İyi niyetli diktatörlük veya müşfik diktatörlük, otoriter bir liderin devlet üzerinde mutlak politik gücünün olduğu ancak toplumun bir bütün olarak yararına olan politikalar uyguladığı bir yönetim sistemini ifade eder. Müşfik diktatör sadece kendisinin veya taraftarlarının çıkarlarını gözetmeyerek toplumun bütününe fayda sağlamaya çalışır. İyi niyetli bir diktatör, referandum veya sınırlı güçle seçilmiş temsilciler gibi bazı demokratik karar verme mekanizmalarını geliştirebilir. Genellikle dönemleri boyunca veya sonrasında gerçek demokrasiye geçiş için hazırlıklar yaparlar. Sistem, cumhuriyetçi aydınlanmış mutlakiyet biçimi olarak görülebilir.
Örnekleri
Napolyon Bonapart (1804-1815)
Fransa'da askeri başarıları sebebiyle popülerleşen Napolyon Bonapart, Fransız toplumunda çabucak büyük bir önem kazandı. 1804'te, iç savaştaki Birinci Fransız Cumhuriyeti'nin başına bir darbeyle gelip kendini İmparator ilân etti. Askeri bir diktatör olarak hem ülkenin hem de ordunun başındaydı. Çabucak çok sayıda koalisyonu yenerek on yıl boyunca Avrupa'ya hükmetti. Zamanında baskıcı ve şiddete eğilimli bir diktatör olarak görüldüğü hâlde bir takım anayasal hakları da o yerleştirmiştir. Bunlardan en önemlisi, suistimale müsait, karmaşık ve etkisiz Devrim öncesi feodal hukuk sistemine son veren 1804 tarihli Napolyon Kanunları'dır. Bununla, hukukun üstünlüğü tanınmış, kanunların yürürlüğe girebilmesi için remen ilanı şart koşularak gizli kanun çıkarılması engellenmiş ve kanunun yetersiz kaldığı suçlarda adaleti sağlamak için yargıçlara ilk defa kanunları yorumlama yetkisi verilmiştir. Dünya'daki çoğu devletin hukuk sistemleri hâlâ Napolyon Kanunları baz alınarak hazırlanmaktadır.
1791'de Napolyon döneminde çıkarılan yeni ceza kanununda sadece "gerçek suçlar" cezalandırılmış, "hurafe, feodalizm, vergi sistemi ya da despotluktan kaynaklanan sahte suçlar"[1] yer almamıştır.[2] Böylece dine hakaret, delalet, kutsal şeylere saygısızlık, cadılık, ensest ve eşcinsellik suç olmaktan çıkarılmış, eski cezalandırılanlar çabucak affedilmiştir.
Ayrıca Napolyon, aldığı ülkelerde herkese dini inancı ne olursa olsun eşit haklar verdi. Yahudileri, Katolik ülkelerdeki Protestanları ve Protestan ülkelerdeki Katolikleri gettolarda yaşamaya zorlayan kanunları kaldırdı, hepsinin mülkiyet, inanç ve kariyer haklarını genişletti. Ülkenin içinden ve dışından Napolyon'un politikalarına antisemit tepkiler geldiyse de o, bu özgürleştirmenin Fransa'ya daha fazla Yahudi çekerek ülkeyi geliştireceğini düşünüyordu.[3]
Mustafa Kemal Atatürk (1923-1938)
Asker kökenli olduğu, olağanüstü yetkilerle donatılmış bir tek parti rejiminin başında ölümüne dek iktidarda kaldığı için bazı kaynaklarda müşfik bir diktatör olarak anılan Mustafa Kemal Atatürk,[4][5][6][7] 1919'dan 1923'e dek Türk Kurtuluş Savaşı'nda ettiği önderlik ve 1923'ten 1938'e dek süren Cumhurbaşkanlığı süresince, eski Osmanlı toprakları üzerindeki yabancı etkisini ortadan kaldırdı, günümüzdeki Türkiye Cumhuriyeti'ni de kurarak ülkesinde hayranlıkla bakılan bir figüre dönüştü.[8]Atatürk Devrimleri, kadınlara seçme ve seçilme hakkı tanıdı, aşarı kaldırarak köylülerin üzerindeki vergi yükünü azalttı, aristokrasi ve teokrasiyi kaldırdı; Türkiye'de laikliğin, Türk dili ve eğitiminin modernleşmesini ve şeriat hukuku yerine Batı usulü bir hukukun yerleşmesini sağladı.[9]
Devrimler tutucu asker ve siviller ile saltanat yanlılarının tepkisini çekti. Millî Mücadele'yi başlatan beş kişilik kadronun Mustafa Kemal Paşa dışındaki dört üyesi (Rauf Bey, Kazım Karabekir Paşa, Refet Paşa ve Ali Fuat Paşa) muhalefete geçerek Terakkiperver Cumhuriyet Fırkasını kurdular. 1925 Mart'ında çıkan Genç Hâdisesi (Şeyh Sait İsyanı, Doğu İsyanı) üzerine sıkıyönetim ilan edilerek Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası kapatıldı. Bunun üzerine İzmir Suikastı gerçekleşti.[10]
1927'de kabul edilen Cumhuriyet Halk Fırkası Tüzüğü ile Atatürk partinin "değişmez genel başkanı" ilan edildi ve milletvekili adaylarını seçme yetkisi, kaydı, hayatı boyunca kendisine tanındı. 15-20 Ekim 1927 tarihleri arasında Ankara'da toplanan CHF ikinci kurultayında Kurtuluş Savaşı'nı ve Cumhuriyet'in kuruluşunu anlatan Nutuk'u (Söylev) okudu.[11] Kurtuluş Savaşı'nın Atatürk'ün bakış açısıyla anlatımını içeren Nutuk, Türkiye Cumhuriyeti'nin Millî Mücadele'ye ilişkin resmî görüşünün esasını oluşturur ve Millî Mücadele'yi Mustafa Kemal Paşa ile birlikte başlatan ve yürüten askerî ve siyasi şeflere karşı (Rauf, Karabekir, Refet Bele, Mersinli Cemal Paşa, Cafer Tayyar Eğilmez, "Sakallı" Nurettin Paşa, Celalettin Arif Bey vb.) bir tartışma konusu niteliği de taşır.[12] Atatürk 1927 yılında askerlikten Müşîr (Mareşal) rütbesiyle emekli oldu.
12 Ağustos 1930'da İsmet Paşa'nın hükûmetine alternatifleri sunmak amacıyla çok partili demokratik hayata kavuşmak için Mustafa Kemal Paşa'nın yakın arkadaşı Fethi Bey (Okyar)'e Serbest Cumhuriyet Fırkasını kurdurarak kız kardeşi Makbule Hanım (Boysan, Atadan),[13] çocukluk ve okul arkadaşı Nuri Bey (Conker)'leri de üye yaptırdı. Ancak 17 Kasım 1930'da gericilerin partiyi kullanmaları korkusu[14] ve partinin Mustafa Kemal'i hedef almasından[15] dolayı Fethi Bey partiyi feshetti.
Bu demokrasi denemesinden biraz önce, Atatürk ordunun siyasete müdahale etmesinin demokrasiye zarar verebileceğini düşünerek Askerî Ceza Kanunu'nu (22 Mayıs 1930 tarih ve 1632 sayılı kanun) meclisten geçirdi. Bu kanunun 148. maddesine ordu mensubunun siyasi toplantılar ve gösterilere katılmasını, siyasi partiye üyesi olmasını, siyasi maksatlarla şifahi telkinlerde bulunmasını, siyasi makale yazmasını ve siyasi nutuk söylemesini yasaklayan hükmü koydurdu.[16]
Josip Broz Tito, eski Yugoslavya Sosyalist Federal Cumhuriyeti'ni başbakan ve cumhurbaşkanı (1944'ten 1980'deki ölümüne dek de ömür boyu başkan) olarak, bazılarının otoriter olarak eleştirdiği bir şekilde yönetmiş,[17][18][19][20] ancak "çoğu kişi tarafından müşfik bir diktatör olarak görülmüştü".[21] Yugoslavya'nın içinde ve dışında sevilen bir figür olan Tito,[22] birleştirici bir sembol olarak görülmüş,[23] iç politikaları Yugoslav federasyonunun halklarının barış içerisinde bir arada yaşamasını sağlamıştı. Ülkenin ekonomisi, yardımcısı Edvard Kardelj'in tasarladığı özyönetimi sistemi altında bir bolluk dönemine girmişti.[24] Tito, Bağlantısızlar Hareketi'nin ilk genel sekreteri olarak daha büyük uluslararası önem kazandı.[25]
Tito'nun parti, devlet ve ordudaki liderliği itibari olmakla beraber, danışmanı Vladimir Bakarić'in deyimiyle temkinli bir "federasyonu federe etme" süreci yürüterek ülkede ademimerkezileşmeyi ve "özgürleşmeyi" sağlamak için kişisel otoritesini ve popülaritesini kullandı.[kaynak belirtilmeli]
1963'te yeni bir anayasanın çıkmasını, 1965'teki geniş çaplı ekonomik reform programını, 1966'da anayasaya ek düzeltmelere gidilmesini ve en nihayetinde 1974'teki yeni anayasanın çıkması sayesinde Yugoslavya'yı tamamen kendine yeten, demokratik bir topluma dönüştürülmesini destekledi.[kaynak belirtilmeli]
1971'deki anayasa değişiklikleriyle, ademimerkezileşmeden önceki gibi klasik, merkezi bir cumhurbaşkanlığı ofisi yerine her biri farklı eyalet ve bölgelerden seçilen sekiz üyeden müteşekkil, dönüşlü bir cumhurbaşkanlığı sistemi getirildi.[kaynak belirtilmeli]
1974 Anayasası, Yugoslavya'daki her bir cumhuriyete de jure "...ayrılma da dahil, kendi kaderini belirleme hakkı..." vererek merkezi, federal hükûmetin her bir cumhuriyet üzerindeki yetkisini azaltarak Yugoslavya'yı gerçek bir konfederasyona dönüştürdü.[kaynak belirtilmeli]
Lee Kuan Yew (1959-1990)
1965'teki bağımsızlığından itibaren Singapur, görece geri kalmış ve fakir bir tarım toplumundan Asya'nın en gelişmiş ve en zengin ülkelerinden birisine ve uluslararası bir havacılık, bankacılık, finans, turizm ve nakliyat merkezine dönüştü. Singapur, Dört Asya Kaplanı'ndan birisi olarak adlandırıldı. Lee Kuan Yew iktidarı, 1990'dan beri Singapur siyaseti üzerinde mutlak tahakkümmünü sürdürürken onun Halk Hareketi Partisi o zamandan beri Singapur'u bir baskın parti sistemiyle yönetmeye devam etmektedir. Bu yüzden Lee, "müşfik bir diktatör" olarak anılmaktadır.[26][27] 1959'dan 1990'a dek iktidarda kalan bir lider olarak Lee,[28] otokratik sayılan bazı kanunlar çıkarmış, siyasi muhalefeti dağıtmaya çalışmıştı. Buna rağmen Singapur'u dönüştürmedeki başarısı nedeniyle orada hâlâ saygıyla anılan bir figürdür. The Independent'tan Peter Popham, Lee'yi "en başarılı siyasi fırsatçılardan birisi" olarak adlandırdı.[29] Lee'nin 1990'da Başbakanlıktan istifası ve 2015'teki ölümünden beri Singapur'da hukukun üstünlüğü geliştirilmiş, ülke bir demokratikleşme sürecine girmiştir.[30] Buna rağmen Singapur hükûmeti, hâlâ diğer partiler tarafından tam ve kısıtsız bir ifade özgürlüğüne izin vermemekle eleştirilmektedir.
Muammer Kaddafi (1969-2011)
Muammer Kaddafi de rejiminin siyasi fikir ayrılıklarına uyguladığı baskıya rağmen bazen müşfik diktatör sıfatıyla anılmaktadır.[31]
Kaddafi'nin iktidarında sağlık, eğitim ve elektrik hizmetleri tüm halk için ücretsizde ve okur yazarlık %10'dan %90'a çıkmıştı. Yeni evliler, evlilikleri üzerine 60.000 Libya dinarı (47.244$) kazanırdı. Ülke boyunca ücretsiz konaklama sağlanırdı. Büyük bir Büyük İnsan Yapımı Nehir, ülkedeki çöllük alanlar boyunca büyük şehirlere su sağlaması için inşa edilmişti.[32][33] Kaddafi'ye, bazılarının Libya'daki köle ticaretini onun bitirdiği yönündeki kanılarından yola çıkılarak bu bağlamda da müşfik diktatör denilmiştir. Bu kanılar, onun rejimini herhangi bir işler hükûmetin sağlayabileceği şeyler yüzünden onun baskılarını aklama çabası olarak görenlerin tepkisini toplamıştı.[34]
France-Albert René (1977-2004)
France-Albert René iktidara darbeyle geldiği hâlde, Seyşeller'i bağımsızlığından sonra çabucak gelişebilmesi onun kurduğu tek partili sosyalist rejim sayesinde oldu. Onun yönetiminde çok sayıda idari ve kamusal kurumun temeli atıldı, evrensel bir sağlık sistemi geliştirildi ve yeni açılan eğitim kurumları sayesinde ülkedeki okur yazarlık oranı %90'a çıkarıldı.[35][36]
^Kaynak hatası:Geçersiz <ref> etiketi; shapiro isimli refler için metin sağlanmadı (Bkz: Kaynak gösterme)
^Melissa Katherine Bokovoy, Jill A. Irvine, Carol S. Lilly, State-society relations in Yugoslavia, 1945–1992; Palgrave Macmillan, 1997 p. 36 0-312-12690-5 "...Of course, Tito was a popular figure, both in Yugoslavia and outside it."
^Martha L. Cottam, Beth Dietz-Uhler, Elena Mastors, Thomas Preston, Introduction to political psychology, Psychology Press, 2009 p. 243 1-84872-881-6 "...Tito himself became a unifying symbol. He was charismatic and very popular among the citizens of Yugoslavia."
^Asser, Martin (21 Ekim 2011). "The Muammar Gaddafi story". BBC News (İngilizce). 20 Mayıs 2020 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 19 Nisan 2020.
^"Libya then and now". News24 (İngilizce). 17 Eylül 2015. 23 Eylül 2015 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 19 Nisan 2020.
^"Human Development Report 1997"(PDF). United Nations Development Programme (UNDP). New York: Oxford University Press. 1997. 10 Mayıs 2017 tarihinde kaynağından arşivlendi(PDF). Erişim tarihi: 7 Haziran 2020.
^Shillington, Kevin (2014). Albert René, the Father of Modern Seychelles: A Biography. Crowley, Western Australia: The University of Western Australia. ISBN9781742586120.