Bu maddenin veya bölümün özgün araştırma, doğrulanamaz veya yoruma dayalı ifadeler içerdiği düşünülmektedir. Lütfen iddiaları kontrol ederek ve yeni kaynaklar ekleyerek geliştirin. Özgün araştırmadan oluşmuş ifadeler kaldırılabilir. Ayrıntılar maddenin tartışma sayfasında bulunabilir.
Bu madde, Vikipedi biçem el kitabına uygun değildir. Maddeyi, Vikipedi standartlarına uygun biçimde düzenleyerek Vikipedi'ye katkıda bulunabilirsiniz. Gerekli düzenleme yapılmadan bu şablon kaldırılmamalıdır.(Haziran 2011)
"Çocukluk" buraya yönlendirilmektedir. Diğer kullanımlar için Çocukluk (anlam ayrımı) sayfasına bakınız.
Çocuk, bebeklik ve ergenlik çağları arasındaki insan. Genellikle konuşma ve yürüme kabiliyetleri kazanıldıktan sonra çocukluğun başladığı; cinsel gelişimin başladığı ergenlik dönemi ile birlikte çocukluk döneminin bittiği kabul edilir. Ama bu tanımlamalar görecelidir ve kesin sınırları yoktur. Birleşmiş Milletlerin raporlarında 0-18 yaş arasındaki insanlar çocuk kabul edilirler. Bunun haricinde çocuk kelimesi sıklıkla evlat anlamında da kullanılır.
Çocukluğun keşfi
Tarihçi Philippe Aries'in çalışmaları, Orta Çağ boyunca, çocukluğun kendine özgü doğasının bilinmediğini ortaya koymuştur. Orta Çağ sanat tarihi, modern anlamıyla "çocuk" teriminin o dönem dünyası içinde hiçbir yeri olmadığını kanıtlamaktadır. Dönem resimlerindeki çocuklar, sıradan çocuk özellikleri göstermekten uzaktır. Yüzleri ve kas yapılarıyla, yalnızca küçük ölçekle çizilmiş yetişkin birer insandırlar.
Toplumsal yaşam açısından ise, bu dönem boyunca ve 16. yüzyıla kadar çocuk, ailesinin yanı sıra ilişki kurduğu diğer yetişkinlerin uygun hareket ve davranışlarını gözlemleyerek toplumsallaşan küçük ve zayıf bir varlık, küçük bir insan olarak algılanmaktaydı. Çocuk, yalnızca bedeni ve gücüyle yetişkinlerden ayrılıyordu. Aries'in yüzeyselliğini vurguladığı tek çocukluk duygusu olan nazlanma, çocukluğun ilk yıllarına ilişkindi. Küçük insanı ailenin evcil hayvanlarıyla bir tutan bu duyguydu. Bu dönemde çocuklarla 'edepsiz küçük maymunlar'mış gibi eğleniliyor, içlerinden biri öldüğünde çok fazla üzerinde durulmuyordu. "Ölen çocuğun yerini bir başkası alır" mantığı hakimdi.
17. yüzyıldan itibaren, bu zihniyeti altüst edecek iki gelişme yaşandı. Çıraklığı bir eğitim yöntemi olarak ele alan özel bir kurumun -okulun oluşturulması, çocuğu yavaş yavaş yetişkinlerden ayırdı. Artık çocuk, hayatı yetişkinlerle doğrudan ilişki yoluyla öğrenmeyecek; çocuğun yetişkinlerin dünyasına girmesi ancak gitgide uzayan göreli tecrit döneminin -okul dönemi- sonunda gerçekleşecekti. Öte yandan aile, bir duygulanım ve kaygı nesnesi halini alan çocuk çevresinde örgütlenmeye başladı. Ebeveynler, çocuğun eğitimi konusunda endişeleniyor; geleceği için planlar yapıyorlardı ve çocuğun evden ayrılışı acıyla yaşanıyordu. Bu gelişmelerle birlikte çocuk yetişkinlerden farklı ve kendine özgü bir varlık olarak kabul edilmeye başladı.
Bu iki gelişme -okul ve ailenin evrimi- bir üçüncüden ayrı düşünülemez: çocuk içinde tutulduğu isimsiz durumdan çıkarılıp özen gösterilen bir nesne halini alırken, ona daha yoğun ilgi gösterilmesini sağlayacak bir şekilde çocuk sayısında azalma görüldü. Böylece 17. yüzyıldan itibaren toplumsal yaşamda aile, iş, çocuğa tahsil edilen mekân, çocuğa ve sorunlarına ayrılan zaman ve gebeliği önleyici uygulamalar ekseninde bir kutuplaşma görülür.
Çağdaş toplumda çocukluk
Çocukluğun önemsiz bir geçiş dönemi olarak görüldüğü ve söz konusu dönemde takılıp kalınması için bir neden bulunmadığının düşünüldüğü 17. yüzyılda yeni bir adet ortaya çıktı. Modern dönemde her aile, evlerinde çocuklarının portresini bulunduruyordu. Daha sonraları da devam edecek ve fotoğrafın çıkışıyla birlikte halka mal olacak bu alışkanlık, başlamakta olan ve puero-centrisme (çocuk merkezciliği) varan dönüşümün belirtisidir.
Bu dönüşünüm en önemli alanlarından biri de eğitimdi: Toplum, kendini geçmişe ve geleneklere olan saygıya göre değil, bir şeyler bekleyebileceği geleceğe göre belirlemeye başladıkça gelişim süreci daha çok önem kazandı ve sürüp gitme mantığına boyun eğmekle yetinmediklerinden dolayı, bu süreci nitel olarak farklı düşündüler. Sürüp gitme mantığı denetim altına alındıktan sonra, bireyin hayal edebileceği ama asıl kesin olarak tanıyamayacağı bir geleceğin, en iyi başarı şansıyla karşılayacak şekilde donatılması amaç halini aldı. Böylece çocuk yetişkinler toplumunun umutlarını, düşlerini, aynı zamanda yoksunluklarıyla kaygılarını beslemeye başladı.Oluşum halindeki yeni çocuğun imajı, kendi oluşum amaçlarının ve araçlarının sorunsallaşmasıyla gelişti: eğitim modern toplumların -sonsuz- görevi olarak ortaya çıktı. Modern çocuk tasarımının oluşumu, birey kategorisinin doğuşundan ayrılamaz. Eğitim pratiği içinde bu, kolektif güçlüklerin yaşandığı yer olan öğrenim kurumu ile hedeflenen bireysel özerklik arasında bir gerilim yaratacaktı. Modern pedagojik düşüncenin özelliği olan bu gerilim; ihtiyaçları, yetenekleri, çocuk bireylerin -oluşum halindeki tekil öznelerin- kendilerini ifade etme ve açılmalarını eğitim sürecinin merkezine yerleştiren 'Kopernikçi yön değişimi' içinde açıklanır. Bu yön değişimi, her öğretim oluşumunda bulunması gereken kolektif güçlükleri kapsama eğilimindedir.
Çağdaş çocuk tasarımı anlam belirsizliği içerir ve güçlük çıkarır. Bir yandan çocuk olmak, eksiksiz bir birey olmamaya eşdeğerdir; bu çocuğun dışa açılması ve eğitim alması gerekliliğinin temelini oluşturur. Öte yandan bu yeni anlaşılmadık imaj açısından ele alındığında, eğitimin temsil etmek zorunda olduğu öz şu sorunsala dayanmaktadır: yüzünü geleceğe çevirmiş bir dünya içinde kendinin öğrenim alma açısından yeterli olmayacağına göre çocuk yetişkinliğe geçmeyi en kısa zamanda öğrenmek ve uygulamaya başlamak zorundadır. Düzenlerini insan ilişkilerinin bir sonucu olarak gören çağdaş toplumlarda çocuk ve çocuk eğitimi, sorumluluğunu kamunun üstlendiği sivil kazanımlar haline almıştır ve toplumun geleceği bu sivil kazanımların gerektiği gibi yerine getirilmesine bağlıdır: şunu da eklemek gerekir ki kendini yeniliğe adamış toplum tipinde, eğitim için, bütünüyle biçimsel olmayan herhangi bir amaç saptamak neredeyse olanaksız bir hale gelmiştir. Hem insanın kendisi hem de her türlü eğitim girişiminin üstlenmesi gereken amacı tanımlayan (değişik ve önceden kestirilemeyen olaylar) bireyin yapıcı yetisi üzerinde kendini gösteren, geçmişteki örnekleriyle belirsiz bir gelecekte olabileceğinden çok daha serbest ve bağıntısız olan özerklik kavramı ne ifade etmektedir?
Çeşitli yönlerde çocuk
Bilimsel yönden çocuk konulara göre değişir. Bilim insanları çocuğun büyümesinin ve gelişmesinin çok büyük bir bölümünün 18 yaşına kadar tamamlandığını söylemiştir. Bu bağlamda Birleşmiş Milletler 0-18 yaşlarındaki insanları çocuk kabul eder. İnsan dönemleri konusunda ise çocukluk dönemi ergenlik döneminin başlamasıyla biter.
Askeri yöndenCenevre sözleşmeleri birinci protokolüne göre, on beş yaşını geçen çocuklar gözcü, haberci veya gözlemci olarak gönüllü hizmette bulunabilirler. Ancak doğrudan savaşa katılamazlar.
Ekonomik yönden devletlerin yasalarına göre değişir. Bazı ülkelerde 16 yaşından önce çocuk çalıştırmak suçtur. Ekonomik yönden çocuk çalıştırmak Devletlere göre farklılık gösterebilir.
Ceza hukuk sistemi yönünden Çoğu ülkelerde 18 yaşından küçükler çocuk mahkemelerinde yargılanır. Yetişkin insanlara göre çocuk cezaları süre bakımından farklılık gösterir. Çoğu ülkelere karşın bazı ülkelerde çocuk cezaları olmayabilir. Yaş sistemi farklı olabilir vb.
Toplumsal yönden kesin bir sınırı yoktur. Çeşitli bölgelere, milletlere insan ırklarının kültürlerine bağlı olarak değişir. Toplumsal olarak genellikle görsellik ağır basar. Çocuğun boyu, yüzü, yaşı, davranış biçimi vb. özelliklerine bağlı olarak da değişebilir. Bu bakımdan toplumsal yönden çocuk anlayışı toplumdan topluma kültür bakımından farklılık gösterdiği için kesin bir sınırlama koyulamaz.
Dini yönden Dünyada birçok din olup dinden dine farklılık gösterebilir. İslamiyet'te ergenlik dönemine girildiğinde çocukluktan çıkıldığı kabul edilir ve İslamiyet'in bazı şartları farz olur.