İskenderun (Yunanca: Αλεξανδρέττα, Aleksandretta, Türkçe karşılığı "Küçük İskenderiye"; Arapça: لواء اسكندرون, Lue İskenderun, anlamı "İskenderun Tugayı"[2]), Hatay'ın nüfus bakımından 2. büyük ilçesidir.[9] Nüfusu 248.335 kişidir.[10] İlçe Türkiye'nin en büyük limanlarından birine sahip olup bu bakımdan deniz ticaretinde önemli bir konumdadır.
MÖ 333 yılında, Büyük İskender'in İssos yakınlarında kazandığı zaferden sonra Alexandreia adıyla kurulmuştur. Bu kent kurulmadan önceleri ise burada Myriandos adında bir Fenike şehri bulunmaktaydı. Makedonya Kralı Büyük İskender'in, Pers İmparatoru III. Darius'a karşı İsos Vadisi'nde üstünlük sağlamasıyla temeli atılan bu şehir, sahip olduğu coğrafi önemin etkisiyle tarihinde birçok defa işgale uğramıştır.
İlçe çevresinde doğal plajlar ve yaylalarla çeşitli mesire yerleri vardır. İlçe merkezi, planlı bir biçimde çağdaş şehircilik anlayışına uygun olarak gelişmektedir. İlçenin ana caddeleri denize dik iner. Deniz kıyısındaki alan, Atatürk heykeli ve çevresiyle kıyıya paralel uzanan Atatürk Bulvarı, eğlence ve spor tesisleriyle yeniden düzenlenerek 1985'te hizmete açılmıştır.[12]
MÖ 1500'lü yıllarda Fenikeliler, Myriandrus kentini bu bölgede kurmuşlardır. Myriandrus adı, Mura-Wanda; "Muralı, Mura'ya" (Yüce Ana'ya) tapan halk demektir. Herodot'un bir yazısında "...güneyden alırsak aynı kıyı çemberi, Fenike'de Myriandrus Körfezi'nden Tripion Burnu'na kadar. Bu deniz kıyısı boyunca otuz insan soyu oturur..." geçmektedir. Bu bölgeyle ilgili Ksenophon, (MÖ 401-400) Anabasis'te, "...Kyros oradan Suriye içinde beş fersenk kadar ilerleyip Fenikeliler'in oturduğu kıyı şehri Myriandrus'a vardı. Burası birçok ticaret gemisinin demir atıp beklediği bir ticaret limanıydı..." demektedir. Strabon ise "...Küçük bir kasaba olan İsos'a ve Pinaros Irmağı'na gelinir. Büyük İskender ile Darius arasındaki mücadele burada olmuştur. Ve koy İsos Körfezi olarak adlandırılır. Bu körfezde Rhosos, Nicholopolis, Myriandrus, Nepsuestia ve Pylai gibi Kilikya ile Suriye arasında sınır olduğu söylenen kentler bulunur..." demektedir.[16]
MÖ 333 yılında Büyük İskender ile III. Darius ile yapılan savaşın ardından bölge Makedon hakimiyetine girmiştir. Bu tarihten sonra Myriandrus adı değiştirilerek, kente Alexandreia adı verilmiştir. Alexandreia, Hellen diline göre Alexandros (İskender) Yurdu anlamına gelmektedir. Büyük İskender'in Mısır'da kurduğu kente de bu isim verilmiştir. İkisini birbirinden ayırmak için, Kilikya bölgesindeki bu kente Alexandreia Minor (Küçük İskenderiye), Haçlılar döneminde de Alexandretta denilmiştir.[17]
Coğrafya
İskenderun (Türkiye)
İskenderun
İskenderun'un Türkiye'deki konumu
Şehrin batı bölümünü Akdeniz çevreler, doğusu ise Nur Dağları'na dayamış bir haldedir. İskenderun Körfezi'nin güneybatıdan gelip kuzeye devam ettiği ovada yerleşmiştir. Nur Dağları'nın eteklerinde, genişliği 5 km2'yi bulan alan üzerinde kurulmuş olan İskenderun'un yüzölçümü 247 km2'dir.[18] 37 derece kuzey enlemi ile 36-37 derece doğu meridyenleri üzerinde yer almaktadır.
Kara, deniz ve hava ulaşımına elverişli bir kenttir. Yörenin kuraklığı şehrin bu kıvrımlara paralel olarak serilişi, ayrı bir özellik kazandırır. İlçe topraklarının kuzeyinde Payas, doğusunda Amanos Dağları, güneydoğusunda Belen, güneyinde Arsuz ve batısında Akdeniz bulunur.[19]İskenderun Körfezi ise Akdeniz'in Hatay ve Adana illeri arasına sokulmuş olan en doğu noktasıdır. Kara ve deniz ulaşımında hizmetlerin oldukça gelişmiş olduğu bölgede ticaret büyük öneme sahiptir. Adını aldığı İskenderun ilçesinde bulunan liman, Türkiye'nin Akdeniz kıyısında bulunan en büyük ikinci limanıdır.[20] Geçmişte Orta Doğu'da yaşanmış olan bunalımlardan dolayı Beyrut'un eski önemini yitirmesi körfez ve çevresine değer kazandırmıştır. İskenderun Körfezi, Hatay'ın batısını Güvercinkaya'dan başlayarak Yeşilkent'e dek kuşatır. Körfez ilde yaklaşık 152 km'lik bir kıyı oluşturur. Akdeniz'in bu kesimlerinde tuzluluk oranı, binde 38-39, ortalama sıcaklık ise 22,2 °C'dir. Yöredeki doğal plajlar, ülke turizmi açısından son derece önemlidir.[21]
Not: Büyükşehir yasası nedeniyle köyler mahalle statüsüne geçtiğinden 2013'ten itibaren kır nüfusu tabloda yer almamıştır.
İskenderun, limanı ve sahip olduğu sanayisi ile Türkiye çapında büyük önem taşır. İskenderun'un nüfusu 1950-1980 yılları arasında %274 oranında artmıştır. Böylece ilde, Antakya merkez ilçesinden sonra en fazla nüfusu barındıran İskenderun, aynı zamanda nüfusu en hızlı büyüyen ilçe de olmuştur. Nüfus yoğunluğu ve endüstrisi açısından Hatay'ın ve özellikle Türkiye'nin en büyük ilçelerinden[13] biridir. Türkiye İstatistik Kurumunun güncel adrese dayalı nüfus kayıt sistemi verilerine göre şehirdeki toplam nüfus yaklaşık 250.964[1] olarak tespit edilmiştir. Yapılan son nüfus sayımına göre ilçede 125.299 kadın ve 125.665 erkek yaşamaktadır. Nüfus miktarı alınan göçlerle hızla artmıştır. 1974 yılında Demir ve Çelik Fabrikası'nın üretime geçmesiyle İskenderun, yoğun göç almıştır. Bu göçlerin temel sebebi, sanayi alanındaki iş imkânlarıdır.[43]
İklim
İskenderun'da Akdeniz iklimi görülür. Yaz sıcaklığı güneş ışınlarının düşme açısına; kuraklık ise alçalıcı hava hareketlerine bağlıdır. En sıcak ay ortalaması 32-34 °C, en soğuk ay ortalaması 10-12 °C dir. Yıllık sıcaklık ortalaması 18 °C dir. Kar yağışı ve don olayı çok ender görülür. Yılda ortalama kar yağan gün sayısı 0,1, dolu yağan gün sayısı ise 1,8'dir. Açık gün sayısı 88,3, bulutlu gün sayısı 225,8'dir. Yılda 51,2 gün ise kapalı geçmektedir.[44] En fazla yağışkışın, en az yağışyazın düşer. Kışın görülen yağışlar cephesel kökenlidir. Cephesel yağışlar en fazla bu ikimde görülür. Yıllık yağış miktarı yükseltiye göre değişir. Ortalama 600–1000 mm arasındadır. Yağış rejimi düzensizdir.[45]
İskenderun'un doğal bitki örtüsünü makiler ve ormanlar oluşturur. Maki türleri, 4-5 metre boyunda, sert ve tüylü yapraklı bitkilerdir. Bunlar, 800 metre yükselti kuşağına dek yayılır. Mersin, defne, kekik ve lavanta yörede en çok rastlanan maki türleridir.
Bölgedeki tek ve en önemli dağ sırası, Torosların güney kolunu oluşturan Nur Dağları'dır.[47] Bu dağlar Gavur ya da Nur Dağları olarak da bilinir. Toros Dağları sisteminin en güneyindeki bölümünü oluşturan dağlardır.
Kuzeyden güneye doğru uzanarak Asi Nehri'nin Akdeniz'e döküldüğü Samandağ deltasında sona erer. Bittiği noktanın karşısında kıyıda ve Suriye sınırındaki Keldağ vardır. Sıradağların büyük bir kısmı Hatay'da olup Amik Ovası ile Akdeniz'i birbirinden ayırır. Sıradağların en yüksek noktası Hatay'ın Hassa ilçesindeki Mığır Tepesi'dir. Bu noktada yükseklik 2262 m'dir.
Yer altı zenginlikleri
İskenderun'da yer alan 53 bin ton toplam rezervli krom yataklarında üretim yapılmaktadır. Demirboksitin toplam rezervinin 264 bin tonluk bölümü İskenderun'da toplanmıştır.
Hatay'da yer alan madenlerden biri de demirdir. 1 milyon 604 bin 400 ton toplam rezervli demir yatakları, Dörtyol, İskenderun, Kırıkhan ve Yayladağı ilçelerindedir. İskenderun'daki toplam demir rezervi 254 bin 400 tondur.
Hatay'daki mermer damarlarının rezervi bilinmemektedir. İskenderun'daki mermerler siyah renkli, ince beyaz kalsit damarlıdır.
İlin diğer madenleri arasında, İskenderun'daki 50 milyon ton toplam, 100 milyon ton jeolojik rezervli çimento hammaddesidir.[47]
Hatay Millet Meclisi'nin Türkiye'ye katılma kararı alması. Hatay'ın Türkiye'ye katılmasını içeren Fransa-Türkiye Antlaşması'nın imzalanması
Tarih öncesi devirler
Şehrin kuruluşu tarih öncesi devirlere dayanmaktadır. Karaağaç yöresinde Telliköy adını taşıyan höyükte Arkeolog Mc. Evan'ın bulduğu bazı çanak çömlek parçaları buranın antik çağ öncesi yerleşime açıldığını göstermektedir. MÖ 2000'li yıllarda burada Hititler'e bağlı Kadu Beyliği'nin kurulduğu bilinmektedir (Kadu, Hititçe körfez anlamına gelmektedir.). MÖ 1200'lü yıllardan önce Fenikeliler burada "Myriandrus" adıyla bir koloni kurdular. Burası MÖ 1200'den sonra merkezi Reyhanlı olan Hattini krallığına bağlandı. MÖ 7. yüzyılda Hurriler'in eline geçen İskenderun ve çevresi MÖ 6. yüzyılda Perslerin eline geçmiştir.[14]
Büyük İskender dönemi
İskenderun gerçek anlamıyla; Perslerin bölgede hakimiyetini yitirmesiyle, MÖ 333 yılında, Asya seferine çıkmış olan Makedonya Kralı Büyük İskender’in, Pers İmparatoru III. Darius’u İsos Vadisi'nde yenilgiye uğratmasıyla kurulmuştur. Bu kenti İskender'in adının verildiği diğer kentlerden ayırmak için buraya, "Küçük İskenderiye" anlamına gelen Alexandretta denilmiştir.[14]
Roma İmparatorluğu ve sonrası
Roma hakimiyeti başladıktan sonra, İranlıların istilasına uğrayan kalesi tahrip edilip, yeniden inşa edilen şehrin adı Peutinger tabularında bu bölgede cüzzam hastalığı yayılmış olduğu söylentileriyle Alexandreia Scabiasa olarak gösterilmektedir. Yine düzeltme amacıyla 4. yüzyıldan itibaren "Küçük İskenderiye" de denilmiştir. Kalesi muhtemelen Abbasi halifesi tarafından yeniden inşa ettirildi. İslam kaynaklarında ismi İskenderiye-İskenderuna olarak geçen şehir Doğu Roma-İslam rekabeti sırasında defalarca el değiştirmiş Büyük Selçuklu Devletine sonra Eyyubiler'e geçmiş, Birinci Haçlı seferi sırasında Tancrede tarafından zapt edilmiştir (1097). Antakya Dukalığı'nın MısırMemlük Devleti tarafından ortadan kaldırılması üzerine 14. ve 15. yüzyılda bu bölge Memlükler'in Halep Valiliği ve bazen de Dulkadiroğulları Beyliği'nin nüfus sahasında kalmıştır.[14]
Osmanlı dönemi
Osmanlı yönetiminde daha sakin bir hayat sürdüren İskenderun ve çevresi 1607 yılında Sadrazam Kuyucu Murat Paşa ile Celali Canbolatoğlu arasında Oruç ovasında meydana gelen savaş dolayısıyla hareketli olaylara şahit olmuştur. 17. yüzyılın başlarında ise Halep valisi Nasuh Paşa, bugünkü varyant yolu güzün deresi kanalının kesiştiği noktada hâlâ bazı duvar kalıntılarının görüldüğü kalenin inşaatını başlatmıştır. Aynı zamanda, İskenderun, Osmanlı İmparatorluğu zamanında ticari ve stratejik özelliğini giderek arttıran bir yoğunlukla sürdürdü. Özellikle Doğu Akdeniz ticaretinde önemli bir liman vazifesi gören şehir, Orta Doğu ile olan ithalat ve ihracatta yerini almıştır.
Bu liman özellikle 19. yüzyıldan itibaren bazı Avrupalı devletlerin ilgi odağı haline gelmiş, Orta Doğu'da yerleşme planlarında önemli bir yer tutarak rekabet unsuru haline gelmiştir. 1832 yılında Kavalalı Mehmet Ali Paşa'nın oğlu İbrahim Paşa'nın kumandasındaki Mısır ordusu, Ağa Hüseyin Paşa komutasındaki Osmanlı ordusunu Belen geçidinde ağır bir yenilgiye uğratınca İskenderun kısa bir süre için Mısır Valisi Kavalalı Mehmet Ali Paşa'nın yönetimine girmiştir. 1839'da Tanzimat ile birlikte yapılan idari düzenlemeyle İskenderun, Payas ve Belen ile birlikte Osmanlı Devleti'nin Adana Eyaleti'ne bağlanmıştır. 1872 depremi İskenderun'da çok hasara neden olmuştur.
1881 yılında Maliye Müfettişi Mesut Bey İskenderun hakkında detaylı bir bayındırlık raporu hazırlayarak maliye nezaretine sunmuştur. Bu rapor üzerine demiryolunun İskenderun'a bağlanması kararlaştırılmış, liman genişletilmiş ve İskenderun Halep şosesinin yapımı hazırlanmıştır. 19. yüzyılın sonlarında Osmanlı topraklarında ilk petrol İskenderun'un Çengen köyünde bulunmuş, bölgede sondajlarda bazı sonuçlar alınmışsa da açılan kuyulardan verim sağlanamamış ve çalışmalar durdurulmuştur. 1912 yılında Bağdat demiryolunun tali bir hattı olarak Toprakkale-İskenderun demiryolu işletmeye açılmış ve şehrin Anadolu ile olan ulaşımı yoğunluk kazanmıştır. Bu dönemde İskenderun 4 mahalleden oluşan, 1 bucağı ve 24 mahallesi olan bir kazadır.[14]
Fransız mandası altında Hatay-İskenderun sancağı
Türkiye Hükümeti'nin, varlığını Ankara Antlaşması'yla birlikte kabul ettiği Suriye'deki Fransız mandası, aslında, 1919 Milletler Cemiyeti kararlarıyla başlatılmıştı. Fransızca bir sözcük olan "mandat", Milletler Cemiyeti'nin bazı büyük devletlere verdiği, başka ülke ve devletler üzerindeki "vesayet görevi"ni tanımlıyordu. Milletler Cemiyeti A,B ve C olmak üzere ayrı manda tipi öngörmüştü ve Osmanlı İmparatorluğu'ndan kopan Arap toprakları A tipi manda içinde yer alıyordu. Mandater devlete verilen görev, "siyasal bakımdan yeterince olgunlaşmadığı" kabul edilen halkları "bağımsızlığa hazırlamak"tı. Fransa'nın, İskenderun Sancağı'nı da kapsayan Suriye üzerindeki nüfusu da bu biçimde dile getiriliyordu.
1920'de başlayan Fransız manda yönetimi, Fransız yüksek komiserleri eliyle yürütüldü. İskenderun Sancağı, Ankara Antlaşması'nın imzalandığı dönemde Halep Hükümeti'ne bağlıydı. 1922'de Suriye Devletleri Federasyonu kurulunca, bu kez, bu federasyonun Halep Devleti içinde yer aldı. Sancakta yönetsel yetkiler mutasarrıflarca kullanılıyor, yönetimde, yüksek komiserler kurulunun görevlendirdiği Fransız delegesi de söz sahibi bulunuyordu. Bu delege, mutasarrıfın yönetimini mandater devletin temsilcisi olarak denetliyordu. Halep Devleti'nce atanan İskenderun Sancağı mutasarrıfının kaza kaymakamlarını, nahiye müdürlerini atamak, yasa ve yönetmelikleri uygulatmak, vergi toplamak, sancak bütçesini hazırlamak gibi yetkileri vardı.
Görünüşteki bu özerk yapıya karşın, Fransa, Ankara Antlaşması'nda yer alan hükümleri yerine getirmekten sürekli olarak kaçındı. Örneğin, sancak mutasarrıfı, Fransız delegesinin onayını alması gerektiğinden, yetkilerini bir türlü kullanamıyordu. Fransızların müdahalesiyle, mutasarrıflar sürekli olarak Araplar arasından atanıyor, öbür yüksek düzeydeki görevlere de Hıristiyanlar getiriliyordu. Ankara Antlaşması sonrasında Güney Anadolu'dan İskenderun'a giden Ermeni taburları, her fırsatta bölgenin Müslüman halkına gözdağı veriyor, özellikle Sunni Türkleri sindirmeye çalışıyorlardı. Fransız Yüksek Komiserliği'nin, Türk kökenli yerli halkın etkinliğini hiçe indirmek için giriştiği uygulamalardan biri de, Suriye Millet Meclisinde yer alacak İskenderun Sancağı temsilcilerinin dinsel esaslara göre belirlenmesi ilkesini getirmesiydi. Bu yüzden, yerli halk, mecliste etnik yapısına göre temsil edilme olanağı bulamıyordu. Aynı tutum, eğitim konusunda da sürüyor, her gün yeni yeni Hristiyan okulları açılıyor, Türk okullarına bile Türk öğretmen verilmiyordu.
Yerli halk arasında açıkça ayrım gözeten uygulamaların en çarpıcıları ise ekonomik yatırımlar ve sağlık alanındaydı. Manda döneminde Toprakkale demiryolunun iyileştirilmesi, İskenderun, Antakya ve Kırıkhan'daki elektrifikasyon çalışmaları, İskenderun Limanı'nın yeterli bir duruma getirilmesi gibi bazı girişimlere karşın, yalnızca Türk nüfusun yaşadığı Amik Ovası ve Amik Gölü çevresine hiçbir yatırım yapılmamıştı. Sağlık alanında da, sancak sınırları içinde hayli yaygın olan sıtmaya karşı çeşitli önlemler alınırken, Amik Ovası bu tür önlemlerin dışında bırakılmıştı.
Türkiye'nin İskenderun Sancağı üzerinde hak isteğini önlemek için uygulanan bu ayrımcı siyaset, çok geçmeden, yöredeki huzursuzluğun başlıca kaynağı oldu.
Manda döneminde örgütlenme çalışmaları
Fransa'nın Türklere karşı kimi zaman Hristiyan azınlıkları, kimi zaman da Müslüman Arapları kullanarak yürüttüğü baskı siyaseti, kısa sürede, mandacıların da hesaba katmadıkları olumsuz sonuçlar yarattı. Sancak sınırları içinde sürekli bir huzursuzluk ortamı doğdu; iç çatışmalar, kimi zaman Fransızlara da yönelen saldırılar aldı yürüdü. Bu gelişmeler üzerine, Fransız Yüksek Komiserliği yatıştırıcı bir siyaset izlemeyi, gelecekteki çıkarları açısından daha uygun buldu. Bu amaçla, Selamet-i Belde adı altında ve Türk, Arap, Rum ve Ermeni gençlerini bünyesinde barındıran bir örgüt kurulması düşüncesi ortaya atıldı. Ancak, bir süre sonra bu örgüt de merkezi yönetimin denetiminden çıktı ve "Anavatanla Birleşme" siyasetinin bir aracı olarak kullanılmaya başlandı. Bunun üzerine, Fransızlar, daha fazla gelişmesine olanak vermeden örgütü kapattılar.
Selamet-i Belde örgütünün kapatılmasını, İskenderun Sancağı'ndaki Türk eşrafın önayak olmasıyla, "Antakya-İskenderun Yurdu" derneğinin kuruluşu izledi. Ancak, çalışmaların kesintiye uğramasını önlemek ve olası baskılardan korunmak amacıyla, örgüt merkezi olarak Adana seçildi. Başkanlığa Tayfur Sökmen getirildi ve dernek, Türkiye ile birleşme doğrultusunda propaganda yapmak için Altınözü gazetesini yayınlamaya başladı. Bir süre sonra Antakya Halk Fırkası adı altında bir de parti kurulduysa da, bunun ömrü Antakya-İskenderun Yurdu örgütüne oranla kısa oldu. Antakya-İskenderun Yurdu yöneticileri her fırsatta Milletler Cemiyeti'ne başvurarak, İskenderun sorununun, Türkiye ile birleşmekten başka bir çözümü olmadığı görüşünü savunuyor, huzursuzlukların ancak böyle bir çözümle giderilebileceğini belirtiyorlardı.
İskenderun hükûmeti denemesi
Yöredeki huzursuzlukların giderek büyümesi ve Antakya-İskenderun Yurdu Cemiyeti yöneticilerinin sürdürdüğü propagandaların Milletler Cemiyeti'nde yankı bulmaya başlaması üzerine, Fransız Yüksek Komiseri De Jouvenel, 1926'da bir kararname yayınlayarak, İskenderun Sancağı sınırları içinde, merkezi İskenderun olan bir hükûmet kurulacağını ve bu hükûmetin doğrudan doğruya Beyrut'taki yüksek komiserliğe bağlı olacağını duyurdu. Bu hükûmetin kendi anayasası, millet meclisi ve seçilmiş bir hükûmet başkanı olacaktı. Ayrıca, Şam'daki Suriye Millet Meclisine gönderilen milletvekili sayısı altıdan dokuza çıkarılacaktı.
Bu önerinin, Fransa'nın bir süredir uyguladığı yatıştırma siyasetinin bir parçası olduğu, kısa süre sonra ortaya çıktı: Seçimler yapıldı. Arapların çoğunlukta olduğu millet meclisi oluşturuldu ve anayasa yapılarak, Fransız mandası altında "Bağımsız İskenderun Hükûmeti"nin kurulduğu ilan edildi. Hükûmet başkanlığına da İskenderun'daki Fransız Delegesi H. Durieux getirildi. Ancak bu gelişme bile, Şam'da büyük tepkiyle karşılandı. Bunun üzerine kurulduğu ilan edilen hükûmetin adı iki gün sonra değiştirilerek Kuzey Suriye Hükûmeti oldu. Dört gün sonra da, milletvekillerinin büyük çoğunluğu Şam Hükûmeti'ne bağlanma kararı aldı.
Hatay Sorununun Türkiye'de yeniden gündeme gelmesi
Suriye'deki Fransız manda yönetiminin 1936'da sona ermesi ve Fransa'nın 9 Eylül 1936 Antlaşması'yla Suriye'nin egemenliğini tanımasından sonra İskenderun Sancağı'nın geleceğine ilişkin sorunlar yeniden Türkiye'nin gündemine girdi. Aslında, bu sorun Ankara Antlaşması'nın hemen sonrasında da vardı. Nitekim, Mustafa Kemal, 1923'te İskenderun Türkleri temsilcileriyle yaptığı bir görüşmede, sorunun şu ya da bu biçimde, ama kesinlikle Türklerin çıkarları doğrultusunda çözüleceğini belirtmişti. Ancak Suriye'nin, Fransa ile yaptığı antlaşmaya dayanarak sancağı resmen topraklarına katmaya kalkışması, konuyu yeniden alevlendirdi. Antlaşma metni açıklandıktan sonra, Türkiye Fransa'daki Leon Blum Hükûmeti'ne bir nota vererek, Fransa-Suriye Antlaşması'nın İskenderun Sancağı'na ilişkin hükümlerini tanımayacağını bildirdi. Atatürk de, aynı günlerde, Türkiye Büyük Millet Meclisinin açılışı dolayısıyla yaptığı konuşmada, "Fransa ile Türkiye arasında yıllardır sürüp giden davanın sonuçlanması zamanının geldiğini" belirtti. Suriye Hükûmeti ise, 1925'te imzalanan ve "İskenderun Sancağı'nın özerklik statüsünün, Suriye'deki hiçbir siyasal gelişmeden etkilenmeyeceği" hükmünü içeren Dostluk Antlaşması'nı çiğnemekle suçlanıyordu. Nitekim, Haşim el-Attasi başkanlığındaki Suriye Hükûmeti'ne verilen notada, antlaşma hükümlerinin yerine getirilmemesi durumunda, ortaya çıkabilecek olumsuz gelişmelerden Türkiye'nin sorumlu tutulamayacağı bildirilmişti.
Hatay adının konması
İskenderun Sancağı'na ilişkin sorunların böyle duyarlı bir noktaya varması üzerine, Atatürk, konuyu ele almış, Antakya-İskenderun Yurdu Cemiyeti yöneticileriyle görüşmeler yapmaya başlamıştı. İskenderun-Antakya yöresinin adının Hatay olarak değiştirilmesi de yine bu görüşmelerden birinde ve Atatürk'ün buyruğu üzerine oldu. Cemiyet Başkanı Tayfur Sökmen'le yaptığı konuşmada örgütün adının değiştirilmesini de isteyen Atatürk, Antakya-İskenderun Yurdu Cemiyeti'nin bundan böyle Hatay Egemenlik Cemiyeti olarak anılacağını belirtti. Cemiyet merkezinin İstanbul'da olmasını; ancak asıl ağırlığın, Hatay'a geçiş yolu üzerinde bulunması nedeniyle Dörtyol'da yoğunlaştırılmasını öneren Atatürk, Hassa, Kilis ve Mersin'de de şube açılmasını istedi. Yine Atatürk'ün buyruğuyla, Hatay Egemenlik Cemiyeti Genel Başkanlığına İçişleri Bakanı Şükrü Kaya, Genel Sekreterliği'ne de Emniyet Genel Müdürü Şükrü Sökmen Süer getirildi. Örgütün Dörtyol Şubesi Başkanlığını önce Abdurrahman Melek, daha sonra da Tayfur Sökmen üstlendiler.
Hatay'da genel seçimlerin boykot edilmesi
Ankara Hükûmeti'nin Fransa ve Suriye'ye yönelttiği protesto ve girişimler sürerken, Suriye Hükûmeti, 14-15 Kasım 1936'da genel seçimlerin yapılmasını karşılaştırdı. Ancak, Hatay Egemenlik Cemiyeti, Suriye'nin egemenliğini yasallaştıracağı gerekçesiyle seçimlerin yapılmasına kesin olarak karşı çıktı. Hatay'da kurulan halkevi ve spor kulübü, genel seçimlerin boykot edilmesini sağlamak amacıyla yoğun bir propaganda başlattı. Kısa bir süreye sığdırılan bu propaganda olumlu bir sonuç verdi ve İskenderun yöresinde seçimleri katılma oranı çok düşük oldu. Bundan sonra, sancağa tam bir kargaşa egemen oldu. Sancaktaki Türkler Suriye Hükûmeti'ne bağlı resmî görevlilerle ve henüz Suriye'de bulunan Fransız askerleriyle sık sık çatışmaya başladılar. Fransız Yüksek Komiserliği ise buna, baskıları arttırarak, Türklerin çıkardığı Yenigün gazetesini kapatarak ve yoğun tutuklamalara girişerek yanıt verdi.
Hatay Sorunu Milletler Cemiyeti'nde
Hatay Sorunu'nun devletlerarası ikili görüşmeler yoluyla bir çözüme ulaştırılamaması, giderek daha da olumsuz noktalara yönelmesi üzerine, konu Milletler Cemiyeti gündemine getirildi. Uzun görüşmelerden sonra yöreye, bir Norveçli, bir Hollandalı ve bir İsviçreliden oluşan bir inceleme kurulu gönderilmesi kararlaştırıldı. Kurul, incelemelerinin yanı sıra, yöre halkının eğilimini belirleyecek bir halk oylamasının hazırlığını yapacaktı.
Hatay'ın geleceğini belirleyecek olan halk oylaması Mayıs 1937'de başladı. Ancak, sandık başındaki Milletler Cemiyeti gözlemcilerinin açıkça yan tutması üzerine, Türkiye, bu olayı Milletler Cemiyeti'ne yansıttı ve oylamanın durdurulmasını istedi. Milletler Cemiyeti gözlemcileri de oylamayı yarıda bırakarak Cenevre'ye döndüler. Ancak, bu sırada Fransa Hükümeti'nin tutumunda, uluslararası koşullara da bağlı olarak, önemli bir değişiklik görülüyordu. Bu değişiklik bir süre sonra, sorunun çözümü yönünde çok önemli bir etki yaratacaktı.
Fransa'nın uzlaşmaya yanaşması ve nedenleri
Hatay Sorunu'nun Fransa ve Türkiye arasında görüşülmeye başlandığı dönemde, uluslararası plandaki en önemli sorun, Hitler Almanyası'nın Avrupa üzerinde artan tehdidiydi. Silahlanmayla etkisini arttıran bu tehdit, Avrupa'nın diğer ülkelerini birleşmeye ve Nazi yayılmasına karşı önlem almaya zorluyordu. Türkiye'nin Balkanlar ve Orta Doğu'daki konumu ise, bu bölgenin savunulmasında yaşamsal bir önem taşıyordu. Gerek Fransa, gerek görüşmelere arabulucu olarak katılan Birleşik Krallık, bu uluslararası koşullarda, Türkiye ile gerginlik ilişkileri içinde bulunmanın kendilerine hiçbir yarar sağlamayacağını, tersine Avrupa'nın güneydoğu kanadının savunmasız kalmasına yol açabileceğini görerek tutumlarını adım adım yumuşatmışlardı. Dış politikadaki bu gelişmeleri Türkiye Hükümeti de değerlendiriyor ve uzlaşma eğilimi gösteren Fransa'yı kesin ödünler vermeye zorluyordu. Gerçekten de, 1936 Montrö Boğazlar Sözleşmesi'yle Çanakkale ve İstanbul boğazlarında denetim hakkını elde etmesi, öte yandan, bağımsızlık yönünde adım atan Ortadoğu'nun Müslüman devletleri üzerindeki küçümsenemeyecek manevi etkisi, Türkiye'yi Güney Avrupa'nın savunulması açısından vazgeçilmez kılıyordu.
Değişen koşullar, 1937'de Fransa-Türkiye görüşmelerini giderek olumlu bir temele oturttu.
Fransa'nın Suriye'ye bağımsızlık tanıması için yapılan çalışmalar üzerine Türk Hükûmeti'nin müdahalesi ile bağımsız Hatay devleti kurulmuş aynı gün Hatay Meclisi yasama çalışmalarına başlamıştır. Bir yıl sonra bu meclis Hatay'ın Türkiye'ye katılması kararını alınca 5 Temmuz 1938 Günü Türk Ordusu'nun Hatay'a girmesiyle İskenderun, Türkiye sınırlarına dahil olmuştur.[14]
Ekonomi
Şehrin ekonomisinin temelini sanayi oluşturur. Bunun yanında alt yapısız turizm ve tarım, endüstri kadar olmasa da ekonomiye katkı sağlar.[49]
Sanayi
İskenderun'da çok sayıda fabrika ve endüstri kuruluşu vardır. Ayrıca bir tane Organize Sanayi Bölgesi tam kapasite hizmet vermektedir. Organize Sanayi Bölgesi'nin dolmasıyla birlikte ikinci Organize Sanayi Bölgesi inşaatı için çalışmalar başlamıştır.[50]
İskenderun Demir ve Çelik A.Ş, (kısaca: İSDEMİR) Türkiye’nin güneyinde Hatay'ın Payas ilçesinde bulunan en büyük demir-çelik işletmesidir. Tesisler İskenderun'un 17 km. kuzeyinde bulunan Payas ilçesinde, sosyal tesisleri ile birlikte toplam 16.757.238 m2 alan üzerine kurulmuştur. İSDEMİR; Türkiye’nin kuruluş tarihi itibarıyla üçüncü, uzun mamul üretimi açısından ise en büyük entegre tesisidir.
Kuruluş çalışmalarına 1966 yılında başlanan İSDEMİR, 25 Mart 1967 tarihinde Sovyetler Birliği ile yapılan Teknik ve Ekonomik İşbirliği anlaşması kapsamında Tiajpromexprot firmasına projeler yaptırılmış, aynı firma ile 10 Ekim 1969 tarihinde fabrika kuruluş anlaşması gerçekleştirilmiştir. 1,1 milyon ton/yıl blum kapasitesinde kurulması planlanan tesisin temeli 3 Ekim 1970 tarihinde atılmıştır. İnşaat ve montaj faaliyetlerinin tamamlanmasını müteakiben üretim üniteleri 1975 yılından itibaren kademeli olarak işletmeye alınmıştır. Özelleştirme İdaresi tarafından 31 Ocak 2002 tarihinde düzenlenen ihaleyi OYAK kazanarak İSDEMİR'i satın almıştır. 2006 yılı itibarıyla de İSDEMİR hisselerinin %95,07'si ERDEMİR'e kalan %4,93'ü ise diğer sahiplere aittir.[51]
Ticaret
İskenderun Limanı
Akdeniz'in kuzeydoğusunda önemli bir stratejik noktada entegre olmuş; Orta Doğu'nun yanı sıra Güney ve Güneydoğu Anadolu bölgelerine de hizmet vermektedir. Genel olarak aktarma liman özelliğine sahiptir. Hinterlandının güçlü olması potansiyelini arttıran temel etkenlerdendir. 1400 m uzunlukta mendireğe sahiptir. Liman girişinde derinlik 12 m.'dir. Kuzey ve güney rüzgarlarından korunaklı bir yapıya sahiptir.
Müdürlüğün görevleri, ülkeden dışarı çıkarılan tarımsal ürünlerin denetimini yapmak ve alıcı ülkelerin tarımsal karantina tüzüklerine uygun biçimde hastalık ve zararlılardan arınmış olmalarını sağlamak, aynı biçimde yurda getirilen tarımsal ürünleri de denetleyerek ülkede bulunmayan hastalık ve zararlıların yurda girmesini önlemektir.[54]
Bahçe Kültürleri Üretme İstasyonu
İskenderun'da 1948 yılında çalışmalarına başlamış olan bir devlet kuruluşudur. Temel amacı Mersin, Adana, Hatay illerini kapsayan Çukurova bölgesinde turunçgiltarımını geliştirmektir. Bu amaçla, her yıl 20-25 bin aşılı turunçgil fidanının halka dağıtımını sağlayarak, bahçe kurmak isteyenlere yardımcı olan kuruluşun 300 dekarlık bir alanı vardır. Bu alanın 168 dekarında damızlık fidan üretimi yapılmaktadır.[54]
Kültür
1970-1975 yılları arasında kentin göç alması ve aynı yıllarda Orta Doğu Savaşlarının etkin olması İskenderun'da kentleşmenin hızlanmasını sağlamıştır. Bu durum bölgenin kültürel özelliklerini etkilemiştir.
1970'li yıllarda terzilik, giyim evi gibi işyerleri artış göstermiştir. Eski dönemlerdeki gelenekselkadın kıyafeti zıbın, mavi yünlü ya da pamuklukumaştan beli büzgülü entari, üzerine yelek, bel bölgesine kuşak, ince yünçorap, yemeni, çarık, baş için ak şal ve kefiyedir. Takı günümüzde olduğu gibi o dönemlerde de yaygındı. Altınküpe, bilezik, yüzük, sırma denilen altın diziler en çok kullanılan ziynet eşyalarıdır. Eski dönemlerdeki gelenekselerkek kıyafeti paçaları işlemeli şalvar, bel bölgesine enli kuşak, gömlek, aba denilen yelek, baş için takke denilen el örgüsü bir başlık, yünçorap ve yemenidir.
Bölgede evlilik törenleri daha çok modern biçimde gerçekleştirilir. Geleneksel olarak düğünden bir gün önce kına gecesi yapılır. Bu geceye yalnızca kadınlar katılır. Önce gelinin arkadaşlarına, sonra annesine ve daha sonra geline kına yakılır. Gelin ortaya oturur, yedi kız oyunlar oynayarak kına tepsisini getirir. Gelinin çevresinde toplanarak, avucuna para ve kına koyarlar. Ertesi günde düğün yapılır.
Çok uzun bir süre boyunca bir arada yaşamayı öğrenmiş etnik kökenleri, dinleri farklı birçok topluluğa ev sahipliği yapan Hatay, UNESCO tarafından barış kenti seçilmiştir. Çok kültürlü yapısını tarih boyunca korumuş olan bölgede aynı ulusa mensup birden fazla dini cemaat bulunmaktadır. Sünni Türkler ve Nusayriler'in yanında, az da olsa Sünni Araplar, Hristiyan SüryaniOrtodoks ve Hristiyan Protestanlar, Maruniler ve Rum-Ortodoks etnik Süryaniler, Museviler, Ermeniler ve diğer küçük topluluklar, bu çok kültürlü yapının dinamiklerini oluştururlar.
Indiana Jones: Son Macera filminin konusunun bir bölümü İskenderun'da geçmektedir.[55] Filmin İskenderun çekimleri İspanya'nın Granada şehrinde yapıldı ve üç hafta sürdü. Brody'yi kaçırma sahnesi burada gerçekleşti.[56][57]
1999 yılından bu yana faaliyet gösteren İsveçli metal grubu Andromeda, Chimera adlı üçüncü stüdyo albümlerinde, sekizinci sırada, "Iskenderun" adlı şarkıya yer vermişlerdir.[58]
Asi adlı dizinin çekimleri Hatay'da yapılmıştır.[59]
1,8 milyon Türk liralık bütçesiyle Türk televizyonlarında bugüne kadar çekilen en yüksek maliyetli yapımlardan biri olan ve 1950'li yılların Adana'sını yansıtan Hanımın Çiftliği adlı dizinin "Büyük Kulüp" sahnelerinin çekimi tarihi Fransız mimarisine sahip olan İskenderun Mithatpaşa İlköğretim Okulu'nda yapılmaktadır. Ayrıca bazı sahnelerin çekimleri İskenderun Devlet Hastanesi'nde yapılmıştır.[60]
Yöredeki bilinen en eski yerleşim MÖ 1500'lerdeFenikeliler tarafından kurulmuş Myriandos liman kentidir. Bu yerleşime ait günümüze kadar ulaşan herhangi bir yapı bulunmamaktadır. Antik kente ait yapıların birçoğu 1822 yılında meydana gelen depremde yıkılmıştır. MÖ 333 yılında Makedonya Kralı Büyük İskender'in Pers Kralı III. Darius ile yaptığı savaşta üstünlük elde etmesiyle bugünkü İskenderun'un bulunduğu bölgede Alexandreia kentini kurdu. Kent Roma, Sasani, Arap, Bizans, Selçuklu, Haçlı, Memlük ve Osmanlı gibi devletlerin hakimiyeti altına girmiştir.
İskenderun yöresindeki tarihi kalıntılar; Şalan Kalesi, Bakras Kalesi, Yunus Sütunu (Sarıseki), Sokullu Mehmet Paşa Külliyesi, Payas Kalesi, Cin Kulesi, İsos Harabeleri, İn ve Hamam, Mancınık Kilisesi 'dir.
Bölgedeki gezi ve mesire alanları; Soğukoluk (Güzelyayla), Gülcihan, Delibekirli; Çataloluk, Nergizlik, Alan, Atik ve Sarımazı Yaylaları'dır.
Festivaller
5 - 9 Temmuz Uluslararası İskenderun Turizm ve Kültür Festivali
Her yıl düzenlenen ve İskenderun'un düşman işgalinden kurtuluşunun ve Hatay'a Türk askerlerinin İskenderun üzerinden girişinin kutlamaları olan ve İskenderun Belediyesi Festival Komitesi tarafından düzenlenen bir etkinlikler bütünüdür.[61]
6 Şubat Depremlerine kadar ilçe merkezinde ilki 1923, ikincisi 1968 yılında hizmete giren; toplam 73 poliklinik, 11 ameliyathane ve 570 yatak kapasitesine sahip 2 adet devlet hastanesi,[65] 1990 yılında açılan; 6 poliklinik, 3 ameliyathane ve 125 yatak kapasitesine sahip 1 adet doğum ve çocuk hastanesi;[66] 4 tıp merkezi, 1 kardiyoloji merkezi, 1 nöroloji merkezi ve 2 özel hastane olmak üzere 8 özel sağlık kuruluşu; 10'u merkezde 19'u bağlı belde ve köylerde olmak üzere toplam 29 tane sağlık ocağı,[67]Hatay'ın en büyük Verem Savaş Dispanseri, 1 Ana-Çocuk Sağlık ve Aile Planlaması Merkezi, 1 Halk Sağlığı Laboratuvarı bulunmaktaydı.(?)
6 Şubat depremlerinde şehir merkezinde 1968 yılında inşa edilmiş hastane tamamen yıkılmıştır. 6 Şubat 2023 itibari ile şehirdeki sağlık altyapısını geliştirmek için çeşitli çalışmalar yapılmış ancak net sayı bilinmemektedir.
İskenderun'un ana karayolu bağlantısı Mersin-Adana-İskenderun TEM otoyoludur.[69]Adana-İskenderun-Hatay devlet yolu ise ikinci karayolu bağlantısıdır. Toprakkale'den ayrılan bu yol Dörtyol'dan geçerek İskenderun'a ulaşır ve oradan Belen Geçidi'yle Amik Ovası'na bağlanır.
1967'de kurulmuştur. Renkleri Turuncu-Mavidir.
Maçlarını uzun yıllar boyunca İskenderun 5 Temmuz Stadı'nda oynamıştır.
Kulüp, 2. ligden 1. lige çıkma mücadelesini 1990'lı yıllara kadar devam ettirse de 1. Körfez Savaşı'nın ardından ekonomisi zayıflayan kentin İskenderunspor'a desteği kademeli olarak azaldı ve takım önce 3. lige daha sonra da amatör kümeye düştü.
2007 yılı itibarıyla amatör liglerde mücadele etmektedir.
İskenderun'da kurulan futbol takımıdır. Maçlarını İskenderun 5 Temmuz Stadı'nda oynamaktadır. Kulübün renkleri Turuncu-Mavidir. Takım 2015-2016 sezonunda 3. Lig'de mücadele edecektir.
İskenderunspor'un amatör kümeye düşmesinin ardından 2009 yılında kurulan futbol takımı. Maçlarını İskenderun 5 Temmuz Stadı'nda oynamaktadır. Kulübün renkleri turuncu-mavidir. Takım Hatay Süper Amatör Ligi'nde mücadele etmektedir.
İskenderun'un bir takımıdır. 1926 yılında kurulmuştur. 2006-2007 sezonunda Türkiye 3. Ligi 1. Grupta oynamıştır. 24 Eylül 2007 tarihinde aldığı kararla ismini İskenderun Belediyespor olarak değiştirdi.[72]
2003 yılında kurulan bu sosyal grup özellikle dalgıçlık alanında adını duyurmuş bireyler yetiştirmeyi amaçlamaktadır. Ayrıca kulüp, düzenlenen birçok sualtı aktivitesi ve yarışmalara katılmaktadır.
Yerel yönetim
Belediye
İskenderun'da belediye teşkilatı ilk kez 1939 yılında Hatay'ın Türkiye'ye katılımıyla birlikte kurulmuştur.
2012 yılında çıkarılan 6360 sayılı yasayla büyük şehir yasasıyla, İskenderun ilçesinin idari sınırları İskenderun Belediyesi'ne bağlanmış ve belde belediyeleri kapatılmıştır. İskenderun 45 mahalleden[74] oluşmaktadır.
1. ab Yerleşim yerlerine (il, ilçe, belde belediyesi, köy) göre nüfuslar belirlenirken: Nüfus ve Vatandaşlık İşleri Genel Müdürlüğü tarafından, 5747 sayılı Büyükşehir Belediyesi Sınırları İçinde İlçe Kurulması ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun, 5393 sayılı Belediye Yasası'nın 8. ve 11. maddeleri ve ilgili diğer mevzuat uyarınca Ulusal Adres Veri Tabanında yerleşim yerlerine yönelik olarak yapılan; idari bağlılık, tüzel kişilik ve isim değişiklikleri dikkate alınmıştır.
^ . "1945 Genel Nüfus Sayımı"(PDF). 21 Ekim 1945 Genel Nüfus Sayımı. DİE. 15 Ağustos 2019 tarihinde kaynağından(PDF) arşivlendi. Erişim tarihi: 21 Şubat 2021.
^ . "1955 Genel Nüfus Sayımı"(PDF). 23 Ekim 1955 Genel Nüfus Sayımı. DİE. 2 Haziran 2021 tarihinde kaynağından(PDF) arşivlendi. Erişim tarihi: 21 Şubat 2021.
"Merkezi Dağıtım Sistemi"(html) (Doğrudan bir kaynak olmayıp ilgili veriye ulaşmak için sorgulama yapılmalıdır). Türkiye İstatistik Kurumu. Erişim tarihi: 13 Nisan 2016.
"İskenderun Nüfusu - Hatay". nufusu.com. Erişim tarihi: 5 Şubat 2021.Arşivlenmesi gereken bağlantıya sahip kaynak şablonu içeren maddeler (link)