Amerika Birleşik Devletleri'nde LGBT (lezbiyen, gey, biseksüel ve transgender) tarihi, 20. yüzyıla kadar cezai takibat, toplumsal kınama ve ayrımcılığın karşısında kendi cinsel yönelimlerini çoğunlukla ancak gizlice ifade edebilen kişilerin tarihidir. İngilizcede "in the closet" ("dolabın içinde") ifadesine sebep olan bu gizlilik nedeniyle tarih araştırmacıları çoğunlukla yetersiz kaynaklarla çalışmaya zorundalar. Özellikle 20. yüzyılın ikinci yarısına kadar eşcinsel kadınların hayatları yeterince belgelenmemiştir. Eşcinsel topluluğu, eşcinsellerin kendilerini ifade edebildikleri altkültürel ortamlardan oluştu ve bunun daha 20. yüzyılın ilk yıllarında var olduğu tespit edilmiştir.
Birçok diğer ülkeye benzer bir şekilde, ABD'de zamanın geçmesiyle eşcinselliğin genel toplumsal anlayışı "günah"tan "suç"a, sonra da "hastalık"tan "doğal durum"a değişmiştir. Amerika Birleşik Devletleri'nin eyaletlerinin kendi ceza kanunlarına sahip olmalarından dolayı hemcins cinsel ilişkilerinin suç olmaktan çıkarılması çeşitli adımlarca gerçekleşmiştir. 1962'de Illinois eyaleti, eşcinselliği kapsayan cinsel sapkınlık/sodomi (İngilizcede "sodomy") karşıtı kendi yasasını kaldıran ilk eyalet oldu. 2003'e kadar hemcins cinsel ilişkileri diğer eyaletlerde hâlâ suç olarak sayılıyordu.
Yasaların değişmesi, sosyokültürel gelişimlere göre geride kaldı. Eşcinsellerin eşitliği, 20. yüzyıl boyunca kendi önemini gittikçe kaybeden kültürel geleneklerden genel bir kurtuluşunun hem parçası hem de sonucuydu. ABD'de eşcinsellerin özgürlüğe kavuşmaları İkinci Dünya Savaşı döneminde başladı. Bu konuda önemli dönüm noktaları şunlardır: Alfred Kinsey'nin Erkekte cinsel davranış isimli araştırması (1948), Mattachine Society'nin kuruluşu (1950), eşcinsellerin sivil haklar hareketine katılması (1955-1968), Stonewall ayaklanmaları (1969), Gay Liberation Front gibi örgütlerin kuruluşu, eşcinselliğin Amerikan Psikiyatri Derneği hastalık kataloğundan kaldırılması (1973), AIDS krizi süresince gey hareketinin kendini yeniden belirlemesi (1981'den beri), transseksüeller gibi azınlıkların eşcinsel hareketine dahil edilmesi (1990'lardan beri) ve 21. yüzyılda sürülen eşcinsel evlilik yasallaştırma kampanyaları.
Amerika yerli kültürlerinde gayrı-heteronormatif cinsel yönelim ve cinsiyet kimlikleri
130'dan fazla Kızılderili kâbilesinde kadın kılığına giren, sepetçilik ve çömlekçilik gibi "kadın işleri"ni yapan, erkekler ile cinsel ilişkiye giren ve topluluk içinde özel bir ruhsal fonksiyon üstlenen biyolojik erkeklere özel bir kategori ayrılmıştır. Bu "iki ruhlu" (two-spirit)ların eşcinsel olarak sınıflandırılmalarından çok, üçüncü ya da dördüncü bir cinsiyete ait oldukları düşünülüyordu. Bu cinsiyetlerin özelliği, iki ruhun tek ve aynı bedenin içinde birleşmiş hâlde yaşaması idi. Álvar Núñez Cabeza de Vaca, Jacques Marquette, Pierre Liette ile Pierre François Xavier de Charlevoix gibi Hristiyan misyoner ve kâşifler, günümüz ABD topraklarında iki ruhluları izleyip anlatan ilk beyazların arasındalar. 1830'larda iki ruhluları izleyen, anlatan ve onların resimlerini çizen sanatçı George Catlin gibi iki ruhlulara ilgi duyan beyaz etnologlar bile iki ruhluların yok edilmesini desteklerdi. Günümüzde Amerikan yerlilerine ait kültürel miraslarının yeniden canlandırılması kapsamında hala iki ruhlu kimliğini benimseyen Amerikan yerli halk üyelerinin var olmasına rağmen, Amerikan yerli kültürünün bu parçası, Avrupalı yönetimi altında gördüğü baskılar nedeniyle neredeyse tamamen yok olmuştur.[1][2][3]
Sömürge dönemi
Kuzey Amerika'nın beyazlar tarafından sömürge edilmesinin başlangıcından 20. yüzyıla kadar eşcinselliği Sodom ve Gomora'daki günahkârlığıyla ayrılmaz bir bağlantı kuran geleneksel Kitab-ı Mukaddes yorumlamalarına göre algılanırdı. Özellikle 1620'den sonra Yeni İngiltere'ye yüksek ölçüde göç eden Püritenler, "ahlâk dışı" cinsel ilişki (sodomy)yi kınar ve hayvanlarla cinsel ilişki (bestiality) yanında bunun tüm günahların en kötüsü olduğunu düşünürlerdi.[4]
"Sodomi", eşcinsellikle ilgili bir yasal tanzimin var olmadığı Georgia kolonisinin dışında 1776'da bağımsızlıklarını ilân eden tüm Britanya kolonilerinde suç olarak sayılıyordu. New York, New Jersey, Delaware, Maryland ve Kuzey Karolina kolonilerinde uzun zaman boyunca suçlunun cinsiyetini göz önüne tutmayıp üremeye yol vermeyen tüm cinsel eylemleri cezalandıran Britanya ortak hukuğuna göre muamele edilirdi. New Hampshire, Massachusetts, Rhode Island, Connecticut, Virginia ve Güney Karolina kolonilerinde, metni çoğunlukla Levililer'deki sodomi yasağına dayanan yasalar yürürlükteydi. Pensilvanya'daki hukukî durum birkaç kez değiştirildi; Pensilvanya'da Quakerların hâkim olduğu dönem (1681-1693) boyunca erkekler arası hemcins cinsel ilişkilerin idam cezasına tabi olmadığı tek koloniydi. Massachusetts'in dışındaki tüm kolonilerde kadınlar arası hemcins cinsel ilişkileri, erkeklerle aynı şekilde livâta yasalarına tabiydi, ancak sömürge dönemi boyunca kadınlar arası ilişkiler nadiren cezalandırılırdı.
Beyaz bir insanın günümüzde ABD olarak bilinen toprakta "sodomi" gerekçesiyle idam edilmesinin ilk kaydedilmiş örneği, 1566'da Yeni İspanya'ya ait Florida sömürgesinde ölen Guillermo isimli Fransız tercümandı. Britanya sömürgelerinde kayda geçen ilk sodomi davası ise, 1625 yılında Virginia'da sözde başka bir adama tecavüz etmesi nedeniyle ceza olarak asılarak idam edilen Richard Cornish isimli bir şahıs hakkındaydı. 1629'da Talbot gemisinde Massachusetts Koyu Kolonisi'ne varan beş genç adam, eşcinsel ilişkilerle suçlandı; yerel yetkililer, sözde bu kadar korkunç bir suçu yargılayabilmek için kendilerini yeterince vasıflı hissetmeyip, gençlerin cezalandırılması için bunları İngiltere'ye geri gönderdiler. 1648'de Britanya sömürgelerinde bir lezbiyen ilişkide bulunmakla suçlanan ilk kadın, Massachusetts Koyu Kolonisi'nde ikâmet eden Elizabeth Johnson idi. 19. yüzyılın sonuna kadar sadece az sayıda sodomi suçlaması kaydedilmiş; bu nedenle sodomi, çok nadiren yer alan istisna durum olarak görülüyordu.[5][6][7][8]
18. ve 19. yüzyıl
Ceza kanununun serbestleşmesi
1776'da ABD bağımsızlığının ilân edilmesinin ardından kurucu eyâletlerde, erkekler arası hemcins cinsel ilişkilerini idam cezası ile cezalandıran eski sodomi tanzimleri muhafaza edildi. Çoğu eyâlette kadınlar arası hemcins ilişkiler, genelde aynı cezalara tabi idiler, ancak 20. yüzyılın sonuna kadar kadınlar, erkeklerle oranla çok daha nadiren zulmedilir ve bunlara çoğunlukla daha hafif cezalar çarptırılırdı. Aydınlanma Çağı'ndan ve Fransız Devrimi'nden esinlenen genel bir serbestleşmenin çerçevesinde 1786'da Pensilvanya, o dönemde henüz var olan 13 eyaletin arasında "sodomi" için idam cezasını kaldıran ilk eyalet oldu. İdam cezasının yerine 10 yıl hapis ve tüm mallara el konulma cezaları uygulandı. Diğer ABD eyâletleri ise, bu konuda Pensilvanya'ya göre geride sürüklediler; Güney Karolina'da yakalanan eşcinsellere daha 1873 yılına kadar ölüm cezası çarptırılıyordu.[9][10][11][12]
Eşcinselliğin psiyatrik hastalık olarak algılanmasının başlangıçları
Eşcinselliğin bir ruhsal bozukluk olduğunu gören psikiyatrik kavrayış, 1896'da ilk olarak psikanaliz dalının yaratılışıyla doruğuna ulaştı, fakat eşcinselliğin psikiyatrik hastalık olarak sayılması daha 19. yüzyılın ilk yıllarına kadar dayanır. The Young Man's Guide ("Genç Erkeğin Rehberi"; William Andrus Alcott, 1833) ve Lecture to Young Men on Chastity ("Genç Erkeklere İffet Dersi"; Sylvester Graham, 1834) gibi cinsel eğitim yayımlarında mastürbasyon ve eşcinsellik gibi "istenmeyen" cinsel davranışlar, başlıca olarak delilik, Huntington hastalığı, epilepsi, zekâ geriliği, felç, inme, körlük, hipokondriya ve verem gibi çarpıcı sağlık sonuçları ile bağdaşlaştırıldı.[13]
Hoşgörü sınırları
18. yüzyıldan 19. yüzyılın başlarına kadar ABD çapında bir dostluk kültünün yaygınlaşması, eşcinselleri zulmetme işini zorlaştırdı. Dönemdeki okumuş, eğitimli toplum kesimlerinde hemcins dostluklara sıklıkla özel, duygu yüklü, bazen de erotik bir karakter atanırdı. Bu özelliklere rağmen bu tür dostluklar toplum tarafından onaylanırdı, zira gerçek cinsel ilişkilere yol vermediği varsayılırdı, ancak günümüzdeki birçok edebiyat tarihçisine göre bu yanlış bir varsayımdır. Bu yöne izahlı belgeler Ralph Waldo Emerson (1803-1882), Henry David Thoreau (1817-1862), Bayard Taylor (1825-1878) ve Walt Whitman (1819-1892) gibi yazarların eserleri ve kalıtlarında bulunabilir.[14][15]
19. yüzyılın sosyokültürel bir özgünlüğü, Boston marriage ("Boston evliliği") kurumu idi. Bu 'evlilik', genelde feminizm yanlısı olan iki kadın arası, duygusal olarak yoğun ve münhasır ve ömrü uzun olan bir dostluk şeklini alırdı. Bu kadınlar birlikte aynı evde yaşar ve dönemdeki erkeklerle evli kadınlara yüklenen kısıtlamalara tabi olmadıkları nedeniyle sosyal ya da siyasi alanlarda katılmakta daha özgürdüler. Bu ilişki modeli, yazarlar Sarah Orne Jewett ve Annie Adams Fields ya da kadın hakları eylemcileri Susan B. Anthony ve Anna Howard gibi şahıslarla bağdaşlaştırılabilir. Bu kadınların birbirinden cinsel açıdan ilgi duydukları varsayılmadığı için bir kadının bir erkekle evlenmeyip diğer bir kadınla yaşamayı tercih etmesi Victoria devrinde kabul görürdü. Günümüz lezbiyen topluluğunun bu şahısları "erken lezbiyen" olarak talep edebilme ya da edebilmeme konusu lezbiyen kesimlerce hala tartışılmaktadır.[16]
1900 - 1940
Adli kovuşturma
John Loughery'nin yazdıklarına göre, ABD'nin 1917'de I. Dünya Savaşı'na girmesiyle Amerikalı erkeklerin toplu olarak askerlik görevine alınması, hemcins cinsel ilişkilerle ilgili davaların çoğalmasına yol verdi. Örneğin, 1919'da Rhode Island-Newport kentinde bir Deniz Kuvvetleri üssünde yer alan Newport seks skandalı sırasında hemcins cinsel ilişkilerde bulunan erkeklere yönelik kapsamlı bir kovuşturma yer aldı. Soruşturmalar sırasında çok sayıda sivil ve askerî personelin yanı sıra Episkopal Kilise'ye mensup bir askeri papaz tutuklandı.[17]
İlk örgüt
1924'ün sonunda Henry Gerber, Chicago'da Society for Human Rights ("İnsan Hakları Derneği") isimli bir örgüt kurdu. Kendini resmî olarak "ruhsal anormallikler"e sahip kişilerin çıkarlarını temsil eden bir örgüt olarak tanıtmasına rağmen, de facto açıdan ABD'nin ilk eşcinsel hakları örgütüydü. Ancak Society for Human Rights'ın kuruluşundan birkaç ay sonra örgüt, Şikago polisi tarafından feshedildi.[18]
İlk altkültürel nişler ve tanışma noktaları
19. yüzyıldaki sanayileşme, orta sınıflara gittikçe çoğalan bir refah seviyesi sağlamasıyla hayat biçimlerinin geniş kapsamlı olarak değişmesine yol verdi. Bu durumdan özellikle eşcinsel erkekler faydalandı, zira kendi soy ailelerini artık kolayca bırakıp diğer erkeklerle iş ve yaşam toplulukları kurabilirlerdi. Daha 1890'lı yıllardan New York'un Bowery semtinde bir gey mahallesi oluştu. Columbia Hall, Manilla Hall, Little Bucks ve Slide gibi yerel mekânlar, ayrıksı giyim tarzları nedeniyle sıkça "fairy" ("peri") olarak damgalanan erkek eşcinsellerin tercih ettiği tanışma noktalarındandı.[19]
Manhattan merkezindeki Greenwich Village mahallesinde, Webster Hall gibi hem kadın hem de erkek crossdresserların maskeli balolara katıldığı mekânlardan oluşan bir eşcinsel kesimi oluştu. Eşcinsellerin misafirliği yapıldığı (ör. Polly Holladay gibi siyasi radikallere ait olan)[22] özel kulüpler de vardı. 1930'ların ilk yıllarda Times Square çevresi, eşcinsel erkeklerin boarding house (pansiyon tarzı konukevleri)larda saldırıya uğramadan birlikte yaşayabildikleri bir eşcinsel bölgesi hâline geldi. Yerlilerin ziyarete gelen denizcilerle irtibata girebildikleri limanlar, eşcinsel erkeklerin buluştuğu başlıca çark yerlerindendi. ABD çapındaki diğer kentlerde de tanışma noktaları oluşmaya başladı, örneğin 1933'te San Francisco'da açılan Black Cat Bar. Bu altkültürler, Amerikalıların çoğuna geniş ölçüde görünmezdi; ancak tarihçi George Chauncey, 19. yüzyılın ortasına kıyasla 20. yüzyılın ilk onyılları içerisinde eşcinsellere yönelik daha çok sayıda ve daha çeşitli sosyal dünyalarının var olduğunu ileri sürmektedir. 20. yüzyılın ilk yıllarında eşcinseller ve biseksüeller, daha sonraki yıllara göre kendi cinsel yönelimlerini belirleyip eşcinsel ya da biseksüel olarak açılmakta genel olarak daha az baskı altındaydı, böylece farklı dünyaların arasında geçmekte daha özgürdüler.[23][24]
19. yüzyıl sona erdikten sonra lezbiyenler de giderek kendi hayat planlarını istedikleri şekilde takip edebiliyordu. ABD'deki ilk kadın kolejlerinin kurulmasıyla, kadınlar da okuma hakkını kazandı. Yüksekeğitim ve bunun sağladığı serbest meslek fırsatları, birçok kadın için evlilik hayatını reddetme kararı olarak geçti ve bu kadınların birçoğu, diğer kadınlarla üniversiteden öte kendi iş ve yaşam toplulukları kurdular. Settlement house (yurda benzeyen bir ikamethane)larda lezbiyenler, rahatsızlığa uğramadan, çoğunlukla da tüm yetişkin hayatları boyunca, birlikte yaşıyorlardı. İlk kadın akademisyenlerden kaç tanesi lezbiyen olduğunu belirlemek zor ve tartışmalıdır. Her halükarda lezbiyenler, Young Women's Christian Association (YWCA) gibi örgütlerde ya da 1912'de Greenwich Village'de kurulan radikal feminist kulüp Heterodoxy gibi gruplarda kendilerini içine alan sosyal ve kültürel bir alan bulabiliyorlardı. Kırk sene boyunca hayat arkadaşıyla birlikte Greenwich Village'de yaşamış ve romanları eşcinsel altmetin barındıran yazar Willa Cather (1873-1947), lezbiyen altkültürüyle özdeşleştirilmiş ilk şahıslardan biridir.[25][26]
Buna rağmen, bazı Amerikalı eşcinseller yurtdışında yaşamayı tercih etti. Neredeyse 40 sene boyunca Paris'te hayat arkadaşı Alice B. Toklas ile yaşamış yazar Gertrude Stein, bunu yapmış olan en çok tanınan LGBT şahıslardan biridir. Açık biseksüel dansçı Isadora Duncan ve Renée Vivien ile yakın ilişkide bulunmuş şair Natalie Clifford Barney de 20. yüzyılın başında Paris'e gidip orada yaşamış diğer Amerikalı LGBT şahıslardandır. 19. yüzyılın ortalarında Amerikalı lezbiyen heykeltıraş Harriet Hosmer'ın yanı sıra, Matilda Hays ile birlikte olan oyuncu Charlotte Saunders Cushman, Roma'ya gidip orada yaşamış Amerikalı LGBT şahıslardandır.[27]
Ancak ABD'deki siyahilerin ve altsınıflıların çoğu, ne yurtdışına çıkabilir ne de eşcinsel olarak açıkça ve rahatça yaşayabilirdi; bir yandan parasal açıdan kendi ailelerine bağımlı, öte yandan da aileleri gençlerin yardımı olmadan geçinemezdi. Lezbiyenler de dahil olmak üzere tüm kadınlar, geçim ekonomisinin bir parçası olup dünyaya çocuk getirmeden geçinemezdi, zira çocuklar, hayati önem taşıyan iş gücüydüler. LGBT bireylere ait sosyal ve kültürel alanların bu tür koşullarda oluşması neredeyse imkânsızdı ve bunlar böylece ilk başta daha çok para kazananlara ait bir ayrıcalık olarak kaldılar.[28]
1930'larda Büyük Bunalım'ı toplum içinde iffet taslamanın yeniden doğuşu izledi. LGBT bireyler de bu iffet taslama nedeniyle çeşitli baskılara uğramışlardır. Daha 1927'den beri o sene yürürlüğe girmiş Wales Theatrical Padlock Bill nedeniyle New York'taki tiyatrolarda eşcinsel ya da "sapkın" olarak sayılan diğer içeriklerin gösterilmesi yasaklandı. 1934'te bir otosansür eylemi olarak ulusal film prodüskiyonü endüstrisi, hangi film içeriklerinin kamuya ahlâkî olarak uygun olduğunu tanımlayan Production Code ("Prodüksiyon Kodu"; "Hays Code" olarak da bilinir) kurallarına tabi oldu. Kodda "Cinsel sapkınlık ya da buna ilişkin herhangi bir çıkarsama yasaktır" ("Sex perversion or any inference to it is forbidden") diye belirten 2-4. madde ayrıca eşcinsel içeriklerin gösterilmesini imkânsızlaştırdı. Hem basın hem de radyonun temayı tartışmaktan çekinmesi ve tıbbi edebiyatın dışındaki kitaplarda eşcinselliğe değinmemesinden dolayı İkinci Dünya Savaşı'ndan önceki devirde ABD'de büyüyüp herhangi bir eşcinsellik imasıyla bile karşılaşmadan eşcinsellik diye bir şeyin var olduğunu hiç öğrenmemek mümkün idi.[4][29]
1930'lardan 1940'ların ilk yıllarına kadar New York gibi şehirlerde üst sınıflılardan LGBT bireylerin birbiriyle buluşması hala mümkündü. Metropolitan Opera, Sutton Theater ve Plaza Hotel'deki Oak Room ya da Astor Hotel barı gibi şık barlar, çok sayıda LGBT bireyin tanıştığı meşhur mekanlardandır. ABD çapındaki diğer büyük kentlerde de benzer mekânlar mevcuttu. Zengin olmayan LGBT bireylerin tanıştıkları mekanlara karşı bu mekanlar çoğunlukla polis baskınlara maruz kalmazdı. 1930'lar ve 1940'lar boyunca New Yorklu lezbiyenler Howdy Club'da buluşurdu.[30][31]
ABD'nin 1941'de II. Dünya Savaşı'na girmesi, Amerikalı eşcinsellerin arasında bir grup kimliğinin ortaya çıkması üzerinde en büyük etkisi olmuş olaylardan sayılır. Savaş sırasında ABD nüfusun %13'ü Silahlı Kuvvetler'e katıldı. ABD'de herhangi bir kuruluş hiç bu kadar büyük bir konsantrasyonda eşcinseli bir araya getirmemişti; bu durumun oluşturduğu paradoks, bir yandan askeri komutanlığının eşcinselleri zulmedip dışlamaya çalışmasında, öte yandan ise eşcinsellerin kendi sayılarından bunalmış olmalarındandı. Silahlı Kuvvetleri'nde askerleri eğlendirip onların morallerini yükseletecek yeterince kadının bulunmaması nedeniyle komutanlık, drag queen şovlarının yer almasını desteklerdi ve eşcinseller bu şovları örtülü şekilde bir eşcinsel kültürü oluşturmak ve muhafaza etmek için kullanırlardı.[45][46]
İkinci Dünya Savaşı süresince 275.000 kadının katıldığı Women's Army Corps (WAC) ve Women Accepted for Volunteer Emergency Service (WAVES) gibi kadın örgütlerinde canlı bir lezbiyen altkültürü oluştu. Savaş koşulları altında ayrıca lezbiyen sivillere de uygundu, zira bu erkeksiz dönem boyunca kadınların birlikte çıkması hiçbir kaygıya sebep olmuyordu.[47][48]
ABD Silahlı Kuvvetleri 1940'ların ilk yıllarına kadar askeri mahkeme aracığıyla eşcinsellikle ilgili sadece izole davalarla ilgilenirdi. Bu davalar İkinci Dünya Savaşı sırasında biriktiğinde, psikiyatrik testlerle eşcinsellerin askere alınmasını önlemeyi çalışmaya başladı. Bu önlemler ancak pek etkili değildi, zira bir yandan testler güvenilmezdi, öte yandan ise eşcinsel acemi askerlerin arasında, sivil hayatta da kurturulmadıkları yaygın eşcinsel karşıtı stigmasını askerde de tecrübe etme isteği yoktu. Askerlik görevine çağrılan 18 milyon erkekten neredeyse 5 bin tanesi, eşcinsel olmaları gerekçesiyle askere alınmadılar. Üstelik çok sayıda eşcinsel askerlik görevini, efemine klişesine uymadıklarını kanıtlama fırsatı olarak gördüler ve özellikle Deniz Piyade Kolordusu gibi "erkeksi" sayılan örgütlere katılmayı tercih ederlerdi. Buna rağmen, savaş sırasında eşcinsel olma gerekçesiyle ("blue discharge") askerden atılan erkek ve kadınların sayısı neredeyse 10.000'e ulaştı. Bunun etkisi altında kalanlar için sivil hayata geri dönme süreci çoğunlukla zordu, zira hem cinsel yönelimleri razıdışı olarak açığa vuruldu, hem de ordudan atılanlara normalde mevcut olan sosyal yardımlara erişemezlerdi.[49][50]
Psikanaliz dalının 1896 yılından sonra gösterdiği artışıyla eşcinselliğin nevrotik bozukluk olduğu inancı, Amerikan psikiyatristlerin arasında yaygınlaştı. Bu fikir, Quakerlar gibi insani kaygılarla ilgilenen kurumlardan destek gördü. 1940'larda Quakerlara ait Quaker Emergency Service ("Quaker Acil Hizmet")'in Readjustment Center ("Yeniden Düzeltme Merkezi")'ları, başlıca olarak erkek eşcinsellere yönelik rehabilitasyon merkezleri olarak faaliyet gösterdi. İkinci Dünya Savaşı'nın sonuna kadar psikiyatristler, eşcinselliğin çoğunlukla bir "hormon dengesizliği"nden kaynaklandığı fikirindeydi ve bu tıbbi yöntemlerle "tedavi" görürdü. Eşcinselliği "tedavi" etmek için kullanılan, dönemdeki tipik diğer yöntemlerin arasında geleneksel psikanaliz, engelleme terapisi, elektroşok tedavisi ve lobotomi (bunun sonuncusu 1951'de gerçekleştirildi). 20. yüzyılın başından beri eşcinsel kadınlar ve erkekler hastanelere zorla yatırıldı, bazıları da kendi istekleri üzere psikolojik tedavi arardı. Eşcinsellik, İkinci Dünya Savaşı'na kadar genel olarak çok nadir bir fenomen olarak algılanırdı.[51][52][53]
1941'de New Yorklu psikiyatrist George Henry, yüzlerce kişisel görüşmeye dayanan Sex Variants isimli araştırmasını yayımladı. Metodolojik açıdan tartışmalı araştırması, dönemdeki hem kadın hem de erkek eşcinsellerin tecrübelerini temsil edici bir şekilde kapsayan ABD'deki ilk araştırmaydı.[54]
Bu dönem boyunca toplumun cinsel ahlak anlayışı genel olarak serbestleşme sürecindeydi. Antibiyotiklerin mevcut kılınması bunun için önemli bir etkendi. Frengi ve belsoğukluğu gibi cinsel yolla bulaşan hastalıklar tedavi edilebilir oldu ve bunlar artık cinsel özgürlüğe engel olamadılar. Heteroseksüel Amerikalılar için cinsel devrimin 1960'ta doğum kontrol hapının kamuya sunulması ile başlamasına karşın eşcinseller, daha 1930'lardan beri benzeri koşullardan yararlanıyordu.[55]
İkinci Dünya Savaşı'nın ilk yıllarında eşcinsellikle suçlu bulunan ABD Silahlı Kuvvetleri üyeleri tutuklanırdı. 1944'te askeri liderlik, bu kişilerin tutuklanmalarından çok hastaneye zorla sevkedilmelerini emretti. Askeri psikiyatristler böylece eşcinselleri, bu sayılarla ya da bu seviyede temsil edicilikle ABD'de daha evvel hiç yapılmamış şekilde araştırma fırsatını kazandılar. Clements Fry ve Edna Rostow dahil olmak üzere az sayıda psikiyatrist, bu araştırmalardan vardıkları sonuçlarla eşcinselliğin nevrotik bozukluk olduğu yönündeki o dönem yaygınlaşmış görüşle hemfikir olmadıklarını gösterdi; bu karşıt görüş ancak dönemde az ilgi gördü.[56]
1948'de Alfred Kinsey'nin Sexual Behaviour in the Human Male ("İnsan Erkeğinde Cinsel Davranış") isimli araştırması kamuya sunuldu. Kişisel görüşmelere dayanan bu araştırma bir sansasyon yarattı, zira eşcinsellikle biseksüelliğin toplum dışı gruplara ait bir fenomen olmaktan çok aslında nüfus çoğunluğunun hayatlarını çeşitli şekillerde etkilediği olgusunu Amerikan halkına ilk kez tanıttı. Üstelik Kinsey'nin çalışmaları, cinselliğe dair toplumsal söylemin dini/ahlâki yorumlamalardan kurtulması ve bilimselleştirilmesinde önemli ölçüde katkıda bulundu. Kinsey'nin 1947'de kurduğu Kinsey Institute (Kinsey Enstitüsü) bunun ardından eşcinsellik hakkında daha fazla sayıda önemli araştırma yayınladı.[57][58][59]
1951'de Edward Sagarin'in Donald Webster Cory takma ismiyle kamuya sunduğu "The Homosexual in America" ("Amerika'da eşcinsel") isimli raporu yayınlandı. Bir eşcinselin bakış açışından yazılan ve eşcinsellere karşı sempati kurmaya çalışan kitap, okuyucuya erkek eşcinsel altkültürünü kapsamlı bir şekilde tanıttı ve geniş bir okuyucu kitlesi buldu.[60]
1957'de Evelyn Hooker'ın "The Adjustment of the Male Overt Homosexual" ("Açık Erkek Eşcinselin Psikolojik Ayarlaması") isimli çok itibarlı çalışmasını yayımlandı. Bu çalışmada eşcinsel erkeklerin akıl sağlığı bakımından heteroseksüel erkeklerden farklı olmadıkları ilk kez kanıtlandı. Judd Marmor ise, 1965'te yayımladığı "Sexual Inversion: The Multiple Roots of Homosexuality" ("Cinsel Tersinme: Eşcinselliğin Çeşitli Kökleri") isimli kitabında eşcinselliğe dair toplumsal tutumların kültürel olarak şekillendiriliğini ileri sürdü. Amerikan Psikiyatri Birliği bu görüşle hemfikir olup 15 Aralık 1973 tarihinde oybirliğiyle eşcinselliği Mental Bozuklukların Tanısal ve Sayımsal El Kitabı'ndan kaldırmaya karar verdi. Ancak Charles Socarides ve Irving Bieber gibi bazı tanınmış psikiyatristler, 20. yüzyılın sonuna kadar eşcinselliğin yine nevrotik bozukluk olduğu fikrini benimseye devam etti.[61][62][63][64]
New York'ta LGBT kültürü
İkinci Dünya Savaşı boyunca ya Avrupa'ya giden ya da Avrupa'dan eve dönen yüzbinlerce askerî personel, New York'un içinden geçti. 1950'li yıllarda New York, ABD'deki tüm diğer kentlere göre tüm cinsel yönelimlerden en yüksek sayıda sanatçı ve ikonoklast barındırdı. Daha savaştan önce New York'taki eşcinsel topluluğu ülkedeki en büyüğüydü, fakat 1940'tan sonra bu durum daha fazla pekiştirildi. Savoy-Plaza Hotel barı gibi homoerotizm sezen yeni mekanlar açıldı. Daha 1930'ların ilk yıllarından beri Harlem'da her sene bir drag balosu ("drag ball") düzenlenirdi ve bu özellikle 1944'te doruğuna ulaştı. 1945'te eşcinsel olmalarından dolayı Silahlı Kuvvetler'den kovulan eski askerlere yönelik Veterans Benevolent Association (VBA) adında bir yardım kuruluşu kuruldu. Savaş sonrasında, arasında birçok eşcinselin bulunduğu Beat Kuşağı şairleri de kentin kültürel hayatını şekillendirdi. 1950'lerden beri Harlem mahallesinde, New York'un ilk gayrıresmî eşcinsel hamamlardan biri olan Mount Morris Baths oldukça uğrak bir mekan oldu. Bu hamamlar (İngilizcede "bathhouse") yeni tanışma noktaları olarak keşfedildi, zira daha fazla banyolu evin yapılmasıyla bu tür mekanlar zamanla özgün amaçlarını kaybediyordu. 1960'larda kentte 40'tan fazla eşcinsel bar ve kulübün yanı sıra üç ya da dört lezbiyen barından oluşan canlı bir eşcinsel hayatı vardı. Lezbiyen bir altkültürünün gelişiminde barlar, eşcinsel erkek altkültüründen daha önemli bir rol oynadı, zira lezbiyenlere yönelik diğer tanışma noktaları yoktu.[65][66][67][68][69][70]
McCarthy devrinde ABD'de sözde "yıkıcılar" (subsersives)a karşı bir avlama başladı. Joseph McCarthy ile birçok diğer sağcı siyasetçinin inancına göre şu söz konusu "yıkıcılar", sözde ABD'yi komünist ülkeye dönüştürme amacıyla ABD hükûmetinin her seviyesine sızmıştı. Bazı diğer "toplum dışı gruplar"la olduğu şekilde "eşcinseller" de toplu bir bütün olarak "yıkıcı" bir grup olarak görüldü. McCarthy ile Dışişleri Bakanı Müsteşarı Yardımcısı John Peurifoy, "komünist komplo"yu destekleyen bir "eşcinsel yeraltı"nın var olduğunu ilan ettiler. Bu komplo teorisinin temelinde, sözde Hitler'in şantaj amacıyla Amerikalıların de aralarında bulunduğu yabancı eşcinsel siyasetçilerin isimlerinden oluşan bir liste kurduğunu, bu listenin de sonra StalinistSovyetler Birliği hükümetinin ellerine sözde geçmiş olduğunu iddia eden, Washington'da dolaşan bir rivayet vardı. McCarthy'nin danışmanı Roy Cohn, eşcinsel karşıtı kampanyanın düzenleyicisiydi; ancak Cumhuriyetçi Parti Ulusal Komite Yönetim Kurulu Başkanı Guy Gabrielson da bu kampanyaya destek verdi. Basında "pervert peril" ("sapkın tehlikesi") ve "lavender scare" ("lavanta korkusu") gibi ifadeler yaratıldı ve 1950 ilkbaharında tüm ülke çapında eşcinsellere karşı soruşturmalar yapılmaya başladı. Bu çok sayıda eşcinsel devlet memurunun iş yerinden kovulmasına yol verdi. 1954'te FBI de eşcinsel örgütlere sızmaya ve bunları izlemeye başladı.[72][73][74]
The Washington Post gazetesi için "Washington Sex Story" ("Washington Seks Hikâyesi") başlıklı bir makale dizini yazan gazeteci Max Lerner, bu karalama kampanyasının en önde gelen eleştirmenlerinden biri olarak sayılır. 1953'te ABD Başkanı Dwight E. Eisenhower, sözde ulusal güvenliği koruma amacıyla hükûmetin eşcinsellere iş vermeyi yasaklayan 10450 no.lu kararnâme ("Executive Order")yi imzaladı ve kamu sektöründe eşcinsellere iş verme yasağı 1975'e kadar sürdü.[75][76][77]
ABD'deki bu eşcinsel karşıtı histeri, 1955 sonbaharında Idaho-Boise kentinde "Boise eşcinsellik skandalı" kapsamında doruğuna ulaştı. Bu kentte sözde yüzlerce genç erkeğe yapılan saldırının ardından polis, sözde bir eşcinsel "suçlu şebekesi"nin olası üyelerini yakalamak için yaklaşık 1.472 kişiyi soruşturmaya aldı. Bunun sonucunda 16 adam tutuklandı; bunların 9'u da cezalandırıldı.[78][79]
Eşcinsellerin Sivil Haklar Hareketi'ndeki rolü (1955-1968)
Edward Sagarin daha 1951 yılında, Yahudiler ve Afroamerikanlarla olduğu gibi eşcinsellerin de o dönemdeki en büyük azınlık sorunlarını oluşturduğunu ileri sürdü. 1950'ler ve 1960'ların ilk yılları boyunca eşcinsellik, siyahların uğradığı toplumsal dezavantajlardan daha fazla tabulaştırılmış durumdaydı ve eşcinseller bu dönemde çok nadiren "açılırdı"; bu nedenlerle eşcinsel hakları, Sivil Haklar Hareketi aktivistlerinin gündeminde hiç yer almadı. Jack Nichols ve 1968'de "Gay is good" ("Gay güzeldir") sloganın yaratan Frank Kameny gibi aktivistler, "İş ve Özgürlük İçin Washington'a Yürüyüş" gibi sivil haklar gösterilerine katıldı, ancak eşcinsel hareketinin temsilcileri olarak katılmadılar.[80][81]
Romanları hem siyah hem de biseksüel kişilere yapılan baskıları inceleyen açık biseksüel yazar James Baldwin, AfroAmerikan sivil haklar hareketinin en önde gelen aktivistlerinden biriydi. 1960'larda Martin Luther King, Jr.'a danışman olarak hizmet eden, sonradan da eşcinsellerin hakları adına emek harcayan Bayard Rustin kendisi de açık eşcinsel bir siyah sivil hakları aktivistiydi. Sivil haklar hareketi sonradan eşcinsel kurtuluş hareketine bir örnek teşkil etti.[82]
Kasım 1950'de Harry Hay Los Angeles'te ABD'deki ilk uzun ömürlü eşcinsel örgütü olan Mattachine Society'i kurdu. Ancak bu örgütün resmî kuruluşu 1954'te diğer bir yönetim kurulunun idaresi altında yer aldı. Kısa zaman içerisinde diğer Amerikan kentlerinde de şube açan ve Mattachine Review (1955-66) dergisini yayımlayan bu derneğin öncelikli amacı, eşcinsellerin toplum tarafından kabul edilmesi idi. Ayrıca 1950'de Los Angeles'ta karışık ırklı hemcins çiftlere destek veren "Knights of the Clock" isimli örgüt de kuruldu.[83][84]
1952'de birkaç eski Mattachine Society üyesi, Los Angeles'te ONE, Inc. ismi altında ayrı bir eşcinsel hakları örgütü kurdu. ONE, Inc. 1953'ten beri başarı elde eden ONE Magazine'i dağıtıyordu ve 1956 yılında, 1957'de eşcinselliğin tarihi ile ilgili etkinlikler sunmaya başlayan ONE Institute isimli bir eğitim kuruluşunu kurdu. ONE Institute ayrıca One Institute Quarterly isimli eşcinsellik konusu ile ilgili ülke çapındaki ilk bilimsel yayınının dağıtıcısıydı. 1996'da ONE, Inc., Institute for the Study of Human Resources (ISHR) ile birleşti.[85][86]
1955 yılında San Francisco'da lezbiyenlere yönelik ilk örgüt kuruldu. Kısa süre sonra diğer Amerikan kentlerinde de gruplar kuran ve 1956 yılından beri The Ladder isimli bir dergi dağıtan Daughters of Bilitis (DOB) örgütünün kuruluşuyla, lezbiyen barlarından farklı olarak hem yasal hem de polis baskınlarından korunmuş halde olan sosyal bir forumun bulundurulması sağlandı.[87]
Kameny ile Nichols, 1961 yılında Mattachine Society of Washington'ı kurdu. New York'taki eş isimli diğer gruba karşın bu örgüt, siyasal değişimlerin yer almasını amaçladı ve özellikle eşcinsellerin kamu hizmetten ihraç edilmelerine son verilmesini hedefleyen bir lobi oluşumu başlattı. 1962 yılında Philadelphia kentinde, daha yüksek bir tirajı olan ve daha geniş bir okuyucu kitlesini kazanan Drum dergisini yayımlayan Janus Society kuruldu. 1963 yılında bazı büyük eşcinsel örgütleri, East Coast Homophile Organizations (ECHO) adı altında birleşti.[88][89][90]
19 Eylül 1964 tarihinde, Amerikan tarihinde ilk kez eşcinsellerin hakları adına sokağa çıkıldı; yaklaşık 10 göstericiden oluşan bir grup New York City'deki Whitehall Street'te silahlı kuvvetlerdeki eşcinsellere karşı uygulanan ayrımcılığa karşı protestoda bulundu. 1965 yılı yazında başkent Washington, D.C.'de de benzeri gösteriler düzenlendi. 1966-1967 yıllarında eşcinsel hareketine ait ilk siyasi çatı örgütü olan North American Conference of Homophile Organizations (NACHO) kuruldu ve 6.000 üyesi vardı, ancak bu daha 1970 yılında çöktü. 1967 yılında New York Columbia Üniversitesi, bir eşcinsel öğrenci birliğini tanıyan ilk Amerikan yükseköğretim kuruluşu oldu. Ocak 1967'de Los Angeles'teki Sunset Boulevard'da yüzlerce kişi, gey barlarına yapılan polis baskınlarına karşı protesto etti; bu, o zamana kadar yapılan en büyük eşcinsel gösterisi idi. New York Greenwich Village mahallesinde aynı sene içerisinde eylemci Craig Rodwell, tüm ülke çapındaki ilk eşcinsel kitap dükkânı olan Oscar Wilde Memorial Bookshop'u açtı.[88][91][92][93][94][95]
Beemyn, Brett (1997). Creating a Place for Ourselves: Lesbian, Gay, and Bisexual Community Histories (İngilizce). New York: Routledge. ISBN0-415-91389-6.
^Wikholm, Andrew (1999). "Words: Buggery" (İngilizce). Gay History. 11 Haziran 2009 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 21 Nisan 2012.
^Alcott, William A. The Young Man's Guide (İngilizce) (10. basım bas.). Boston: Perkins and Marvin. 30 Nisan 2017 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 21 Aralık 2016.
^Dowell, Chelsea (9 Ağustos 2016). "Village People: Polly Holladay" (İngilizce). Greenwich Village Society for Historic Preservation.Eksik ya da boş |url= (yardım); |erişim-tarihi= kullanmak için |url= gerekiyor (yardım)
^Lewis, Jone Johnson. "Settlement Houses" (İngilizce). About.com. 22 Eylül 2016 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 25 Nisan 2012.
^Byrd, Jeffery (2002). "Hosmer, Harriet Goodhue (1830-1908)" (İngilizce). glbtq: An Encyclopedia of Gay, Lesbian, Bisexual, Transgender, and Queer Culture. 21 Temmuz 2015 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 25 Nisan 2012.
^Johnson, Matthew D. (2004). "Homosexuality". glbtq: An Encyclopedia of Gay, Lesbian, Bisexual, Transgender and Queer Culture (İngilizce). glbtq, Inc. 24 Nisan 2013 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 19 Mayıs 2012.
^"The Kinsey Institute" (İngilizce). The Kinsey Institute. 23 Eylül 2016 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 19 Mayıs 2012.
^Summers, Claude J. (2004). "Sagarin, Edward (Donald Webster Cory) (1913-1986)". glbtq: An Encyclopedia of Gay, Lesbian, Bisexual, Transgender and Queer Culture (İngilizce). glbtq, Inc. 2 Temmuz 2015 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 19 Mayıs 2012.
^Hall, Karen J. "Don't Worry Honey, Your Roots Aren't Showing" (İngilizce). Syracuse Peace Council. 29 Temmuz 2011 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 20 Mayıs 2012. "The Veterans Benevolent Association (VBA), one of the first gay and lesbian membership organizations in the US, and active between 1945 and 1954...The VBA provided support, referrals and networking to veterans who had served their country during a time of need, and were now faced with discharges that made finding work and reintegrating into domestic life difficult."