1943 yılında tasarlanan StG 44 bilinen anlamda savaş sahasında geniş olarak kullanılan ilk çağdaş piyade tüfeği olarak tarih sahnesinde yerini aldı. Klasik tüfek fişeği yerine onun kovanı kısaltılmış versiyonu olan 7,92x33 Kurz mermisi ateşleyebilen StG 44, hızlı ve atış gücü yüksek bir silahtı. Yüksek gücü ile nispeten geniş bir alanda etkili olabilen StG 44, piyadenin yıllar sonra tekrar tüfeği ile bağımsız hareket edebilmesine olanak sağlıyordu. Her ne kadar ABD tarafından da benzer bir silah olarak tanımlanabilecek M1 Carbine adlı kısa namlulu bir tüfek üretilmiş olsa da bu silah, StG 44'ün başarısını yakalamaktan uzaktı. Çünkü kullandığı mermi sadece tabanca mermisinden biraz güçlüydü.
StG-44'ün açtığı yolda piyade tüfeği anlayışı tamamen değişti. Ne kadar da bu silah üzerinden çalışmalara başladığı söylenen Sovyetler BirliğiAK-47, kendi tasarım anlayışı ve geniş katılımlı tasarımcıların sunduğu silahların arasındaki denemeler sonucu Kalaşnikov'u geliştirdi. Ne kadar da mekanizma dışında, görünüş acısındanda StG 44'e oldukça silüeti benzeyen AK-47, üretildiği günden bu yana cereyan eden hemen hemen tüm savaşlarda başarı ile görev alarak bir efsane haline geldi. Basit ama etkili olan tüfek, piyade çatışmalarına dayanan yeni savaş doktrinleri içerisinde büyük etki gösterdi. Tarihi bir ironi olarak bu yıllarda milyarlarca dolar harcanıp geliştirilen çağdaş ve büyük sistemler neredeyse hiç kullanılmazken, birkaç dolarlık bir maliyetle üretilebilen AK-47, savaşların kaderini etkiledi.
Yeni Arayışlar
Doğu cephesi Kalaşnikov'un keyfini sürerken, Batı yeni konseptlere yöneliyordu. Çeşitli muharebe raporlarını değerlendiren Batılı uzmanlar, büyük etkiye sahip 7,62 mm mühimmat ateşleyen tüfeklerin gerekenden fazla güçlü olduğu ve bazı dezavantajları da beraberinde getirdiğini fark etti. İlk olarak bu silahlar, taşımak için fazla ağırdı. Yüksek kalibreli bir mermi kullanılması ise geri tepmenin artmasına ve buna paralel olarak seri atışta silah kontrolün sağlanmasında güçlüklere yol açıyordu. Taşınabilir mühimmat sayısının az olması da diğer sorundu.
Tüm bu nedenlerden dolayı NATO, 5,56 mm tüfekleri standartlaştırma kararı aldı. Yeni tüfekler, 200 fişeğin taşınması müsaade eden 7,62 mm'lerden farklı olarak ağırlıkta bir artış olmadan asker tarafından 300-400 fişek taşınmasını olanaklı hale getiriyordu. Daha düşük ağırlığa sahip 5,56 mm tüfeklerin geri tepmesi azaldığı için seri atışlarda kontrolü daha kolaydı. Ancak 5,56mm'lik mermilerin çekirdek ağırlığı 7,62'den daha ağır olmuştu. 7,62'lerin kapladığı yer fazla olduğundan hep 7,62 daha ağır olarak bilinmiştir. Hatta kısa süre sonra NATO, 7.62.51 mm NATO mühimmatında kullanmaya başlamıştır.
Bullpup tasarımı
Ancak çözülmesi gereken bir konu daha kalmıştı; silahların uzunluğu. Çatışma alanının meskûn mahale kaymaya başlaması ile kullanıcı tarafından döndürülmesi nispeten zaman alan uzun tüfeklerin kullanım etkinliği düşmeye başlamıştı. Bu sorunu çözmek için namluyu kısaltmak, tüfeğin etkinliğini düşüyordu. Namlu boyunu aynı tutarak silahı kısaltmak için Bullpup adı verilen yeni bir tasarım ortaya çıktı. Şarjörün tetiğin ön kısmında yer aldığı klasik Piyade tüfeklerinden farklı olarak Bullpup tasarıma sahip tüfeklerin şarjörü kabzanın arkasına yerleştiriliyordu. Böylece aynı namlu uzunluğuna sahip olmakla birlikte daha kısa tüfekler yapmak mümkün olmuştu. Ancak Bullpup da kusursuz değildi. Boş kovanın kullanıcının kafasına çok yakın bir noktadan dışarı atılıyor olması nedeniyle, sağ elle kullanıma yönelik yapılan tüfeklerin solaklar tarafından kullanılmasında ciddi sorunlar ortaya çıktı. Bu sorumu çözmek için ayrıca sol elle kullanıma uygun tüfeklerin üretilmesi ile sorunun çözümü denense de bu doğal olarak maliyetleri yükseltti. Ancak günümüzde farklı çözümler de kullanılmaya başlandı. Örneğin FN Herstal üretimi F2000 tüfeklerinde boş kovan namlu ağzının hemen gerisinde yer alan bir boşluktan dışarı atılıyor. Bullpup tasarıma sahip tüfeklerle yapılan atışlarda sorunlarının sadece sağ veya sol elle kullanımdan kaynaklanmadığı fark edildi. Seri atışlar sırasında şarjörün boşalması ile tüfeğin dengesinde de bozulmalar yaşandığı görüldü. Bu sorun ise basit bir çözümle giderildi. Askerlerin bu duruma uyum sağlayarak tüfeğin etkinliğini devam ettirebilmeleri için eğitimleri arttırıldı. Ayrıca bu tip tüfeklerin en iyi bilinen örnekleri olan Steyr Aug, FN F2000, FAMAS, SA-80, SAR-21 ve Tavor gibi tüfeklere atış hassasiyetini artırmak için standart olarak optik nişangâhlar ilave edildi. Sorunu çözmek için tüfeklere yerleştirilen optik nişangâhların oldukça etkili olduğunun görülmesi üzerine günümüzde klasik tasarıma sahip piyade tüfekleri de bu sistemlerle donatılmaya başladı.
Farklı Kullanımlar
Günümüzde ana muharip sınıfa dönüşen piyadenin en büyük kozu olan piyade tüfekleri farklı birçok görevde kullanmaya uygun bir yapıya kavuştu. Başlangıçta sadece yarı otomatik ve tam otomatik atış yapma kabiliyetine sahip piyade tüfekleri bugün üç farklı modda kullanılabiliyor. Baskı atış için hala tam otomatik mod kullanılırken, savunmada mermilerin tek tek gönderildiği yarı otomatik mod tercih ediliyor.
Taarruz sırasında ise tüfek, tetiğe her basılışta hedefe üç mermi gönderiyor. Bu sayede askerin hedefe ulaşana kadar şarjöründeki fişeğinin bitmemesini hedefliyor. Oldukça yüksek atış hızlarına sahip günümüz piyade tüfekleri, otomatik atışta birkaç saniye içerisinde şarjöründeki tüm fişeği bitiriyor.