Özeğitimcilik (veya otodidaktisizm), herhangi bir ustanın (hoca veya öğretmen gibi) rehberliği olmadan gerçekleştirilen eğitim şeklidir. Genel olarak bir otodidakt, çalışacağı konuyu, çalışma materyallerini ve çalışma sıklığını ve çalışma zamanını kendi belirleyen kimsedir. Eski Türkçede bu şekilde kendini yetiştiren kişilere hüdayinabit denir.[1] Bir otodidakt resmî bir eğitim almış veya almamış olabilir ve yaptığı çalışmalar ya tamamlayıcı ya da resmî olarak aldığı eğitime bir alternatif olabilir. Dünyada birçok önemli buluş ve katkılar otodidaktlar tarafından yapılmıştır.
Kendi kendini eğitmeyi tanımlayan çeşitli terimler vardır. Bunlardan biri 2000 yılında Avustralya'da Southern Cross Üniversitesinde Stewart Hase ve Chris Kenyon tarafından tanımlanan heutagogy'dir; diğerleri öz-yönelimli (self-directed) öğrenme ve özerk (self-determined)öğrenmedir.[2]
Modern eğitim
Özeğitimcilik bazen modern eğitimin bir tamamlayıcısıdır.[3] Tamamlayıcı bir eğitim olarak, öğrenciler daha fazla bağımsız çalışma yapmak konusunda cesaretlenirler.[4]Sanayi Devrimi öz-yönelimli öğrenciler için yeni bir durum yaratmıştır.
20. yüzyıldan önce, insanlık yalnızca küçük bir azınlığı gelişmiş akademik bir eğitim alabiliyordu. Joseph Whitworth'un belirttiği gibi, 1853 tarihli sanayi hakkındaki etkileyici raporunda, okuryazarlık oranları ABD'de daha yüksekti. Ancak, ABD'de bile, çoğu çocuk liseyi bitirmiyordu. Lise eğitimi öğretmen olabilmek için gerekliydi. Modern zamanlarda, liseyi bitirenlerin daha büyük çoğunluğu, genellikle hukuk, tıp veya ilahiyat derecesi gibi profesyonel bir derece için üniversite eğitimini sürdürdü.[5]
Üniversitede öğretim, 19. yüzyılın başlarına kadar klasiklere (Latince, felsefe, antik tarih, teoloji) dayanıyordu. 1800'den önce çok az yükseköğrenim kurumu mühendislik veya bilim alanında eğitimler veriyordu. Kraliyet Derneği gibi kurumlar, kamuya açık dersler de dâhil olmak üzere bilimsel öğrenmeyi desteklemek için pek çok şey yaptı. İngiltere'de, genellikle ücret karşılığında hizmet veren seyyar öğretim görevlileri de vardı.[6]
19. yüzyıldan önce, tipik olarak ilkokul eğitimi almış ve çıraklık yapan değirmenci veya tamirci olarak çalışan birçok önemli mucit vardı.[5] Tamirci, enstrüman yapımcıları ve sürveyanlar çeşitli matematik eğitimi aldı. Bir araştırmacı ve enstrüman yapımcısı olan James Watt, "büyük ölçüde kendi kendini eğitmiş" olarak tanımlanıyor.[7] Watt, o zamanın diğer bazı otodidaktları gibi, Kraliyet Cemiyeti Üyesi ve Ay Derneğinin üyesi oldu. On sekizinci yüzyılda bu toplumlar genellikle halka açık dersler verdiler ve geleneksel üniversiteler tarafından ihmal edilen endüstriyel uygulamalar, kimya ve diğer bilimleri öğretme konusunda oldukça etkili oldular. Akademiler ayrıca bilimsel ve teknik eğitim vermeye başladılar.
Amerika Birleşik Devletleri'nde yıllar süren eğitim, yirminci yüzyılın başlarında hızlı bir şekilde artmaya başladı. Bu olgu, görünüşte makineleşmenin hızla artarak çocuk işçiliğinin yerini almasıyla ilgiliydi.
Eğitimdeki en son trendlerden biri, sınıf ortamının öğrencilerin bireysel ihtiyaçlarına, hedeflerine ve ilgi alanlarına hitap etmesi gerektiğidir. Bu model, öğrencilere alanla ilgili kendi araştırmalarını, sorularını ve bilgilerini tanımlamak için senaryoların sunulduğu sorgulamaya dayalı öğrenme fikrini benimser. Bir keşif öğrenim biçimi olarak, bugünün sınıflarındaki öğrencilere kökleri otodidaktizme bağlı olan bilgiyi "deneyim ve etkileşim" yoluyla aktarabilmek için daha fazla fırsat
Başarılı kendi kendine eğitim, öz disiplin ve yansıtma yeteneği gerektirir. Bazı araştırmalar, kişinin kendi öğrenmesini kontrol edebilmesinin, öğrenciler için modellenmesi gereken bir şey olduğunu, çünkü nüfusun çoğunluğu için bunun natürel bir insan eğilimi olmadığını göstermektedir.[8] Çevre ile etkileşime geçerken, herhangi bir öğrenme sisteminin bileşenlerini belirlemek için bir çerçeve belirlenmiştir: bir ödül fonksiyonu, artımlı eylem değeri işlevleri ve eylem seçim yöntemleri.[9] Ödüller en iyi şekilde, özellikle bireysel bir öğrenci temelinde seçildiklerinde öğrenmeyi motive etmede işe yarar. Yeni bilgi, önemi değerlendirileceğinden dolayı (bir bütünün parçalarıymış gibi) daha önce var olan bilgilere dâhil edilmelidir. Sonuçta, Vygotsky (1978) tarafından tarif edilen bu iskele teknikleri ve problem çözme yöntemleri, dinamik karar vermenin bir sonucu olarak ortaya çıkmıştır.
Laik ve modern toplumlar, yeni bir eğitim sistemi ve yeni bir tür otodidaktizmin temellerini attılar. Okul ve öğrenci sayısı bir asırdan diğerine yükselirken, otodidaktların sayısı da arttı. Sanayi devrimi, World Wide Web'i ve Wikipedia gibi ansiklopedik veri bankalarını doğuran post-modern bir çağ yaratmak için okullarda, üniversitelerde ve akademik çevrelerin dışında kullanılan yeni eğitim araçları üretti. Bu kavram daha yaygın ve popüler hâle geldikçe, Udacity ve Khan Academy gibi web konumları, birçok insanın birlikte aktif ve özgürce öğrenmesi için öğrenme merkezleri olarak geliştirilmektedir. Kendi Kendini Yöneten Eğitim İttifakı (ASDE), kendi kendini yöneten eğitimi tanıtmak ve rehberlik veya destek sağlamak için oluşturulmuştur.
Tarih, felsefe, edebiyat ve televizyonda
Doğanın ve Tanrı'nın araştırılmasına yönelik bir otodidaktik programı destekleyen ilk felsefi görüş, sözde kahramanının özgün bir otodidakt olduğu felsefi roman Hayy bin Yakzan (Uyanık Oğlu Hay) idi.[10] Hikâye, Endülüs filozofu İbn-i Tufeyl tarafından Marakeş'te 1160 yıllarında yazılmış, edebî bir üslubun kullanıldığı ve felsefi bir inceleme olan bir Orta Çağ otodidaktizm ütopyasıdır. Bu ütopya, vahşi bir çocuğun, doğayı enstrümanlar ve akıl yoluyla yöneten, pratik keşif ve deneylerle doğa yasalarını keşfeden ve mistik bir arabuluculuk ve Tanrı ile cemaat yoluyla summum bonum kazanan otodidakt bir dâhinin hikâyesidir. Kahraman, başlangıçtaki tabula rasa durumundan gerekli doğal deneyimleri geçtikten sonra Tanrı'nın mistik veya doğrudan bir deneyimine yükselir. Hikâyenin odak noktası, toplumun ve sözleşmelerinin ya da dininin hiçbir etkisi ve yardımı olmadan yalnızca insan aklının, mistik ya da en yüksek insan bilgisine giden yolu hazırlayarak bilimsel bilgiye ulaşabilmesidir.
Yaygın olarak "Kendi Kendine Öğretmiş Filozof" veya "İnsan Aklının İyileştirilmesi" olarak tercüme edilen İbn-i Tufeyl'in hikâyesi Hayy bin Yakzan, klasik İslam felsefesinden Rönesans hümanizmi ve Avrupa Aydınlanmasına kadar çeşitli tarihsel alanlarda otodidaktizm üzerine tartışmalara ilham verdi. Avner Ben-Zaken, Hayy İbn-Yaqzan'ı Okumak: Otodidaktikliğin Kültürlerarası Tarihi adlı kitabında, metnin geç Orta Çağ Endülüsünden erken modern Avrupa'ya nasıl ulaştığını gösterdi ve otodidaktizmin tartışıldığı ve çeşitli kültürel ortamlara nasıl uyum sağladığını gösterdi.[10] Otodidaktiklik, on ikinci yüzyıl Marakeş'te tasavvuf mücadeleleriyle iç içe geçmişti; on dördüncü yüzyıl Barselona'sında felsefenin pedagojideki rolü hakkındaki tartışmalar; Pico della Mirandola'nın entelektüel kuruluş kavramlarının güçlü otoritesine karşı otodidaktikliği savunduğu Rönesans Floransa'da astroloji ile ilgili tartışmalar; ve 17. yüzyıl Oxford'unda deneyselcilikle ilgili tartışmalar. Otodidaktizm için yapılan savunmalar sadece sıkı felsefi tartışmalarda yer almadılar, bireyler ve kurumlar arasındaki kontrol mücadelelerinde de ortaya çıktılar.[10]
Afro-Amerikanların kendi-kendine eğitim hikâyesinde Heather Andrea Williams, Afro-Amerikan'ın kölelik, İç Savaş ve özgürlüğün birkaç onyılında okuryazarlık ile ilişkisini incelemek için tarihsel bir açıklama sunuyor.[11] Kişisel açıklamaların birçoğu, eğitimde ırk ayrımcılığı yüzünden kendi kendilerini eğitmek zorunda kalan bireyler olduğunu gösteriyor.
Jack London'dakiMartin Eden'in (1909) işçi sınıfı kahramanı, kültürlü toplumun bir üyesi olan Ruth'un duygularını kazanmak için kendi kendini eğitme yoluna giriyor. Romanın sonunda Eden, burjuva sınıfının zihin gücünü aşarak kayıtsızlık ve nihayetinde intihar hâline sürükleniyor.
Çizgi roman süper kahramanı Batman, sıklıkla çeşitli eğitmenler tarafından ya da kendini eğitmiş olan, yıllar boyunca çok çeşitli beceriler kazanmış otodidaktik bir bilge olarak tasvir edilmiştir ve çeşitli alanlardaki uzmanlığı DC çizgi roman evreninde neredeyse eşsiz bir yere sahiptir.
Cahil Okul Müdürü (1987) yılında Jacques Rancière, bilmediği şeyleri öğretebileceğini keşfeden, devrim sonrası bir eğitim filozofu olan Joseph Jacotot'un özgürleştirici eğitimini anlatıyor. Kitap, otodidaktizm kavramı yoluyla eğitim felsefesine ve siyasetine hem bir tarih hem de çağdaş bir müdahaledir; Rancière, Jacotot'un "maceralarını" anlatıyor, ancak Jacotot'un "özgürleşme" ve "kültür" teorisini şimdiki zamanda dile getiriyor.
1997 yapımı drama filmi Good Will Hunting, Matt Damon'ın canlandırdığı bir otodidakt olan Will Hunting karakterinin hikâyesini anlatıyor. Hunting, film boyunca düşünce özgürlüğünü ve bilgi derinliğini, özellikle terapistine karşı ve bir Harvard barında yaptığı ateşli bir tartışmada gösterir.
Muriel Barbery'ninKirpinin Zarafeti romanında ana karakterlerinden biri bir otodidakttır. Hikâye, Paris'teki lüks bir apartman dairesinde bir otodidakt olan orta-yaşlı kapıcı Renee ve hayatından memnun olmayan kiracılardan birinin 12 yaşındaki kızı Paloma'yı anlatıyor. Bu iki kişi yeni kiracı olan Bay Ozu'yla arkadaş olduklarında pek çok ortak noktaları olduğunu görüyorlar ve hayatları sonsuza dek değişiyor.
Hindu destanı Mahabharata'da Ekalavya, Kuru evindeki kraliyet öğretmenlerinden ordu biliminde eğitimi reddedilen bir kabile çocuğu olarak tasvir edilmiştir. Ekalavya ormana gider ve burada Kuru öğretmeni Drona'nın kendisi için inşa ettiği putun önünde okçuluk öğretir. Daha sonra, kraliyet ailesi Ekalavya'nın, Drona'nın öğretmeni putu ile pratik yaptığını öğrendiğinde, Drona Ekalavya'nın eğitiminin bir parçası olarak onun parmağını ister. Ekalavya, Drona'nın isteğine uyar ve böylece savaş kariyerine son verir.
Bugün mimaride otodidaktizme izin veren pek çok az ülke vardır. Mimari uygulama veya "mimar" unvanının kullanımı, artık çoğu ülkede korunmaktadır.
Kendi kendini yetiştirmiş mimarlar genellikle mühendislik veya sanat ve zanaat gibi diğer alanlarda eğitim almış ve kalifiye olmuş kimselerdir. Jean Prouvé daha önce bir yapı mühendisiydi. Le Corbusier, dekoratif sanatlarda akademik bir niteliğe sahipti. Tadao Ando kariyerine ressam olarak başladı ve Eileen Gray güzel sanatlarda okudu.
Siyasi bir devlet mesleklere kısıtlamalar getirmeye başladığında, kendi kendini yetiştirmiş mimarların hakları ile ilgili sorunlar ortaya çıktı. Çoğu ülkenin mevzuatında, kendi kendini yetiştirmiş mimarlara uygulamaya devam etmeleri için yetki veren bir muaf yasası (grandfathering) bulunmaktadır. İngiltere'de mevzuat 2 yıllık deneyime sahip kendi kendini yetiştirmiş mimarların kayıt yaptırmasına izin vermektedir.[12] Fransa'da 5 yıllık deneyime sahip kendi kendini yetiştirmiş mimarları kaydetmektedir.[13] Belçika'da yasa, uygulamada deneyimli kendi kendini eğitmiş mimarların kayıt yaptırmasına izin vermektedir.[14] İtalya'da, 10 yıllık deneyime sahip kendi kendini eğitmiş mimarların kayıt yaptırmasına izin vermektedir.[15] Hollanda'da, "wet op de architectentitel van 7 juli 1987" ve ek prosedürlerle birlikte, 10 yıllık deneyime sahip mimarların ve 40 yaş ve üstü, 5 yıllık deneyime sahip mimarların sicile erişmesine izin verdi.
Bununla birlikte, diğer egemen devletler böyle bir maddeyi atlamayı seçtiler ve birçok yerleşik ve yetkin uygulayıcı profesyonel haklarından çıkarıldı.
Gelecekteki rolü
Öz-yönelimli öğrenmenin rolü, öğrenme yaklaşımlarında, içerik bilgisi, epistemik uygulamalar ve iş birliği gibi eğitimin diğer önemli hedefleri ile birlikte araştırılmaya devam etmektedir.[16] Kolejler ve üniversiteler uzaktan eğitim derece programları sunduklarından ve ortaöğretim okulları K-12 öğrencilerine siber okul seçenekleri sunduğundan, teknoloji bireylerin kendilerine yönelik bir öğrenme deneyimine sahip olmalarını sağlayan çok sayıda kaynak sunmaktadır. Birçok çalışma, "öğretmen" veya koç, pek çok deneyimlerin çevrimiçi durumda bir araya gelmesini teşvik etmek için tam bir sanal alan sahibi olduğunda bu programların en etkili şekilde çalıştığını göstermektedir.[17] Ayrıca, kitlesel açık çevrimiçi kurslar (MOOC'ler) otodidaktizmi daha kolay ve dolayısıyla daha yaygın hâle getirir.
^"University lecturers do not guide their students' learning to the same extent; they do not organise their students' private study (no more set homework!); nor do they filter knowledge for you in the same way. There are two reasons for this. The first reason is that you are expected to be independent, capable of organising your life, your time, your studies and your learning, so that when you graduate you are able to function successfully in your chosen profession". Extract from: The student's guide to learning at university, by Geoffrey Cooper, published in 2003 Australia by TheHumanities.com, 1-86335-510-3
^Arentze (2003). "Modeling learning and adaptation processes in activity-travel choice: A framework and numerical experiment". Transportation. Cilt 30. s. 37.