Bu madde, Vikipedi biçem el kitabına uygun değildir. Maddeyi, Vikipedi standartlarına uygun biçimde düzenleyerek Vikipedi'ye katkıda bulunabilirsiniz. Gerekli düzenleme yapılmadan bu şablon kaldırılmamalıdır.(Eylül 2015)
Klasik çağ Osmanlı ordusunun belkemiğini oluşturan Tımarlı Sipahiler, ordu içindeki en kalabalık asker sınıfını oluşturur. Tımarlı sipahilerin Osmanlı askeri ve idari sistemi içindeki konumları Avrupalı tarihçilerce Orta Çağ Avrupası'nın şövalye sistemi ile karşılaştırılmalarına ve bazı kaynaklarda (hatalı olarak) "Osmanlı şövalyeleri" olarak tanımlanmalarına neden olmuştur.
Kökenleri
Tımarlı sipahi sınıfı temel olarak Türk atlı göçebe hayat tarzından kaynaklanan, Alp veya Batur olarak adlandırılan beye bağlı, asil, atlı savaşçı tipinin Klasik Osmanlı çağındaki ifadesidir. Bu asker sınıfı, Türklerin Ön Asya'ya göçerek yerleşik devletler kurması sürecinde bir profesyonel ordunun yaratılması amacıyla, göçebe savaşçı sisteminin yerleşik hayat düzenine uyarlanmasıyla doğmuştur. Büyük Selçuklu Devleti'nde "İkta" adını alan ve daha sonraki Osmanlı döneminde "dirlik" (geçimlik) olarak Türkçeleştirilen bu idari ve ekonomik sisteme bağlanan ve sipahilik ("sipahi" Farsça: silahşor, asker) adını alan bu savaşçı sınıfı Büyük Selçuklu ordusunun temelini oluşturmuş; daha sonra Büyük Selçuklu Devletinin mirasçısı olan Anadolu Selçuklu ve diğer Türkmen devletleri de tımarlı sipahi sistemini erken evrelerde, kısmen ve farklı uygulamalarla sürdürmüşlerdir. Anadolu Selçuklu Devleti'nin halefi olan ve Ertuğrul Gazi'nin Söğüt ve Domaniç bölgesini Anadolu Selçuklu Hanı'ndan tımar olarak aldığı düşünülürse kendisi de kuruluşunu bu sisteme borçlu olan Osmanlı Devleti tımarlı sipahi asker sınıfını da diğer kurumları ile beraber miras almış, devletin genişleyerek Anadolu'ya yayılması döneminde Sultan I. Murad zamanında tam anlamıyla, ama farklı bir düzenlemeyle uyarlanmıştır.
Özellikleri
Tımarlı sipahilerin temel vazifesi savaş zamanında savaşa katılmak, barış zamanında bulundukları bölgenin güvenliğini sağlamak ve Tımar sistemine göre tımarı dahilindeki halktan vergi toplayarak bununla hem kendini geçindirmek, hem de tımarının büyüklüğüne göre asker yetiştirmekti. Böylece hazineye yük olmadan ve ayrıca masraf gerektirmeden ordunun insan, silah, malzeme ve eğitim açısından her an harbe hazır olması ve barış zamanı da ülke genelinde asayişin korunması sağlanıyordu.
Tımarlı sipahiler tamamen Türk soyundan geldiği şeklindeki görüşler tümüyle yanlıştır. Bölgenin diğer etnik unsurlarına da ikta verildiği sık görülür. Balkanlar'da bazı bölgelerdeki tımarlı sipahilerin neredeyse yarısı, yerel Hristiyan soylularıdır ve inançlarını sürdürmüşlerdir.[kaynak belirtilmeli] Bu özellikleri tarihte Fransız atlı süvarilerinde de görmek mümkündür. Fas, Tunus, Cezayir doğumlular eğitilerek atlı süvariler olarak oluşturulmuştur.
“Ednâ” denilen küçük tımar sahipleri er ve erbaş; “evsâf” denilen orta tımar sahipleri astsubay; “âlâ” denilen büyük tımar sahipleri küçük rütbeli subay derecesindeydiler. Küçük zeamet sahipleri binbaşı, orta zeamet sahipleri yarbay, büyük zeamet sahipleri alay beyi rütbesindeki yüksek rütbeli süvari subaylarıydı.
İki türlü tımarlı olurdu: Tezkireli ve Tezkiresiz. Tezkireli tımarlılar, tımarı merkezden, yani İstanbul’da Dîvân-ı Hümâyundan doğrudan doğruya alanlardır. Tezkiresiz tımarlılar ise dirliklerini Beylerbeyinin arzı üzerine alırlardı.
Bir tımarın ilk üç bin akçalık çekirdek kısmına kılıç gerisine terakki denilirdi. Her üç bin akça için sipahi yanında kendisi gibi atlı ve teçhizatlı bir asker getirmeye mecburdu. Cebeli (cebe: zırh) denilen bu erler, sipahinin çocukları, kardeşleri, akrabası olacağı gibi, toprağı işleyen herhangi bir kimse de olabilirdi. Bazı tımarlarda kılıç iki bin akçaya, hatta daha aza düşebiliyordu. Bazı tımarlarda ise en çok altı bin akçaya kadar çıkabiliyordu.
Sefer ilan edilince sipahiler, Seraskerin bulunduğu yere gelir, yoklama olurlar, dirlik sipahileri ve cebelileri ayrı ayrı deftere yazılırdı. “Sipahi ve cebeli falanca paşanın defterlisidir” diye bilinirdi. Sefere davet olunup da sefere iştirak etmeyen sipahinin elindeki tımar zaptolunur, başkasına verilirdi. Kanunen götürmek mecburiyetinde oldukları cebeliyi getirmeyenler ve götürüp de kaçanların yerlerine diğerlerini tedarik edemeyenler hakkında da aynı muamele tatbik olunurdu.
Yığınak emri gelince her tımar sahibi, cebelileriyle beraber, kendi kazasının belirli yerinde toplanırdı. O kazadaki tımarlılar, çeribaşı denilen sipahi yüzbaşısının emrinde bulunurlardı. Çeribaşı da alay beyinin emrine giriyordu. Alayını toplayan alay beyi, sancak beyine gidip hazır olduğunu bildiriyordu. Kendi maiyet askerini de alan sancak beyi, bu sipahi alayıyla beraber, beylerbeyine katılmak üzere harekete geçiyordu. Bu iş büyük bir süratle yapılıyordu.
Beylerbeyilerin izin vermesiyle sancak beyleri tarafından bir kısım sipahiler memleket muhafazası için yerlerinde bırakılabilirdi. Sipahi sefere gittiğinde yerine vekil olarak bıraktığı korucu, dirlik sahibinin yokluğunda toprağın muntazaman işlenmesine nezaret ederdi. Eğer sipahi harbin uzaması halinde kışı hudutta geçirmek emri alırsa, dirliğine harçlıkçı denilen bir vekil göndererek, yıllık gelirini bulunduğu yere getirtirdi.
Tımar ve zeamet; sahibi ölünce, ekseriya büyük oğluna, yoksa kardeşine veya yeğenine verilirdi. Fakat bunun için tımar ve zeametin bağlı olduğu alay, varisin toprağı idare edebilecek kabiliyet ve şartlara haiz olduğuna şehadet ederlerdi. Zaten bir sipahi subayı, yerine geçecek birini yıllar boyunca hazırlayıp, yetiştirirdi. Bu suretle dirlik tecrübesiz insanların eline geçmezdi.
Tımar ve zeamet sahipleri, arazileri üzerindeki toprakları üç yıldan fazla işlemezlerse, dirliklerini kaybederlerdi. Toprak işlememek, Allah'a karşı bir günah sayılırdı. Zira toprak sayesinde Allah'ın kulları beslenirdi.
Sultan Birinci Süleyman Han (1520-1566) zamanında tımarlı sipahiler, en parlak devrini yaşadı. Bu zamanda 166.200 tımarlı sipahi vardı; bunun 74.000’i Rumeli, 91.600'ü Anadolu tımarlı sipahisiydi. Bu surette Türk atlı ordusu, iki orduya ayrılırdı: Rumeli atlı ordusu ve Anadolu atlı ordusu. Meydan muharebelerinde ordu düzeninin sağ ve sol kanatlarını bu iki ordu teşkil ederdi.
İlk zamanlarda, Rumeli tımarlı ordusunun kumandanı Rumeli Beylerbeyi, Anadolu tımarlı ordusunun kumandanı da Anadolu Beylerbeyi idi. Fakat sonradan bu iki kanada da padişah tarafından seçilen vezirler kumanda etmeye başladı. Sultan Süleyman Han devrinde bu iki ordu o derece büyüdü ki, sefer Avrupa’da olduğu zaman çok defa Anadolu sipahi ordusu çağrılmaz veya bazı birlikler çağrılırdı. Sefer Asya’da ise, Rumeli askerleri ya çağrılmaz veya bazı birlikleri sefere katılmak için istenirdi.
Silahları ve Savaş Taktikleri
Tımarlı sipahiler askeri olarak "ağır süvari" kategorisine girmektedir. Savaşa kendileri ve atları tam zırhlı olarak katılan Tımarlı sipahilerin tipik zırhları: göğüs, karın ve sırtı birbiri üzerine bindirilerek perçinlenmiş şeritler halindeki çelik levhalarla (ayna) desteklenmiş etekte dize, kollarda dirseğe kadar uzanan örme zırh, yine çelik levha ve zincirden yapılan ve bacakları koruyan "dizçek", yekpare çelik veya bronzdan yapılmış ve ön kolu koruyan "kolçak" ve çelik veya tombaktan hareketli burunluklu ve zincir enselikli Türk tipi miğferden oluşmaktadır. Uzak mesafede at üzerinde ok ve yay ile cirit kullanan tımarlı sipahiler göğüs göğüse muharebede kargı, aybalta, balta, dilli topuz (şeşper), bozdoğan, topuz, eğri Türk süvari kılıcı ve kama kullanırdı. Kalkanları ise çelik, bronz veya madeni göbekli ibrişim sarmalı söğüt dallarından yapılmış hafif, orta boy yuvarlak kalkanlardı. Kanuni döneminden itibaren hafif ateşli silahların da etkin olarak savaş alanına girmesiyle at üzerinden ateşlenebilecek karabina ve piştov gibi ateşli silahlar da sipahilerin silahları arasına girdi.
Tımarlı Sipahiler has ordunun merkezi teşkil ettiği savaş düzeninde sağ ve sol kanatlarda yer alırdı. "Kurt Kapanı", "Hilal Taktiği" veya "Turan Taktiği" olarak adlandırılan stratejide akıncıların sahte saldırı ve geri çekilmelerini takip ederek saldıran düşman birliklerinin ardını alarak çembere almak ve çevirdiği düşmanı göğüs göğüse mücadelede imha etmek tımarlı sipahilerin göreviydi.
Sipahi eğitiminde binicilik en önemli unsurdu. Özellikle süvari okçuluğu becerisine önem verilirdi. Sipahi adaylarına kemankeşlik, cirit, matrak ve çevgen oyunları, kılıç başta olmak üzere silahların kullanımı ve karakucak güreş öğretilirdi.
Sonuç
17. yüzyıldan itibaren Osmanlı İmparatorluğunun ekonomik ve siyasi olarak duraklamaya girmesi, askeri zaferlerin azalarak savaşların uzaması ve tımar sisteminin istismar edilmesi gibi sebeplerle gittikçe yoksullaşan tımarlı sipahi sınıfı bozulmaya başladı Nihayet Sultan Abdülmecîd Han'ın 19 Ocak 1841 fermanı ile kalan son tımarlı sipahileri tımarlarına ölene kadar sahip olmak şartıyla emekliye sevk etmesi ile Büyük Selçuklu döneminden beri Anadolu ve Ön Asya Türklüğünün idari ve askeri aristokrasisi ve bürokrasisini oluşturan tımarlı sipahi sınıfı resmen sona erdi.
Kapıkulu Sipahileri
Kapıkulu Sipahileri padişahın özel ordusunu oluşturan Hassa Ordusu'nun süvari sınıfını oluşturan birliklere verilen addır.
Tımarlı sipahilerin aksine Kapıkulu Ocağı'na bağlı aylıklı askerlerden oluşan Kapıkulu sipahileri I. Murad Dönemi'nde kurulmuştur. İlk dönemlerde hassa ordusunun piyade birlikleri olan yeniçeriler gibi bu sınıfa da devşirme sistemi ile asker yetiştirilmesi amaçlandıysa da önceden ata alışık olmayan Avrupalı devşirme çocuklarına süvariliğin inceliklerini öğretmedeki zorluklar neticesinde gitgide bu sınıfa daha çok Yörük Türkmen çocukları alınmaya başlamış ve Fatih Sultan Mehmet zamanından itibaren de tamamen Türklerden oluşturulması kanuna bağlanmıştır. Klasik dönemde sipahi ocağının Kapıkulu ordusu içinde gitgide seçkin ve padişaha yakın bir sınıf haline gelmeye başlamasıyla, saray içindeki yüksek memurlar ve paşaların çocukları da sipahi ocağına alınmaya başlamış ve Kanuni devrinden itibaren Sipahi Ocağı neredeyse tamamen Türk aristokrat aileleri ile savaşlarda üstün beceri gösteren seçme savaşçıların alındığı seçkin bir bölük haline gelmiştir.
Eğitim ve harp sanatı yönlerinden tımarlı sipahilerle paralellik gösterseler de sayı olarak çok daha küçük bir birlik olan kapıkulu sipahileri tımarlı sipahiler ile aynı, lakin daha zengin süslenmiş silahlar kullanırlardı. Görevleri savaşta padişahın sağ yanında savaşarak yalancı geri çekilme sırasında ordunun merkezini ve padişahı savunmak, barış zamanı padişahı ve sarayı korumaktı.
Kuruluşundan itibaren hassa ordusunun piyade askerleri olan yeniçerilerle rekabet halinde olan kapıkulu sipahileri yeniçerilerin aksine Osmanlı tarihi boyunca nadiren kazan kaldırmış, bu sebepten ötürü "Atlı er başkaldırmaz" sözü Osmanlı devletinde bir deyim halini almıştır. Yeniçerilerle olan rekabetleri ise Osmanlı tarihi boyunca zaman zaman kanlı bir hale dönüşmüş ve Sultanahmet Meydanı'nda iki grubun zaman zaman silahlı çatışmalara girdikleri görülmüştür. Özellikle Sultan IV. Murad'ın saltanatını sağlamlaştırmak ve yeniçerilerin elinden iktidar gücünü almak mücadelesinde kapıkulu sipahileri payitahtta padişahı destekleyen en önemli güç olmuştur.
Sultan II. Mahmud'un yeniçeri ocağını tasfiyesinde de kapıkulu sipahileri yeniçerilere karşı II. Mahmud'u destekleyerek isyancı yeniçerilere karşı halkla beraber dövüşmüş ve bu sebepten topyekûn yok edilen ve tüm malları devlete geçen yeniçerilerin aksine canları ve mallarına dokunulmayarak yeni orduya gönüllü olarak katılmalarına izin verilmiştir.
Kaynakça
^"SİPAHİ". TDV İslâm Ansiklopedisi. 17 Kasım 2020 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 2 Şubat 2023.