedanı döneminde, MÖ 610-600 civarında şehri ele geçirdi ve bazı kısımlarını yakıp yıktı. Ancak Bayraklı'daki kalıntılar üzerinde yapılan son analizler tapınağın sürekli kullanımda olduğunu veya Lidya egemenliğinde çok çabuk onarıldığını göstermektedir. Kısa bir süre sonra, Anadolu dışından gelen bir istila, Eski Smyrna'nın tarihini bir kent merkezi olarak etkili bir şekilde sona erdirdi. Pers imparatoruBüyük Kiros ile Lidya Kralı Kroisos arasındaki savaş sonunda diğer Ege şehirleriyle birlikte Smyrna da Pers hâkimiyetine girdi. Milâttan önce 386’da Spartalılar’la Persler arasında yapılan Antalkidas Antlaşması ile İyonya, bu arada Smyrna şehri de Pers hâkimiyetinde kaldı. Athena Tapınağı MÖ 545 tarihlerinde terk edilmişse de yerleşim sürmüş, ancak bundan sonra iki yüz yıl kadar bir süre eski Smyrna önemini ve işlevini yitirmiştir.[6]
Hellenistik dönem ve Roma İmparatorluğu dönemi (MÖ 333-MS 395)
MÖ 334'te Perslere karşı savaşmak üzere Anadolu’ya geçen ve Ephesos’a kadar ilerleyen Büyük İskender, rivayete göre Pagus’ta (Kadifekale) avlandığı sırada dinlenirken gördüğü bir rüya üzerine burada yeni bir şehir kurulması tavsiyesinde bulunmuştur. Bugünkü İzmir’in Kadifekale eteklerinde kurulmasına ve halkın iskânına İskender’den sonra Batı Anadolu’ya hâkim olan Antigones teşebbüs etmiş, fakat milâttan önce 302’de Trakyalı Lysimakhos’la yaptığı savaşta ölmüş, böylece şehir de Lysimakhos’un eline geçmiştir. Antigones’in başlattığı projeyi Atina’dan yardım alan Lysimakhos gerçekleştirmiştir.[6] Bu devirde Smyrna gerek ticaret gerek kültür bakımından hayli ilerlemiş; okullar, hastahaneler, hamamlar, gimnazyumlar ve tiyatrolarıyla gerçekten bir kültür merkezi haline gelmiştir.
MÖ 3. asrın ilk çeyreğinde Lysimakhos’un Seleukos’a mağlûp olmasıyla şehir de el değiştirmiştir. Seleukoslar devrinde yarı bağımsız bir idareye kavuşan Smyrna, Seleukos kralı III. Antiohos’a karşı Roma’dan yardım istemiş ve bu teklif senatoca kabul edilmiştir. Milâttan önce 190’da Roma Amirali Gaius Livius idaresindeki donanmaya yardımda bulunmuşlar, daha sonra III. Antiohos diğer şehirlerle birlikte Smyrna’dan da çekildiğini bildirmek mecburiyetinde kalmıştır. Şehrin Roma tarafını tutması savaşın sonunda serbestliğe kavuşması, vergilerden muaf tutulması neticesini doğurmuştur. Smyrna bundan sonra bir Roma şehri haline geldi. Milâttan önce 49’da Jül Sezar’la Pompeius arasında yapılan savaşta Pompeius’un tarafını tuttuysa da Pompeius bu savaşta yenilgiye uğradı.
Roma Çağı'nda İmparator Hadrianus döneminde (117-138) prokonsül olan Polemon imparatordan şehir için yardım sağladı. Hadrianus Mâbedi, gimnazyum, buğday pazarı gibi binalar yapıldı, vergi muafiyeti tanındı. Roma döneminde İzmir'de inşa edilen yapılar arasında, Kadifekale'nin kuzeybatı eteğindeki antik tiyatro ve batıdaki stadyumun her ikisinden de pek az iz kalmıştır. Diğer taraftan İzmir/Smyrna Agorası oldukça iyi korunmuş olup bugün kısaca Agora olarak bilinmektedir.[6] Agora, MS 178'de meydana gelen depremin ardından Roma İmparatoru Marcus Aurelius'un desteğiyle yeniden inşa edilmiştir.
İncil'de sözü edilen Yedi Kiliseden bir tanesinin bulunduğu İzmir, Hristiyanlığın gelişmesinde önemli bir rol oynar. İzmir'in ilk başpiskoposu olan Aziz Polikarp havari ve İncil yazarı Yuhanna'nın ilk müritlerinden biridir. Yaklaşık 70 yılında Anadolu'da doğmuş, inancından ötürü 23 Şubat 155'te İzmir akropolü üzerinde bulunan stadyumda Romalılar tarafından yakılarak öldürülür.
Orta Çağ'da Smyrna
395 yılında Roma İmparatorluğu ikiye bölününce İzmir, çağdaş dönemde "Bizans İmparatorluğu" olarak tanınacak Doğu Roma İmparatorluğu'nun bir parçası olur.[6]Doğu Roma İmparatorluğu döneminde Emevîler, Selçuklular, Haçlılar ve Cenevizliler kenti ele geçirmek için birbirleriyle savaşırlar. Kenti ilk önce Emevîler 672 yılında denizden zapt edip İstanbul'a yaptıkları akınlarda bir üs olarak kullanırlar. Türkler ise ilk kez 1081 yılında Selçuklu akıncılarından olan ve zamanla ilk Türk denizcisi olan Çaka Bey'in komutasında İzmir'i ele geçirirler.[9] İzmir'den hareketle Ege Adaları ve Çanakkale Boğazı'na düzenlediği akınlarla Bizanslılara korku salan Çaka Bey'in ölümünden sonra Bizanslılar kenti 1098 yılında geri alırlar. 1204 yılında ise şehrin kıyı tarafı Rodos Şövalyeleri'nin eline geçer.[6]
İzmir'in bulunduğu bölge 13. yüzyıl sonlarında Batı Anadolu'da kurulan Türkmen beyliklerinden Aydınoğulları Beyliği'nin kontrolüne girdi. Aydınoğlu Mehmed Bey 1310 veya 1317’de İzmir Yukarı Kale’yi ele geçirdi. Oğlu Aydınoğlu Umur Bey ilk gazâsını İzmir üzerine yaptı. İki buçuk yıl süren kuşatmanın ardından 1328'de şehrin sakinleri liman kalesini teslim etmek mecburiyetinde kaldılar. Kale kumandanı Martino Zaccaria ise Sakız’a gitti. Umur Bey’in seferlerinin sonraki yıllarda da sürmesi, Latinler’in Umur Bey’e karşı bir Haçlı seferi düzenlenmesi için papaya başvurmalarına yol açtı. Kıbrıs, Venedik, Cenova ve Rodos gemilerinden müteşekkil donanma Aydınoğulları kuvvetlerini yenilgiye uğratarak 28 Ekim 1344'te sahil İzmir’ini Türkler’den almayı başardı. İzmir’de ticarî menfaatleri bulunan Rodos şövalyeleri başta olmak üzere Umur Bey’in Mayıs 1347’deki İmroz’a taarruzundan sonra taraflar bir anlaşmaya meylettiler. Türkler’in verecekleri bazı ticarî imtiyazlar karşılığında Latinler, sahil İzmir’inin istihkâmlarını yıkarak şehri terk etme hususunda anlaştılarsa da Papa Clément bunu onaylamayınca Umur Bey sahil İzmir’ini savaşarak almak için harekete geçti. Kale mancınıklarla aralıksız dövülürken lâğımlar kazıldı ve hendek dolduruldu. Fakat Mart 1348'de Umur Bey’in bir ok isabetiyle ölmesi askerin maneviyatının bozularak yukarı İzmir’e çekilmesine sebep oldu. Umur Bey’in yerine geçen Hızır Bey, Latinler’e oldukça geniş imtiyazlar tanıyan bir anlaşma yaptı. Böylece sahil İzmir’i yarım asır daha Latin hâkimiyetinde kaldı
Bu arada Osmanlı İmparatorluğu 1390 yılında Aydın ili üzerinde hâkimiyet kurar. Yıldırım Bayezid, tahta geçtikten sonra aleyhindeki diğer beyliklerle beraber Aydınoğulları’nı da ülkesine katar, ancak sahil İzmir’i Hospitalier Şövalyeleri'nin elinde kalır. Ankara Muharebesi'ni kazanarak Osmanlı İmparatorluğu'nu mağlup etmiş olan Timur'un bizzat komuta ettiği Timur İmparatorluğu ordusu, Aralık 1402'de yaptığı İzmir Kuşatması sonucunda kenti Hospitalier Şövalyeleri'nin elinden alır ve Aziz Peter Kalesi'ni yerle bir eder. Çelebi Mehmed tahtı ele geçirip istikrarı sağlamasıyla Osmanlı Devleti 1415’te, Rodos şövalyeleri ve Midilli prensi gibi Hristiyan beylerinin de yardımıyla on günlük bir kuşatmadan sonra İzmir’i Osmanlı topraklarına kattı. Yardımlarından dolayı adı geçen devletlerin tebaalarına bazı imtiyazlar verildi. Bu olaylar sırasında Bizans’ta hapsedilen Aydın beyi Cüneyd Bey, Çelebi Mehmed’in ölümünün ardından hapisten çıkarak Börklüce Mustafa olayına karışıp İzmir’i tekrar ele geçirdi fakat II. Murad 1424’te şehri kesin olarak zaptetti. Bu tarihten itibaren İzmir, 1919’da Yunanlar tarafından işgaline kadar mutlak olarak Osmanlı hâkimiyetinde kaldı.[6] Eski İzmir'in ilk keşfi, burayı 1429-1430 ve 1446 yıllarında ziyaret eden Ciriaco d'Ancona tarafından yapılmıştır.
Osmanlı İmparatorluğu dönemi
İzmir, Osmanlılar’ın idaresine geçtikten sonra Aydın sancağına bağlı bir kazanın merkezi haline geldi. Kaza kuzeyde Karşıyaka, doğuda Bornova, Buca, güneyde Torbalı, batıda Çeşme, Seferihisar ve Karaburun’u içine alıyordu ve merkezi İzmir kadısının ikametgâhı olan İzmir şehri idi. Başlangıçta Aydın sancağına bağlı olan İzmir, yaklaşık 1573’te Kaptanpaşa eyaletine dahil olan Sığla sancağına katıldı. Orta Çağ’da deniz tarafının Hristiyanlar, kara tarafının müslümanların elinde oluşu dolayısıyla şehir iktisadî bakımdan sönük kalmış, tamamen Osmanlılar'ın eline geçtikten sonra ancak 17. yüzyıldan itibaren büyük gelişme göstermiştir. 16. yüzyıl sonlarına kadar daha ziyade İstanbul’a ve iç piyasaya mal temin eden bir liman olarak görülmektedir. Şehir o dönemlerde civarındaki tarla, bağ ve bahçelerde yetiştirilen ürünler bakımından kendi kendine yetecek durumdaydı. İstanbul ve sarayın üzüm, incir, nar, badem, armut, zerdali gibi gıda maddeleriyle sabun ve bal mumu gibi ihtiyaç maddeleri, ayrıca Tersane ve Istabl-ı Âmire ihtiyacı olan urgan, kendir, yelken bezi, zeytinyağı vb. maddeler, daha 16. yüzyılda İzmir civarından sağlanmakta ve İzmir’den deniz yoluyla sevkedilmekteydi.[10]
İzmir 1605-1606 yıllarında Celali İsyanları kapsamında Arap Sait ve Kalenderoğlu ayaklanmalarına sahne olmuştur. Ancak kent, Osmanlı İmparatorluğu'nun 1620 yılında yabancılara tanıdığı kapitülasyonlardan sonra giderek İmparatorluğun en önemli ticaret merkezlerinden biri hâline geldi ve 17. yüzyıldan başlayarak iktisadi bakımdan büyük bir gelişme gösterdi. İzmir Limanı kısa zamanda iç, dış ve transit ticaretin en önemli merkezi haline geldi. 16. yüzyılda İzmir Limanı’nda en çok görünen gemiler Venedik, Ceneviz ve Dubrovnik bandıralı idi. Daha sonra bunlara Fransız ve İngiliz gemileri de katıldı. 17. yüzyıl başlarına kadar bu devletlerin İzmir’de konsoloslukları bulunmuyordu. 1610’dan sonra konsolosluklar açılmaya başlandı. Bu arada şehrin nüfus yapısı da değişmeye başlar. 16. yüzyıl kaynakları İzmir'de on dokuz cami, on sekiz havra ve sadece bir Rum Ortodokskilisesi bulunduğunu, kentin dokuz mahallesinden sadece birinde Hristiyanların yaşadığını belirtmektedir. Dolayısıyla, o dönemde şehir merkezinde MüslümanTürkler çoğunlukta, önemli ve köklü bir Musevi cemaati mevcut ve Hristiyan Rumlar azınlıkta olmalıdır.
Uluslararası liman şehri
Evliya Çelebi de, 1672 yılında İzmir'i ziyaretinde, nüfus yapısındaki değişimin ilk gözlemlerini kaydeder ve Alsancak (Punta) mahallesinde giderek artan sayıda yerli gayrimüslimlerin, Levantenlerin ve Batılı tüccarların yoğunlaştığını yazmıştır. Dış ticaret de bu tarihlerden itibaren oldukça yoğunlaştı. İzmir, Anadolu içlerinden gelen kervanların son durağı idi. Kervanların şehre gelip gitmesi ocakla ekim ayları arasındaydı. 17. yüzyıla kadar Halep-İskenderun yoluyla Avrupa’ya giden İran ipeği, bu yüzyılın ikinci yarısında yön değiştirip Erzurum-Tokat yoluyla İzmir’e gelerek buradan Avrupa’ya sevkedilmeye başlandı. Tournefort’a göre 18. yüzyıl başlarında İzmir’e yılda 2000 balya İran ipeği getiriliyor ve bu ipekler büyük çapta İngiliz ve Fransız tüccarlar tarafından satın alınıyordu. İngiliz Levant Kumpanyası’nın 1713’te İzmir başta olmak üzere bazı Doğu Akdeniz limanlarından yaptığı ipek ihracatı ise 500.000 libreye yaklaşmıştı. Avrupalılar’ın büyük rağbet gösterdiği Ankara ve Beypazarı tiftiği, Bursa ipeği, Antalya’nın orman ürünleri ve Ege’nin pamuğu, Uşak’ın halıları, afyon, meşe palamudu ve başta üzüm ve incir olmak üzere İzmir ve civarının mahsulleri de İzmir’den ihraç ediliyordu. İzmir, Fransız yünlü kumaş ithalâtında 18. yüzyılın ikinci yarısı başlarında İstanbul’dan sonra ikinci sırada yer alırken otuz kırk yıl sonra İstanbul’u geride bırakarak ilk sırayı almış, 17. yüzyılda başlayan gelişmesini tamamlayıp Levant iskelelerinin en önemlisi haline gelmiş, bundan sonra da bu üstünlüğünü korumuştur.[12][13]
19. yüzyılda kent Fransız, İngiliz, Hollandalı ve İtalyan tüccarların gözdesidir. Bu gelişmeye paralel olarak Aydın Eyaleti'nin merkezi önce 1841 yılında geçici olarak, sonra da 1850 yılında kesin olarak İzmir'e aktarılmıştır. Aynı yıl Sultan Abdülmecid İzmir'i ziyarete gelmişti. Asrın şartları gereği artan ticaret hacmi daha güvenli ve hızlı olan demiryolu yapımını gerekli hale getirince 1855 Temmuzunda İzmir’de yaşayan Robert Wilkin adlı bir İngiliz tüccarı, kendi ve dört ortağı adına İzmir-Aydın demiryolu için imtiyaz istedi. Mayıs 1857’de İzmir’den Aydın’a Ottoman Railway Company adıyla bir şirket kuruldu ve üç safhada bitirilecek hattın planı yeniden çizildi. Hattın ilk bölümü olan Alsancak – Seydiköy arası 30 Ekim 1858 tarihinde hizmete girdi. Bu hat, Anadolu'daki ilk, Osmanlı İmparatorluğu sınırlarındaki, 1856 yılında Mısır Eyaleti'nde hizmete giren Kahire - İskenderiye demiryolu hattından sonra, ikinci demiryolu hattıydı. İzmir-Aydın arası ise 7 Haziran 1866’da açıldı. Sonraki yıllarda Kasaba hattı Bandırma’ya, Aydın hattı ise Söke’ye kadar uzatıldı. Böylece İzmir, çevresindeki en verimli bölgeye demiryolu ile bağlanmış oluyordu.[14][15] Sultan Abdülmecid'in 1850 yılındaki ziyaretinin ardından 1863 yılında da Sultan Abdülaziz İzmir'i ziyarete gelmişti. Osmanlı şehirlerinde modern belediye teşkilatlanmasına Sultan Abdülaziz döneminde 8 Ekim 1864 tarihli vilâyet nizamnâmesiyle başlanmış bunu takiben 1871 yılında İzmir'de kurulan belediyenin ilk başkanı da Yenişehirlizade Ahmet Efendi olmuştur.[6] Aydın-İzmir demiryolunun inşaatına başlanmasından sonra İzmir’in bir rıhtıma şiddetle ihtiyacı olduğu ortaya çıkınca, gemilerin yükleme ve boşaltmalarında sürat ve kolaylık temin edecek, kordon boyunda oturan yabancıların evlerinin sahile açılan arka kapılarından yapılan kaçakçılığı da önleyecek kazıklar üzerine bir kordon yapılması 1862'de düşünülmüş, bu fikir sonradan Konak ile Alsancak arasında 4723 arşın uzunluğundaki bir rıhtıma dönüşmüştü. Müteahhit Fransız Dussaud kardeşler tarafından yapılan rıhtım 1876 başında tamamlanıp hizmete açıldı. Rıhtım resminden hükûmet payı olarak ayrılacak % 12 İzmir Belediyesi’ne terkedildi. 1880’li yıllarda körfezin iki yakası arasındaki taşımacılık gayri resmî olarak yürütülüyordu. 13 Temmuz 1883’te tüccardan Yahyâ Hayati Efendi’ye otuz yıl müddetle imtiyaz verildi. İzmir Hamidiye Vapur Şirketi 1884 Şubatında seferlerine başladı. İzmir Hamidiye Vapur Şirketi vapurları liman içindeki günlük seferlerden başka körfez içinde Foça ve Karaburun’a, körfez dışında Ayvalık ve Rodos’a kadar gidiyordu. Zamanla şirket hisseleri yabancıların eline geçti.
19. yüzyıl boyunca da ticaret hacmi bakımından İzmir, Ege ve Akdeniz’deki diğer Osmanlı limanlarının daima önünde yer aldı. Doğu Akdeniz’in en mühim iki limanı Beyrut ve Selânik 1880’li yıllarda İzmir dış ticaretinin % 40’ına bile ulaşamadı. İzmir’in 19. yüzyılın ikinci yarısında ihracatı 3 milyon sterlinin altına hiç düşmedi. 1904 ve 1905 yıllarında ise 5 milyonun üzerine çıktı. İthalât 2-3 milyon civarında gerçekleşti. 19. yüzyılda İzmir Limanı’ndaki gemi trafiği gittikçe artan bir seyir takip etti. 1863’te 448.807 ton tutarında 1295 gemi limana girmişken buharlı gemilerin sayılarının gittikçe artması dolayısıyla 1895’te limana giren 2495 geminin tonilatoları toplamı 1.814.486 oldu.[16][17]
Osmanlı İmparatorluğu'nun I. Dünya Savaşı'ndaki yenilgisinden sonra, galipler bir süre için Anadolu'nun büyük bir bölümünü kendi etki bölgelerine ayırmayı amaçladılar ve Sevr Antlaşması uyarınca Türkiye'nin batı bölgelerini Yunanistan'a sundular. Şehir, 15 Mayıs 1919 tarihinde Yunan ordusu tarafından işgal edilir. Yunan ordusunun çıkartmasının daha ilk günlerinden, gazeteci Hasan Tahsin tarafından Yunan müfrezelerine atılan "ilk kurşun" ve Albay Fethi Bey ile silahsız askerlerinin şehrin tarihi kışlasında süngüyle öldürülmeleri hadiseleri, direnişin sembolü aline geldi. Sarı Kışla'nın, "Zito o Venizelos" ("Yaşasın Venizelos") diye bağırmayı reddettmesi gibi sebepler nedeniyle gerçekleşen sayısız mezalime atıfta bulunulur. Ancak Orta Anadolu'ya yönelik Yunan harekâtı hem Yunanistan hem de Anadolu'nun yerel Rumları için felaket ile neticelendi.
İşgal, Türk ordusunun 9 Eylül 1922 tarihinde İzmir'e girmesiyle ile sona erdi. 9 Eylül 1922'de şehrin geri alınmasının ardından Ortodoks Metropoliti Hrisostomos Kalafatis'in linç edilmesi ve daha sonra sözde çalışma taburlarına gönderilen Ermeni ve Rum erkeklerin katledilmesi gibi hadiseleri şehrin tarihinin belki de en büyük felaketi takip etti. 13 Eylül 1922 sabahı Basmane semtinde başlayan yangın 2.600.000 metrekarelik bir alanda 20.000'den fazla ev ve iş yerini tahrip etti ve ve 22 Eylül'e kadar sürdü. Bu yangın ne yazık ki kentin geleneksel alanının dörtte üçünü tahrip etmiştir. Bu gün yangın alanının bir bölümünde Kültürpark bulunmaktadır. Yangın Rum ve Ermeni mahallelerini tamamen yok etti, Müslüman ve Yahudi mahalleleri ise hasardan kurtuldu. Yangından kaynaklanan tahmini Rum ve Ermeni ölümleri 10.000 ila 100.000 aralığında idi. Yaklaşık 50.000 ila 400.000 Rum ve Ermeni mülteci, yangından kaçmak için sahili tıkadı ve yaklaşık iki hafta boyunca ağır koşullar altında orada kalmaya zorlandı. Rumların rıhtımdaki sistematik tahliyesi, ilk Yunan gemilerinin müttefiklerin gözetimi altında limana girmesiyle 24 Eylül'de başladı. Toplamda 150.000 ila 200.000 Rum tahliye edildi. Kalan Rumlar ise, Yunan-Türk Savaşı'nı resmen sona erdiren Lozan Antlaşması'nın bir şartı olan Yunanistan ile Türkiye arasındaki nüfus mübadelesinin bir parçası olarak 1923'te Yunanistan'a gitti. Böylece İzmir, Rum nüfustan tamamen arındırılmış oldu.[18][19][20][21][22]
1923 yılında, Cumhuriyetin ilanından birkaç ay önce, yeni Türkiye'nin ekonomik sorunlarının tartışıldığı bir kongre olan İzmir İktisat Kongresi'ne ev sahipliği yapmıştır.[6] Şehir, 1923 yılında Türkiye Cumhuriyeti'nin ilanından sonra yavaş yavaş yeniden inşa edildi. Alsancak’ta kuzeye doğru ilerleyen Kızılçullu deltasının doğusundaki koy şimdi İzmir’in ticaret limanı ve ona bağlı tesislerle donatılmıştır. Deltanın batı yarısında, Alsancak ile Konak Meydanı arasında uzanan birbirine paralel birkaç Kordon İzmir’in en canlı kesimini oluşturur. Yalnız Ege ovalarından gelen ürünler değil İçbatı Anadolu, Göller yöresi ve İç Anadolu’nun komşu kesimleri ihraç mallarını İzmir’e yollaması İzmir’in Türkiye ihracatının yaklaşık yarısı kadarını elinde tutan ihracat limanı olmasını sağlar. İzmir’de endüstrinin gelişmesini iş gücü bolluğu ve büyük şehrin tüketim faktörü de kamçılamıştır. Böylece İzmir, Türkiye’nin İstanbul’dan sonra ikinci önemli ticaret limanı ve ikinci endüstri merkezi durumuna yükselmiştir. İzmir şehrinin ticaret etkinliğinin artmasında 1936 yılında kurulan ve her yıl Kültürpark’ta açılan, yakın yıllara gelinceye kadar Türkiye’nin tek milletlerarası fuarı olan İzmir Fuarı’nın da etkisi büyük olmuştur. İzmir Limanı’nın ihracatı arasında tütün, pamuk, kuru üzüm, incir, palamut, meyankökü, afyon, baklagiller, tahıl, zeytinyağı, halı, ham madenler ilk sırayı alır. İzmir Limanı’nda sürekli bir canlılık bulunmakla beraber yaz sonunu izleyen birkaç ay içinde bu canlılık en yüksek düzeyine ulaşmaktadır.
İzmir, 1984 yılında çıkarılan 2972 sayılı kanun[23] ve 195 sayılı kanun hükmünde kararname[24] sonucu İstanbul ve Ankara ile birlikte büyükşehir unvanı kazandı. Aynı yıl çıkarılan 3030 sayılı kanun ile büyükşehir ve ilçe belediyeleri statüleri netleşti.[25] Başlangıçta üç ilçe (Bornova, Karşıyaka, Konak) İzmir Büyükşehir Belediyesinin sınırlarına dahil edildi. 2004 yılında çıkarılan 5216 sayılı kanun ile büyükşehir belediyesinin sınırları valilik binası merkez kabul edilerek yarıçapı 50 kilometre olan dairenin sınırlarına genişletildi.[26] Bu sınırlar içinde kalan 21 ilçe, büyükşehir ilçe belediyeleri hâline geldi.[26] 2012 yılında çıkarılan 6360 sayılı kanun ile 2014 Türkiye yerel seçimlerinin ardından büyükşehir belediyesinin sınırları il mülki sınırları oldu.[27]
Coğrafya
İzmir şehri, İzmir Körfezi'nin güneydoğu ucunda konumlanmıştır. Şehrin yüzölçümü 944 km2'dir.[1]
İklim
Akdeniz ikliminin görüldüğü İzmir'de yaz mevsimi sıcak ve kurak, kış mevsimi ılık ve yağışlı geçer.[4] Bir yılda ilde hava sıcaklığı sıfırın altına düştüğü gün sayısı yaklaşık ondur.[28] Yılda yaklaşık 100 gün ise 30 derecenin üzerinde yaşanır.[28]Kar yağışı nadir görülür.[28] Yıllık yağış miktarı 700-1.200 mm arasındadır.[28] Yaz aylarında şehre özgü imbat adı verilen serin rüzgâr eser.[28] Yıllık ortalama deniz suyu sıcaklığı 18,5 °C'dir.[29] Şehirde en yüksek kar kalınlığı 31 Ocak 1945 tarihinde 32 cm, en yüksek rüzgâr hızı ise 29 Mart 1970 tarihinde 127,1 km/sa olarak ölçülmüştür. Bir günde düşen en çok yağış ise 29 Eylül 2006 tarihinde 145,3 mm olmuştur.[30]
1893 yılı Osmanlı nüfus sayımına göre İzmir merkezde yaşayan kişi sayısı 207.548 kişidir. İzmir'de yaşayan Türk sayısı 79.288 kişi olup nüfusun %38'ini teşkil etmekteydi. Rumlar %26, Osmanlı tebaasında olmayan yabancılar %25, Yahudiler %7, Ermeniler ise nüfusun %3'ünü teşkil etmekteydi. İzmir'deki nüfusun %55'i Hristiyan, %38'i Müslüman ve %7'si Museviydi.
Kentin nüfusu 1970-1985 arasında çok artmıştır. 1945 yılına kadar Türkiye'nin ikinci büyük şehriydi. TÜİK verilerine göre İzmir aldığı göç en çok 186.000 kişiyle Manisa, 130.000 Mardin, 126.000 Erzurum, 120.000 Konya, 84.000 Aydın, 83.000 Afyonkarahisar ve diğer illerin nüfuslarına kayıtlı önemli bir nüfus vardır. Diğer şehirlerden önemli oranlarda göç almıştır.
Adrese Dayalı Nüfus Kayıt Sistemi'nin 2023 verilerine göre 2.948.609 kişilik nüfusuyla İzmir, Türkiye'nin en kalabalık üçüncü şehridir.[32] Şehrin en fazla nüfusa sahip ilçesi 523.487 kişiyle Buca olup ardından 476.500 kişi ile Karabağlar ve 447.553 kişi ile Bornova gelmektedir. En az nüfusa sahip ilçesi ise 38.044 kişilik nüfusu ile Güzelbahçe'dir. Nüfus yoğunluğunun en fazla olduğu ilçe 13.637,5 kişi ile Konak'tır.
Ekonomi
İzmir ekonomisi, Osmanlı İmparatorluğu'nun ekonomisine paralel olarak tarım ağırlıklı bir ekonomiydi. Tarım üretimi, yurt dışından gelen talepler doğrultusunda şekillenmekteydi. Üretilen ürünlerin başında incir, pamuk, tütün ve üzüm bulunmaktaydı. 1919'da gerçekleşen İzmir'in İşgali tarım sektörünü olumsuz etkiledi. Tarım işçilerinin büyük bir bölümünü oluşturan Müslüman Türklerin savaşlar ve işgal nedeniyle sayıca azalmaları bu olumsuzlukların başında geliyordu. Cumhuriyetin ilanından sonra işgücü üretim yapılabilecek seviyeye gelebildi.[33][34]
Türkiye'nin en büyük yedinci limanı olan İzmir Limanı kent ekonomisinde önemli yer tutmaktadır. Gaziemir'de bulunan Ege Serbest Bölgesi (ESBAŞ), Türkiye'nin en büyük ticaret hacmine sahip serbest bölgelerinden birisi olup, İzmir ekonomisine istihdam ve ihracat bakımından ciddi katkı sağlamaktadır. Brookings Enstitüsü ve JP Morgan Chase'in 2014 yılı baz alınarak oluşturulan ekonomide yükselen kentler sıralamasında İzmir, 300 şehir arasında Makao'nun ardından 2. sırada yer aldı.[35][36]
İlk defa 1923 yılında İzmir İktisat Kongresi'yle birlikte Mustafa Kemal Atatürk tarafından açılışı yapılan[37]İzmir Enternasyonal Fuarı (İEF), her yılın Eylül ayında İzmir'in kurtuluş günü olan 9 Eylül tarihini içine alacak on günlük bir zaman dilimi içinde Kültürpark'ta düzenlenen Türkiye'nin en köklü, en tanınmış ve en kapsamlı fuarıdır. Ancak İEF, esasında, Kültürpark alanında düzenlenen ve çoğu zaten uluslararası nitelikli otuz yedi ihtisas fuarından sadece bir tanesidir. Ancak uluslararası nitelikli ihtisas fuarlarının çoğu 25 Mart 2015 tarihi itibarıyla Gaziemir ilçesinde hizmete giren Fuar İzmir'de yapılmaya başlanmıştır.
İzmir, dünyanın en büyük organizasyonlarından biri olan Expo'yu düzenlemek için başvurmuş ve "Daha iyi bir dünya için yeni yollar ve herkes için sağlık" teması ile Expo 2015 fuarı için resmî adaylardan biri olmuştur. Ancak 31 Mart 2008 tarihinde, 151 BIE delegesinin katılımıyla Paris'te gerçekleştirilen oylama sonucunda, Expo 2015'in İtalya'nın Milano kentinde yapılmasına karar verilmiştir. Benzer şekilde Expo 2020 için de aday olmuş ancak seçilmemiştir. Uluslararası Bahçe Bitkileri Üreticileri Birliği (AIPH), Expo 2026 etkinliğinin "Uyum İçinde Yaşamak" temasıyla 1 Mayıs-31 Ekim 2026 tarihleri arasında İzmir'de gerçekleştirilmesine karar vermiştir.[38]
Mutfak
Türkiye'nin zeytinlerinin yetiştiği Ege Bölgesi, zeytinyağlı yemekleri ve mezeleri ile ünlüdür. Ancak İzmir'in mutfak kültüründe rafine bir mutfak kültürü yoktur. Çünkü İzmir mutfağında Osmanlı yemek geleneklerinin yanı sıra, Musevi, Ermeni ve Rum yemekleri de görülür.
Ege'nin bilinen balıklarının yanı sıra, İzmir mutfağının en önemli özelliği otlar ve zeytinyağlı yemeklerdir. Deniz börülcesi, ıspanak, cibez otu, arapsaçı, ısırgan otu gibi çeşitli otla yapılan salataları meşhurdur. Bunun yanında İzmir köftesi, midye dolması ve boyozu ünlüdür.
1967 Van doğumlu Cemil Tugay (CHP), 31 Mart 2024 seçimlerinde %48,97 oy oranıyla İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı seçilmiştir. Tugay, daha önce Karşıyaka Belediye Başkanıydı.[40]
İzmir Büyükşehir Belediye Meclisi üye sayısı 176'dır. CHP 115, AK Parti 47, İYİ Parti ve MHP yedişer üyeye sahiptir.[41]
İzmir'de ilk gazete 1821'de yayımlanmaya başlayan Fransızca bir gazeteydi. Türkçe hazırlanan ilk gazete ise 1868'de yayımlandı. Şehirde ayrıca Rumca, İbranice ve Ermenice gazeteler yayımlanmaktaydı.[47] Günümüzde İzmir'de ulusal televizyon kanalları, radyolar ve gazeteler dışında yerel yayın yapan kitle iletişim araçları da vardır.
Havayolu ile Adnan Menderes Havalimanı'ndan Türkiye'nin ve dünyanın birçok noktasına uçak seferleri vardır. Demiryolu ile Basmane Garı'ndan Tire, Ödemiş, Söke, Aydın, Nazilli, Denizli, Balıkesir, Bandırma, Uşak, Afyonkarahisar, Isparta, Konya ve Ankara'ya gün içerisinde karşılıklı tren seferleri vardır.
İzmir'de toplu taşımacılık 1880'lerde başladı. O dönem yalnızca atlı tramvaylar ve vapurlar kullanılmaktaydı. Atlı tramvayların yerini 1928'de elektrikli tramvaylar aldı. Otobüsler ise 1932'de işlemeye başladı. 1954'te tramvaylar kaldırılırken aynı yıl hizmete alınan troleybüsler 1992'ye kadar çalıştı. 21. yüzyıla gelindiğinde de metro ve banliyö trenleri kullanıma girdi. 2017'de ise tramvaylar yeniden hizmete alındı.
Kent içi toplu ulaşım İzmir Büyükşehir Belediyesi'nin yetki ve sorumluluğundadır. Toplu ulaşım hizmetlerinin hat ve güzergâhları ile birbirini tamamlaması için otobüs-vapur-metroda ulaşım hizmet bütünlüğü sağlanmıştır. Tüm toplu taşıma araçlarında bilet yerine geçen İzmirim Kart adlı elektronik bir kart İzmir ulaşımının bütünlüğünü sağladığı gibi ulaşımı hızlandırmaktadır.
İzmir'in yirmi altı tane kardeş şehri bulunmaktadır. Ayrıca üç şehirle iş birliği protokolü yapılmışken dört şehirle de iyi niyet mektubu imzalanmıştır.[48]
^Stewart, Matthew (1 Ocak 2003). "It Was All a Pleasant Business: The Historical Context of 'On the Quai at Smyrna'". The Hemingway Review. 23 (1): 58-71. doi:10.1353/hem.2004.0014. ISSN0276-3362.
^Biondich, Mark. The Balkans: Revolution, War, and Political Violence Since 1878. Oxford University Press, 2011. p. 92 [1] 2 Haziran 2021 tarihinde Wayback Machine sitesinde arşivlendi.
^Naimark, Norman M.Fires of Hatred: Ethnic Cleansing in Twentieth-Century Europe. Cambridge: MA: Harvard University Press, 2002, p. 52.
^"İzmir Basınının İlkleri". İzmir Kültür ve Turizm Dergisi, 35. Şubat-Mart 2016. 6 Şubat 2021 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 3 Ocak 2021.Tarih değerini gözden geçirin: |=, |year= / |date= mismatch (yardım)