Postmodern edebiyat

Postmodern roman, bir anlamda söylemsel olarak mimaride başlayıp gelişen, kurumsal, kuramsal ve düşünsel alanlarda hızla yayılan ve 20. yüzyılın ikinci yarısından itibaren edebiyat dünyasında da kendisini gösteren postmodernizmin ürünüdür. Edebiyat yapıtlarında özellikle romanlarda görülen postmodern eğilim, genel postmodernizmin söylemsel ve düşünsel yönelimlerinden doğrudan etkilenir ve o söylemsel yapının özelliklerini barındırır.

Postmodern romanın kökleri

Bu roman türünde yazar, dış dünyayı birebir yansıtmaktan özellikle kaçınır. Postmodern romanın kökleri incelenmek istediğinde bu köklerin sanıldığından çok daha eskilere uzandığı görülür. Bunların belli başlıcaları şöyle zikredilebilir.

Postmodern romanın kökleri, öncelikle postmodern durumun ve postmodern düşüncenin ortaya çıkmasından çok daha eskilere gider. Daha klasik roman olarak adlandırılan roman geleneği içinde bile postmodern romana ait ögelerin görülmesi söz konusudur. Hatta roman türünün öncü metinlerinde postmodern romanın özellikleri olarak kabul edilen girişimler görülür.Jale Parla, Don Kişot'un bir anlatı türü olarak romanın öncüsü olduğu kadar, üst-kurmaca, temsilin sorunsallaştırılması, parodi, ironi ögelerini de barındırdığını, bu bakımdan Miguel de Cervantes'in ve kitabının modernitenin öncü yazarlarından ve yapıtlarından olduğu kadar postmodernizmin de habercisi olduğunu belirtir.

Bir başka köken, geç dönem modernist romanlarda görülür. Postmodern romana ait olduğu kabul edilen ögelerin çoğunun bizzat modernist roman içinde ortaya çıkması söz konusudur. Meselâ, Thomas Mann, Robert Musil, James Joyce, Virginia Woolf, Samuel Beckett gibi yazarlar, hem işledikleri konular hem de işleyiş biçimlerindeki yenilikleriyle postmodern romanın köklerinde yer alırlar.Ancak modernist romancılar, belirli bir ölçüde sanatçı olan okurları hedeflemelerine rağmen, postmodern yazarlar bir anlamda metnin okumalarını çoğaltırlar. Modernist roman okurun belirli bir yoruma ulaşmasını zorlaştırmak için elinden geleni yaparken, postmodernist roman, belirli bir evrensel yoruma yol açabilecek anlam bütünlüklerine kuşkulu bakışı dolayısıyla anlamın sürekli kaybolduğu ya da ertelendiği metinler olarak üretilir.

Postmodern romanın köklerinden birisi de Beat Kuşağı olarak adlandırılan yazarlara uzanır.Jack Kerouac ve Allen Ginsberg’in bu kuşağın ruhunu yansıtan avangard yapıtları ve William Burroughs'un kitapları, anlatı geleneğinde sürrealizme benzeyen bir eğilim olarak belirginleşir. Macera, coşku ve cinsel fantezilerdeki yoğunluk, sanat-dışılık ve toplumu ve onun taleplerini reddedişteki bireysel radikallik bu kuşağın özellikleri olarak bilinir; yazınsal alanda da tam bu şekilde bir içerik ve söylem yapısı kullanmışlardır. Postmodern romanlarda bu tür etkileri görmek mümkündür.

Kendi yapıtlarını başka yapıtların bir parçası olarak tanımlayan Fransız yazar Georges Perec postmodern romanın köklerinde bulunan yazarlardan biri olarak değerlendirilebilir. Perec'in neredeyse konularından daha çok kitaplarının teknik yönleri ilginçlikler barındırır. Postmodern romanlarda görülen zevk ya da okumanın amacı ve gerekçesi olarak zevk ögesini Perec'in metinlerinde görürüz. Onun lipogramlara dayanan metinleri bir ilginçlik örneğidir. Kayboluş adlı romanını Perec hiç "e" harfi kullanmaksızın yazmıştır.

Jorge Luis Borges ise, postmodern romancılar arasında değilse bile köklerinde tartışmasız bir şekilde yer alır. Üst-anlatı, parodi, anlamın sorunsallaştırılması, çoğulluk ögeleri Borges'in hemen bütün metinlerinde görülen özelliklerdir. Bunun yanında, gerçek/gerçek-dışı onun metinlerinde sürekli birbirine geçiştirilir, gerçeklik sürekli olarak yeniden yorumlanabilir şekilde kurgulanır. Fantezi Borges anlatılarının vazgeçilmez ögelerinden biridir.

Genel özellikleri

Postmodern roman denilince ilk akla gelen dil oyunları düşüncesidir. Dilin gerçekliği temsil eden değil kuran bir yapı olduğu önermesinden hareket ederler. Postmodern romancılar, bu anlamda postmodern teorinin temsili sorunsallaştırma girişimini üstlenirler ve gerçekliği temsil etmekten ziyade anlam çoğulluğunu hedeflerler. Çünkü dil, postmodern anlayışa göre bir gerçekliği temsil etmez, belirli bir anlamda aksine gerçekliği kurar. Postmodern roman, tam da dile dair bu bilgi ile üretilen anlatıları işaret eder.

Çoğu postmodern romancıda, hem anlatıcının (yazar'ın) hem anlatının sürekli devrede olması, metin içinde birçok anlatıcı sese imkân verilmesi, anlatı içinde anlatıların iç içe geçmesi ya da anlatı içinde başka bir anlatının/ya da anlatıların izinin sürülmesi türünde ögeler görülür. Bu romanlarda yazarın geleneksel statüsünü kaybettiği ya da en azından bu statüsünün sorunsallaştırıldığı görülür. Temsilin yanı sıra yazarın konumu da sorunsallaştırılır. Bu noktada, "anlamı üreten okurdur" düşüncesi belirginlik kazanır. Bu önerme tamamen ona ait olmasa bile büyük ölçüde postmodern roman anlayışının düsturlarından biridir.

Öte yandan, romanlar, kendilerinden önceki anlatıların seslerini yankılarlar.Bu anlamda, postmodern roman, edebi anlatıların ya da daha doğrusu tüm edebiyat geleneğinin bir parodisi olarak belirir. Kristeva'nin deyişiyle bu durum, edebi metnin, metinlerarası bir göndermeler mozaği içinde oluştuğu anlamına gelir. Bu nedenledir ki, postmodern roman, tek doğrultulu, kapalı, kapanabilir tek bir anlam katmanına sahip anlatı türlerinden farklılaşmanın bir ürünüdür.

Postmodern roman, klasik romandaki gibi olay örgüsü üzerine kurulu bir anlatı değildir.Olay örgüsünden daha çok olayın ya da olayların ön plana çıkması söz konusudur. Postmodern roman modernist romandaki gibi zor da olsa ulaşılabilir olan anlam bütünlüklerine sahip bir anlatı değildir. Postyapısalcı felsefenin dil dolayımında ulaştığı kuramsal sonuçlar, postmodern romanın perspektifini doğrudan belirlemektedir.Buna göre, metin, anlamın tamamlanıp bitirildiği ve tüketildiği bir yer değil, aksine hiçbir zaman tamama erişilemeyen, her okumada yeniden değerlendirilmeye açık bir uğraktır; çünkü ardında ya da daha doğrusu yapısında asla bir yere indirgenemeyecek olan uçsuz bucaksız bir işaretler sistemi olan dil vardır.

Jale Parla, postmodern romanda okur-yazar-metin ilişkisini şu şekilde belirtmektedir: "hiçbir metin tamamlanmış bir bütün değildir.Bu da okur ve yazarı yeni bir konumda düşünmemizi gerektirir. Okur ve yazar dil denizinde sözcüklerin anlamlarının dalgalar gibi birbirini izlediği bir devinim içinde yüzerken, metinler, benlikler, kimlikler ve yorumlar da yeni göstergelere dönüşürler....bu epistemolojiye göre, belirleyebileceğimiz yazar, okur, metin yoktur; yalnızca o metin aracılığıyla oluşan söylemler vardır" (Don Kişot'tan Günümüze Roman, s.180)

Postmodern roman anlayışında görülen bazı kavramlar

Postmodern Yazarlar

Dünya çapında tanınan postmodern yazarların en özgün örneği olarak Italo Calvino (Bir Kış Günü Eğer Bir Yolcu kitabıyla), Umberto Eco (Gülün Adı ve Foucault Sarkacı adlı kitaplarıyla), aynı zamanda postyapısalcı felsefenin öncüsü olan, felsefi sorunları edebiyat aracılığıyla işleyen Jacques Derrida (özellikle Kartpostallar kitabıyla) ilk başta anılabilir. Ancak postmodern romanın temsilcisi olan yazarların listesi bir hayli kabarıktır. Bunların bazılarını şöyle sıralayabiliriz:

Ayrıca bakınız

Bağlantılar

Kaynakça

Strategi Solo vs Squad di Free Fire: Cara Menang Mudah!