Franco İspanyası (İspanyolca: España franquista), İspanya'da kullanılan adıyla Franco Diktatörlüğü (İspanyolca: Dictadura franquista), resmî adıyla ise İspanyol Devleti (İspanyolca: Estado Español) 1939 yılında sona eren İspanya İç Savaşı'ndan 1975 yılında Francisco Franco'nun ölümüne kadar geçen dönemde İspanya'nın yönetildiği diktatörlük rejimidir.
İç savaşın ardından kurulan falanjizm esaslarına dayanan rejim İspanyol milliyetçiliği, koyu Katoliklik inancı ve anti-komünizm fikirlerine dayanmaktaydı. Askeri otoriter rejim parlamenter demokrasi karşıtı olarak organik demokrasi rejiminin kurulduğunu iddia edecektir. Franco diktatörlüğü II. Dünya Savaşı'nda nazizm ve faşizmin yenilgisinin ardından rejimin dini yönüne ağırlık vererek Falanj esaslarını törpülemiştir. Soğuk Savaş döneminde diktatörlük faşist yönlerini sadece simgesel olarak korumuş, uluslararası alanda yalnızlığını kırmak için çeşitli girişimlerde bulunmuştur. 1960'lı yıllarda başa geçen teknokrat hükûmetler bu yönde girişimlerden sayılabilir. Rejimi tanımlayan özellikler şu şekilde sıralanabilir:
Anayasanın yokluğu: Rejim liberalizm ve genel oy hakkı gibi kavramları reddetmekte, özellikle siyasi görevler atama yoluyla yapılmaktaydı.
Siyasi partilerin yokluğu: Toplumda bölünmenin bir simgesi olarak görüldükleri için farklı siyasi partilerin kurulması yasaklanmıştı.
İktidarın tek elde toplanması: Franco kanun hükmünde kararnameler ile ülkeyi yönetiyordu. 1942 yılına kadar herhangi bir Cortes (Meclis) bulunmamaktaydı.
Toplanma ve örgütlenme yasağı: Yirmi kişiden fazla olan topluluklar ancak sivil idareden onay aldıktan sonra bir araya gelebilirdi.
Basın üzerinde mutlak kontrol: 1966 yılına kadar tüm basın kurumları basım öncesi sansüre tabiydi. Yayın organlarında sadece diktatörlüğü öven haber ve yorumlara izin veriliyordu. Basılan kitaplarda sansür basım sonrasıydı.
Toplumsal düzenin sağlanmasında silahlı kuvvetlerin rolü: Silahlı kuvvetler, polisin çoğunun görevini devralmıştı.
Taban örgütlenmesi: İdeolojik rejim falanj esaslarına bağlı olduğunu öne sürse de ideolojiyi kendi amaçları doğrultusunda kullanmıştır. Buna göre sınıf savaşımının ortadan kaldırılmasını öngören idelojiye göre patronlar ve işçiler aynı örgütte aynı seviyede yer alabilmekteydi. Sınıf farklılığı olmadığından hareketle işçilerin grev yapması da yasaklanmıştı.
Dönemler
Savaş sonrası dönem (1939-1954)
İspanya İç Savaşı sırasında nüfusunun önemli bir kısmıyla beraber üretim kabiliyetinin de çoğunu kaybetmişti. Savaş sonrası dönemde yoğun açlık ve kıtlık yaşanmıştır.[3] İç savaşın sona ermesiyle birlikte hemen II. Dünya Savaşı'nın başlaması durumu daha da kötüleştirmiştir. Başlayan dünya savaşında İspanya tarafsızlığını ilan etse de iç savaş süresince yardımına gelmiş olan Hitler Almanyası ile Mussoliniİtalyası'na yardım ederek dolaylı olarak savaşa katılacaktır. Özellikle Sovyetler Birliği'ne karşı savaşmak üzere binlerce İspanyol gönüllü Mavi Tümen adı altında Doğu Cephesine 47 bin subay ve asker gönderilmiştir.[4] İspanya'nın resmî olarak tarafsız görünse de Mihver Devletlerinden yana olan tutumu savaşın ardından ortaya çıkan uluslararası ortamda yalnızlaşmasına ve tecrit edilmesine yol açacaktır.[5]
İç savaşın bitmiş olmasına rağmen Cumhuriyetçi rejimi savunan bazı gruplar direnişe devam etmiş ve silah bırakmamıştır. Bu gruplar özellikle dağlarda ve kırsal kesimde tutunmuş olsa da 1950'li yılların sonuna doğru etkin bir direniş kalmayacak, bu gruplar Fransa'ya doğru çekileceklerdir.
Bu dönemde ekonomi otokrasinin elindedir. Devlet ekonomik alana doğrudan müdahalede bulunmakta ve kendi kendine yetme stratejisi sürdürülerek dış ticaret en az seviyede tutulmaktadır. Devlet temel ürünlerin fiyatlarını belirlemekteydi. Dış ticaret ise Instituto Nacional de Industria [6] adlı kurumun denetimindeydi.
Yaşanan kıtlık ve ekonominin her alanına devletin müdahale etmesi karaborsanın ortaya çıkmasına yol açar. Genel yolsuzluğun yanı sıra ithalat izinlerinin çeşitli gruplara verilmesinde kanunsuzluk olayları yaşanmıştır.
1947 yılında siyasi tutuklularının hapsedildiği ve zorla çalıştırıldıkları yüzden çok toplama kampı kapatılacaktır.
"Birleşik, büyük ve özgür İspanya!" sloganıyla ortaya konan diktatörlük rejiminin merkezci ve otoriter yapısı ülke çapında yerel kültürlerin ve dil farklılıklarının günlük hayatta sergilenmesine, kullanılmasına karşı durmuş ve engellemiştir.
Otokrasinin sonu (1954-1959)
Otokrasi yöntemleri ilk olarak ekonomi alanında çözülür. Fiyatların kısmî olarak serbest bırakılması, ticaret ve malların dolaşımının serbestliği adım adım gerçekleşir. 1952 yılında temel gıda kalemlerinde karne uygulaması sona erer. Alınan ekonomik önlemler çok belirleyici olmasa da ekonomik hayatta bir ilerleme kaydedilmesinin önünü açar. Savaş sırasında müttefik olan ABD ile Sovyetler Birliği'nin arasında Soğuk Savaş olarak adlandırılan döneme girilmesi ABD'nin İspanya'ya bakışını değiştirir. Komünizm tehdidine karşı Batı Avrupa ülkelerinde askeri üsler kuran ABD, İspanya'da da askeri üsler kuracak, bu ülkeye ekonomik yardımlara başlayacaktır. Parlamenter demokrasi Franco diktatörlüğü tarafından reddedildiği için demokrasi kaygısı içinde bulunan uluslararası kamuoyunu rahatlatmak adına Opus Dei üyesi teknokratlar hükûmete dahil edilir ve ekonominin idaresini ele alırlar.
Teknokratlar dönemi (1959-1975)
Stabilizasyon planı (1959-1961)
Opus Dei teknokratları 1957 yılı itibarıyla yürürlüğe koydukları stabilizasyon planıyla Dünya Bankası ve IMF esaslarına uyan ekonomi politikaları uygulamaya geçirirler. Ekonomide uygulanan liberal dönüşüm işsizliği artıracak milyonlarca İspanyol kırsal bölgelerden iş umuduyla şehir merkezlerine göçecektir. Devlet giderlerinin azaltılarak ülkenin dış yatırıma açılması İspanyol pesetasının değerini düşürecektir.
Ekonomik gelişim (1961-1973)
Bu dönemde dünya çapında uygun ortamın da etkisiyle İspanyol sanayisi hızla büyüyecek, yabancı sermaye ülkedeki düşük emek maliyeti nedeniyle ülkeye yatırım yapacaktır. Bu dönemde yoğun işçi talebi nedeniyle kırsal bölgelerden sanayi havzalarına doğru yaşanan göç, diğer Avrupa ülkelerine doğru da yaşanır. Kırsal bölgelerde ise yaşanan nüfus azlığı ve turizmin henüz istenen seviyede olmaması sebebiyle yoğun bir yoksulluk yaşanmaktadır. Ekonomi gelişmekte olsa da planlı olmaktan uzaktır. Büyüme hem toplumsal sınıflar arasındaki eşitsizliği hem de bölgesel dengesizliği artırmaktadır. Bu dönemdeki ekonomik gelişimin simgesi İtalyan Fiat lisansıyla üretilen SEAT600 otomobili olur. Bu araç hesaplılığı nedeniyle işçi sınıfı aileleri tarafından tercih edilir.
Franco'nun son yılları (1973–1975)
1973 Petrol Krizi İspanya ekonomisini derinden etkilemiş, büyümeyi durdurarak önemli bir krize sürüklemiştir. Bu dönemde rejim içinde yasak olan ilk büyük çaplı işçi eylemleri ve grevleri yaşanmıştır. Franco'nun iyice yaşlanması ve sağlığının giderek bozulması ile gelecekteki kral Juan Carlos'un naibi görevini Amiral Luis Carrero Blanco üstlenecektir. Blanco aynı yıl ETA tarafından düzenlenen bombalı saldırıyla öldürülecektir. Başa geçen Carlos Arias Navarro çürümekte olan rejimi reformlarla ayakta tutmaya çalışsa da başarısız olacaktır. Batı Avrupa ülkelerinde çalışan işçilerin gördükleri parlamenter demokrasi örnekleri ve halkın eski baskıcı sistemi kabul etmeyişi artık iyice su yüzüne çıkmaya başlar. Bu dönemde İspanyol denetimindeki Batı Sahra'daki Polisario Cephesi bağımsızlık mücadelesini yoğunlaştırır. Baştan beri rejime destek veren Katolik Kilisesi bile artık reformlardan yana tavır almaktadır.
1974 yılı Temmuz ayında Franco hastalanır, bir süreliğine iyileşse de yeniden hastalanır ve durumu ağırlaşır. 1975 yılı Ekim ayında komaya girer ve yaşam destek ünitesine bağlı olarak hayatta tutulur. 20 Kasım 1975 tarihinde 82 yaşında ölür.[7] Franco'nun Valle de los Caídos anıt mezarına gömülmesine karar verilir. Franco'nun ölmesiyle beraber Juan Carlos İspanya kralı olur. Yetkisini ve otoritesini derhal demokrasiye dönmek için kullanacaktır. İspanya'da demokrasiye geçiş süreci olarak bilinen dönem 1978 yılında yeni anayasanın kabul edilmesiyle sürecek Antonio Tejero darbe girişimine rağmen başarılı olacaktır.
Uluslararası ilişkiler
II. Dünya Savaşı'nda benzer rejimlerin yenilmesi ve savaş sırasındaki faşizm uygulamalarının ortaya serilmesi İspanya'daki rejimin uluslararası alanda yalnızlaşmasına yol açmıştır. Ancak 1950'li yıllarda başlayan Soğuk Savaş ortamında ABD İspanya'da aradığı müttefiklerden bir tanesini bulmuştur. Franco'nun katı anti-komünist tutumu onu bu dönemde vazgeçilmez bir ortak yapmıştır. Franco rejimi Kore Savaşı'na II. Dünya Savaşı'ndaki Mavi Tümen benzeri bir askerî birlik gönderilmesini bile teklif edebilecektir. İspanya'nın yalnızlığı 1953 yılında ABD ile imzalanan Madrid Antlaşması ile resmî olarak sona erer. Antlaşma kapsamında Rota, Cádiz'de açılacak olan askeri üs karşılığında İspanya ABD'den 1.2 milyar dolar tutarında mali yardım alacaktır.[8]
Franco, artık çoktan dağılmış olan İspanyol İmparatorluğu'nun bazı kalıntılarına sahip çıkmak istemiştir. 1956 yılında Fas, Fransa'dan bağımsızlığını kazandıktan sonra, İspanyol denetimindeki Batı Sahra, İfni Savaşı ile korunsa da uluslararası baskılar sonucu İspanya tarafından terk edilerek Fas denetimine girmiştir.[9] 1968 yılında yine uluslararası baskılar sonucu Franco, Ekvator Ginesi'nin bağımsızlığını tanımak zorunda kalmıştır. Franco, Birleşik Krallık toprakları olan Cebelitarık'ta hak iddia etmiş ve sınırını 1969 yılında kapatmıştır.[10]
Falange Española de las Juntas de Ofensiva Nacional Sindicalista adıyla bilinen falanjist parti İtalya'daki Ulusal Faşist Parti ve Almanya'daki Nasyonal Sosyalist Alman İşçi Partisi'nin aksine ideolojik olarak tek bir bütünlük arz etmemekteydi. Bu özelliğinden dolayı İspanya'daki rejim otoriter olsa da ideolojik anlamda faşist olarak adlandırılmamaktadır. Rejim ekonomik alanda kabul etmediği açılımı yapmak durumunda kalarak serbest piyasa ekonomisine geçmiş, bu süreç sonunda toplumsal reformlar kendisini yakıcı olarak hissettirmiştir. Rejim tüm ekonomik hak arama organlarını, rakip olarak görülen siyasi kesimleri şiddetle bastırmıştır. Bu kapsamda oluşturulan ve özellikle kırsal bölgede deneimden sorumlu tutulan Guardia Civil kötü şöhret yakalayacaktır. Şehir merkezlerinde ise silahlı Policia Armada birlikleri görev yapmaktaydı. Bu dönemde baskı gören gruplar arasında sendikalar, komünist ve anarşist örgütler, Katalan ve Bask milliyetçi grupları öne çıkar. CNT ve UGT sendikalarının yanı sıra İspanyol Sosyalist İşçi Partisi ile İspanyol Komünist Partisi gibi partiler de yasaklanmış, yeraltı faaliyetine itilmiştir. 1960'lı yılların sonuyla beraber özellikle işçiler ve üniversite öğrencileri arasında huzursuzluklar ve eylemler başlar. Bu dönemde Franco rejimine karşı silahlı mücadele veren ETA da askeri hedeflere saldırılarını artırır. Rejim idam cezasını özellikle siyasi suçlarda çok sık kullanmış, hatta Franco ölümüne çok yakın dönemde bile idam kararlarını onaylamıştır.
İnsanlık suçları
Avrupa Konseyi Parlamentler Meclisi 17 Mart 2006 tarihinde aldığı Avrupa Birliği Bakanlar Konseyine tavsiye niteliğindeki kararla Franco rejiminin uluslararası alanda mahkûm edilmesi yönünde tavır takınılmasını önermiştir. Buradan hareketle kurum İspanyol hükûmetine bazı adımlar atması yönünde telkinde bulunmuştur. Bu adımlar arasında şunlar sayılabilir:
Franco rejimi sırasında işlenen insan hakları ihlallerinin araştırılması için ulusal bir komitenin oluşturulması
Baskı dönemine ait tüm sivil ve askeri arşivlerin tüm araştırmacılara açılması
İç savaş döneminde ölen falanjistlere ithafen açılan ve hâlen Franco'nun da gömülü bulunduğu Valle de los Caídos anıt mezarlığına diktatörlük döneminde yapılanlara ait bir sergi kısmının eklenmesi
Diktatörlük dönemine ait simgelerin ve yer isimlerin kaldırılması
Ayrıca Avrupa Konseyi Parlamentler Meclisi 1939-1975 yılları arasında Franco rejimi tarafından yapılan sistematik insan hakları ihlallerini kınamıştır.
Rejim altında idam edilen kişiler
Aşağıda rejim tarafından idam edilmiş öne çıkan bazı kişiler bulunmaktadır:
Franco diktatörlüğü döneminde rejimin siyasal, toplumsal ve kültürel alanlarda uyguladığı baskı spor alanında da yaşanmıştır. Rejim yanlısı duruşun yanı sıra kendisini farklı şekillerde ifade etmek isteyen muhalif siyasal, toplumsal ve yerel milliyetçi unsurlar bu alanı kullanmıştır. Futbol alanında ortaya çıkan rekabet kendisini çok farklı şekillerde var etmiştir. Günümüzde El Clásico olarak bilinen Barcelona - Real Madrid bunların arasında yer alır. Özellikle 1931 yılında Cumhuriyetçi geleneğin etkisiyle armasındaki kraliyet simgelerini atan o zamanki adıyla Madrid Futbol Kulübü iç savaşın ardından rejim tarafından sahiplenilmiş ve armasına yeniden kralcı geleneği temsilen taç eklenmiştir.[11] Bölgesel kültürlerin ve dillerin Franco rejimi tarafından bastırılması ve iç savaşta Cumhuriyetçi tarafta yer aldığı için cezalandırılan Barcelona şehri muhalif kimliğini futbol takımıyla yansıtmıştır.[12] Benzer bir durum Madrid kentindeki diğer bir spor kulübü olan Atlético Madrid için de geçerlidir. Daha çok işçi sınıfı ve Cumhuriyetçi geleneğe sahip çıkanlar tarafından desteklenen kulüp kralcılara karşı direnişin adresi olagelmiştir. Franco rejimine silahlı direniş de dahil olmak üzere farklı şekillerde direnen Bask topraklarındaki muhalif kimlik Athletic Bilbao kulübünde temsil edilmiştir.[13][14]
Kültür-sanat
Franco diktatörlüğü döneminde sanatsal ve kültürel anlamda değer verilen eserlerin önemli bir kısmı ideolojik olarak muhalif fikirdeki veya faşist estetiğe eleştirel yaklaşan sanatçı ve aydınlar tarafından üretilmiştir.[15] Bu dönemde ülke dışına çıkmak durumunda kalan İspanyol sanatçı ve aydınlar da çok önemli eserler meydana getirmiştir.[16] Önde gelen falanjistlerden Ernesto Giménez Caballero faşist sanatın İspanya'daki teorisyenlerinden olmuştur. Rejime eleştirel olarak yaklaşan ancak varlığını kabul eden önde gelen sanat teorisyeni Eugenio d'Ors ise sanatın varolabileceği bir ortam yaratılması gerektiğini savunarak dönemin modern gelişim talebini dile getirmiştir.
Basın yayın kurumları diktatörlük süresince en yoğun baskı altında kalan kesimlerden birisi olmuştur. 1977 yılına kadar İspanya'da basın özgürlüğünden söz etmek mümkün değildir. 1938 yılında Franco yanlısı bakan Ramón Serrano Súñer uygulamaya koyduğu basın yasasıyla savaş dönemindeki baskıcı sansür siyasetinin tüm rejim boyunca hakim olmasını sağlamıştır. Kamu veya özel ayrımı olmadan tüm basılı eserler devlet kontrolüne tabiydi. 1939 yılında kurulan EFE Haber Ajansı ülkede haber tekeli olacak ve gündemi belirleyecektir. 1975 yılına kadar her sinema seansından önce gösterilmesi zorunlu olan yaklaşık 10 dakika süreli belgesel-haber niteliğinde programlar olurdu. Bu programlarda Franco rejimi yüceltilirdi.
Döneme ait bazı özel yayın kuruluşları varlıklarını koruyabilmişlerdir. Bunların arasında öne çıkan gazeteler arasında ABC, La Vanguardia ve El Correo sayılabilir. Özel radyolar arasında ise La Sociedad Española de Radiodifusión (SER) ve La Cadena de Ondas Populares (COPE) sayılabilir. Bu dönemde haftalık olarak çıkan ve varlığını yoğun sansüre rağmen sürdüren mizah dergisi La Codorniz 1941 yılında Miguel Mihura tarafından kurulmuş ve çok sayıda önemli sanatçıyı bünyesinde toplamıştır.[18]
1956 yılında transistörün yaygınlaşmasıyla radyo önemli bir iletişim aracı haline gelir. 1960'lı yıllarla beraber yaygınlaşan televizyonda ise rejimin önem verdiği belgeseller yer bulur. Televizyon özellikle 1968 Eurovision Şarkı YarışmasındaLa, la, la adlı şarkıyla birinciliği kazanan Massiel sayesinde rejimin uluslararası alanda başarı kazanmasının aracı olmuştur.
Geleneği
İspanya'da ve dünyada Franco rejiminin geleneği hakkında tartışmalar hala sürmektedir. Franco ve kurmuş olduğu rejim bir kısım tarafından Avrupa'nın geleneksel değerlerinin korunmasını sağladığı iddiasıyla savunulurken, bir diğer kesim tarafından da insanlık suçlarıyla itham edilir. Franco dönemini simgeleyen anıtlar ve simgeler kaldırılmaktadır.[19] Özellikle Avrupa Konseyi Parlamentler Meclisi tarafından alınan ve rejimi mahkûm eden karar bu süreçte etkili olmuştur. Ayrıca Franco dönemi arşivlerinin de 2006 yılı itibarıyla tüm kamuoyuna açılması da önemli bir gelişme olarak kaydedilir. İç savaş ve sonrası dönemde Franco diktatörlüğü tarafından hedef alınmış olan mağdurların haklarını savunmak amacıyla 2004 yılında bir komisyon kurulmuştur.[20] Etnik halklara ve farklı dillere olan baskıcı yaklaşımı nedeniyle Franco döneminde de rejime muhalefetin yüksek olduğu Katalonya ve Bask Bölgesinde günümüzde Franco rejimine dair hiçbir simge bulunamaz. Son dönemde rejim sırasında katledilenlere ait toplu mezarların ortaya çıkartılması için çalışmalar başlatılmış ve bu kapsamda 2007 yılında Tarihsel Miras Kanunu çıkartılmıştır.[21]
^Franco rejimi bu kötü durumu Cumhuriyetçi hükümetin altın rezervlerini Sovyetler Birliği'ne göndermesiyle açıklamaya çalışmıştır. Bakınız Moskova altını
^Falanjist lider José Antonio Primo de Rivera'nın da öldüğü tarih olan 20 Kasım gününe kadar beklendiği, bu tarihte destek ünitesinin kapatıldığı iddia edilir
^Sınırlar 1980'li yıllarda açılsa da İspanya'nın hak iddiaları günümüze kadar gelmiştir 23 Şubat 2012 tarihli 24 Şubat 2012 tarihinde Wayback Machine sitesinde arşivlendi. El Mundo haberi (İspanyolca) 24 Şubat 2012 tarihinde erişilmiştir
^Kulübün önde gelen yöneticilerinden Santiago Bernabeu iç savaş döneminde Franco saflarında savaşmıştır
^Kulübün bugünlerde de kullanılan sloganı "Bir kulüpten de öte!" (Katalanca: Més que un club) sloganı bu dönemden kalmadır
^Bu kapsamda edebiyat alanında Laforet, Buero Vallejo, Aleixandre; resim alanında Dalí, Miró, Tàpies; heykel alanında Serrano, Chillida, Oteiza; mimarlık alanında Sáenz de Oiza, Fisac; müzik alanında Bernaola, De Pablo; sinema alanında Berlanga, Bardem, Saura; doğa bilimleri alanında Grande Covián, Catalán, Tello, Zulueta; sosyal bilimler alanında Vicens Vives, Maravall, Domínguez Ortiz, Julio Caro Baroja, Sampedro, Estapé, Linz sayılabilir
^Bu kapsamda Juan Ramón Jiménez, Pablo Ruiz Picasso, Julio González, Pau Casals, Luis Buñuel, José Ferrater Mora, María Zambrano, Américo Castro, Claudio Sánchez-Albornoz, Juan Negrín, Blas Cabrera gibi isimler değerlendirilebilir
^Bunlar arasında Mingote, Chumy Chúmez, Serafín, Tono, Jardiel Poncela, Ramón Gómez de la Serna, Gila, José Luis Coll, Carlos Luis Álvarez, Cándido ve Máximo öne çıkanlardır
^Francoizm kurbanlarının anısını ve onurunu korumak için komisyon (İspanyolca: Comisión para reparar la dignidad y restituir la memoria de las víctimas del franquismo)