Hammurabi Kanunlarıstelinin üst kısmında yer alan bir kabartmada Hammurabi (ayaktaki), kraliyet sembolünü Şamaş'tan (veya muhtemelen Marduk'tan) alırken tasvir edilmiştir. Dua işareti olarak ellerini ağzının üzerinde tutmaktadır.[1]
Hammurabi daha çok, yayımladığı Hammurabi Kanunları ile bilinir ve bu kanunları, Babil'in adalet tanrısı Şamaş'tan aldığını iddia etmiştir. Suçun mağdurunu tazmin etmeye odaklanan Ur-Nammu Kanunları gibi daha önceki Sümer yasalarının aksine Hammurabi Kanunları, failin fiziksel cezasına daha fazla vurgu yapan ilk kanunlardan biridir. Her bir suç için belirli cezalar öngörmüştür ve masumiyet karinesini tesis eden ilk kanunlar arasındadır. Modern standartlara göre cezaları son derece sert olsa da haksızlığa uğrayan bir kişinin cezalandırmada ne yapılmasına izin vermesine ilişkin kısıtlamalar koymayı amaçlamıştır. Hammurabi Kanunları ile Tevrat'taki Musa Kanunları çok sayıda benzerlikler içerir.
Hammurabi, yaşadığı dönemde birçok kişi tarafından bir tanrı olarak anılmış ve ölümünden sonra ise uygarlığı yayan ve tüm halkları, Babillilerin ulusal tanrısıMarduk'a saygı göstermeye zorlayan büyük bir fatih olarak görülmüştür. Sonradan askeri başarılarının önemi azaltılmış ve ideal kanun koyucu rolü, mirasının birincil yönü olmuştur. Daha sonraki Mezopotamyalılar için Hammurabi'nin hükümdarlığı, uzak geçmişte meydana gelen tüm olayların referans çerçevesi haline gelmiştir. Kurduğu imparatorluk çöktükten sonra bile, örnek bir yönetici olarak hala saygı görmüş ve Yakın Doğu'daki birçok kral Hammurabi'nin kendi atası olduğunu iddia etmiştir. Hammurabi, on dokuzuncu yüzyılın sonlarında arkeologlar tarafından yeniden keşfedilmiştir ve o zamandan beri hukuk tarihinde önemli bir figür olarak görülmektedir.
Saltanatı ve fetihleri
Hammurabi, Babilşehir devletiAmoriBirinci Hanedanı'nın kralıydı ve gücünü babası Sin-Muballit'ten miras almıştır.[4] Babil, Orta ve Güney Mezopotamya ovalarını çevreleyen ve bereketli tarım arazilerinin kontrolü için birbirleriyle savaşan, büyük ölçüde Amoriler tarafından yönetilen şehir devletlerinden biriydi.[5] Mezopotamya'da birçok kültür bir arada bulunmasına rağmen Babil kültürü, Hammurabi yönetimindeki Orta Doğu'daki okuryazar sınıflar arasında bir dereceye kadar öne çıkmıştır.[6] Hammurabi'den önce gelen krallar, MÖ 1894'te nispeten küçük bir şehir devleti kurmuşlardı ve bu, şehrin dışındaki küçük bölgeleri kontrol ediyordu. Babil, kuruluşundan yaklaşık bir asır sonra Elam, Asur, İsin, Eşnunna ve Larsa gibi daha eski, daha büyük ve daha güçlü krallıkların gölgesinde kalmıştır. Ancak babası Sin-Muballit, Babil hegemonyası altında merkezi Güney Mezopotamya'nın küçük bir bölgesinde yönetimini sağlamlaştırmaya başlamış ve hükümdarlığı sırasında Borsippa, Kiş ve Sippar'ın küçük şehir devletlerini fethetmiştir.[6]
Böylelikle Hammurabi, karmaşık bir jeopolitik durumun ortasında küçük bir krallığın kralı olarak tahta çıkmıştır. Güçlü Eshnunna Krallığı, Dicle Nehri'nin üst kısmını kontrol ederken Larsa nehir deltasını kontrol ediyordu. Mezopotamya'nın doğusunda, düzenli olarak saldırı yapan ve Güney Mezopotamya'nın küçük devletlerinden haraç alan güçlü Elam Krallığı vardı. Küçük Asya'daki asırlık Asur kolonilerini miras almış olan Asur kralıI. Şamşi-Ahad, Kuzey Mezopotamya'daki topraklarını Levant ve Orta Mezopotamya'ya kadar genişletmiş[7] ancak zamansız ölümü, imparatorluğunun bir şekilde parçalanmasına sebep olmuştur.[8]
Hammurabi'nin saltanatının ilk birkaç yılı oldukça huzurlu geçmiştir. Hammurabi, gücünü şehir surlarını savunma amacıyla yükseltmek ve tapınakları genişletmek de dahil olmak üzere bir dizi bayındırlık işi yapmak için kullanmıştır.[9] Yaklaşık MÖ 1801'de, Zagros Dağları boyunca önemli ticaret yollarının üzerinde bulunan güçlü Elam Krallığı, Mezopotamya ovasını işgal etmiştir.[10] Elam, ova devletler arasındaki müttefikleriyle Eşnunna Krallığı'na saldırmış ve krallıkla bir dizi şehri yok etmiş ve ilk kez ovanın bazı kısımlarına egemenliğini dayatmıştır.[11]
Irak'ın Sippar kentinde bulunan y. MÖ 1792 – y. 1750'ye tarihlenen kireç taşıtan yapılma adak anıtı, Kral Hammurabi'nin ibadet sırasında sağ kolunu kaldırmasını gösterir. (British Museum, Londra)
"Hammurabi'nin Başı" olarak bilinen bu büst, günümüzde Hammurabi'den birkaç yüz yıl öncesine ait olduğu düşünülmektedir.[12] (Louvre Müzesi, Paris)
Elam konumunu pekiştirmek için Hammurabi'nin Babil Krallığı ile Larsa Krallığı arasında bir savaş başlatmaya çalışmıştır.[13] Hammurabi ile Larsa kralı, bu oyunu keşfettiklerinde bir ittifak kurmuş ve Larsa'nın askeri girişime büyük bir katkısı olmasa da Elamlıları yenmeyi başarmışlardır.[13] Larsa'nın yardımına gelememesinden öfkelenen Hammurabi, güneydeki bu güce düşman olmasıyla y. MÖ 1763 yılına kadar Aşağı Mezopotamya ovasının tamamının kontrolünü ele geçirmiştir.[14] Güneydeki savaş sırasında Hammurabi'ye kuzeydeki Yamhad ve Mari gibi müttefikleri tarafından yardım edildiğinden kuzeydeki askerlerin yokluğu karışıklığa yol açmıştır.[14] Genişlemesine devam eden Hammurabi, karışıklığı bastırarak yönünü kuzeye çevirmiş ve kısa süre sonra Eşnunna'yı yok etmiştir.[15] Daha sonra Babil orduları, Babil'in eski müttefiki Mari de dahil olmak üzere kalan kuzey eyaletlerini fethetmiş ancak Mari'nin fethinin herhangi bir gerçek çatışma olmaksızın teslim olma şeklinde gerçekleşme ihtimalim de mevcuttur.[16][17][18]
Hammurabi, Mezopotamya'nın kontrolü için Asurlu I. İşme-Dagan ile uzun süreli bir savaşa girmiş ve her iki kral da üstünlük elde etmek için küçük devletlerle ittifaklar kurmuştur. Sonunda Hammurabi galip gelmiş ve İşme-Dagan'ı ölümünden hemen önce devirmiştir. Asur'un yeni kralı Mut-Aşkur, Hammurabi'ye haraç ödemek zorunda kalmıştır.
Hammurabi sadece birkaç yıl içinde tüm Mezopotamya'yı kendi yönetimi altında birleştirmeyi başarmıştır.[18] Asur Krallığı yıkılmamış ancak hükümdarlığı sırasında haraç ödemek zorunda kalmış ve bölgedeki büyük şehir devletlerinden sadece Levant'ın batısındaki Halep ile Qatna bağımsızlıklarını korumuştur.[18] Bununla birlikte Diyarbekir'in kuzeyinde Hammurabi'nin bir steli bulunmuş ve burada "Amorilerin Kralı" unvanını almıştır.[19]
55 tanesi Hammurabi'ye ait mektup olmak üzere Hammurabi ve haleflerinin saltanatlarına tarihlenen çok sayıda sözleşme tableti bulunmuştur.[20] Bu mektuplar, sellerle uğraşmaktan ve kusurlu bir takvimde değişiklik yapılmasını zorunlu kılmaktan Babil'in devasa hayvan sürülerinin bakımını yapmaya kadar, bir imparatorluğu yönetmeye dair günlük tecrübelere dair bir bakış sunmaktadır.[21] Hammurabi ölünce imparatorluğun idaresi y. MÖ 1750'de oğlu Samsu-iluna'ya geçmiş ve oğlunun yönetimi altında Babil İmparatorluğu hızla çözülmeye başlamıştır.[22]
Hammurabi Kanunları, günümüze ulaşan en eski kanunlar değildir.[23]Ur-Nammu Kanunları, Eşnunna Kanunları ile Lipit-İştar Kanunları daha önceden yazılmıştır.[23] Bununla birlikte, Hammurabi Kanunları bu eski kanun kurallarından belirgin farklılıklar gösterir ve sonuç olarak daha etkili olduğunu kanıtlamıştır.[23][23][24][25]
Hammurabi Kanunları, bir stel üzerine yazılmış ve çok az kişinin okuryazar olduğu düşünülse de herkesin görebilmesi için halka açık bir yere yerleştirilmiştir. Stel daha sonra Elamlar tarafından ganimet olarak ele geçirilmiş ve başkentleri Susa'ya götürülmüş, 1901'de İran'da yeniden keşfedilmiş ve günümüzde Paris'teki Louvre Müzesi'nde sergilenmektedir. Yazmanlar tarafından 12 tablete yazılmış olan Hammurabi Kanunları, 282 yasa içerir. Daha önceki yasaların aksine Babil'in günlük dili olan Akadca yazılmasıyla şehirdeki herhangi bir okur yazar kişi tarafından okunabilirdi.[24] Daha önceki Sümer hukuk kuralları, suçun mağdurunu tazmin etmeye odaklanmışken Hammurabi Kanunları, bunun yerine faili fiziksel olarak cezalandırmaya odaklanmıştır.[25] Hammurabi Kanunları, haksızlığa uğrayan bir kişinin cezalandırmada ne yapılmasına izin vermesine ilişkin kısıtlamalar koyan ilk yazılı hukuk krallarından biridir.[25]
Kuralların yapısı çok özeldir ve her bir suç belirli bir ceza alır. Modern standartlara göre cezalar çok sert olma eğilimindedir ve birçok suç; ölüm, şekil bozukluğu veya "göze göz, dişe diş" (Lex Talionis "Kısas Yasası") âdetiyle sonuçlanmıştır.[25][26] Kanun aynı zamanda masumiyet karinesi fikrinin en eski örneklerinden biridir ve ayrıca sanık ile davacının kanıt sunma fırsatına sahip olduğunu da belirtir.[27] Ancak, öngörülen cezayı değiştirecek hafifletici koşullara ilişkin bir hüküm yoktur.
Stelin tepesindeki bir oymada Hammurabi'nin yasaları Babil'in adalet tanrısı Şamaş'tan aldığını tasvir eder[28] ve ön sözde Hammurabi'nin, yasaları halka ulaştırmak için Şamaş tarafından seçildiği belirtilir.[29] Bu anlatı ile Çıkış Kitabı'nda Yehova tarafından Sina Dağı'nın tepesinde Musa'ya verilen Ahit Kitabı arasında paralellikler ile iki kanunname arasındaki benzerlikler, ikisinin de Semitik bir arka planda ortak bir soydan geldiği fikrini oluşturur.[30][31][32][33] Bununla birlikte, önceki kanun kodlarının parçaları bulunmuş ve buna göre Musa'ya ait kanunlarının doğrudan Hammurabi Kanunları'ndan esinlenmesi olası değildir.[30][31][32][33][b] Bazı akademisyenler buna itiraz etmiştir: David P. Wright, Yahudi Ahit Kanunu'nun "doğrudan, öncelikle ve tamamen" Hammurabi Kanunları'na dayandığını savunur.[34] 2010 yılında, İbrani Üniversitesi'nden bir arkeolog ekibi, İsrail'deki Hazor'da MÖ 18 veya 17. yüzyıla tarihlenen, açıkça Hammurabi Kanunları'ndan türetilen yasaları içeren bir çivi yazısı tablet keşfetmiştir.[35]
Mirası
Ölümünden sonra anılması
Hammurabi'ye MÖ 2. binyılın diğer tüm krallarından daha çok saygı gösterilmiş[39] ve yaşadığı dönemde bir tanrı olarak ilan edilmenin eşsiz onuruna sahip olmuştur.[40] "Hammurabi, benim tanrımdır" anlamına gelen "Hammurabi-ili" kişi adı, hükümdarlığı sırasında ve sonrasında yaygınlaşmıştır. Ölümünden kısa bir süre sonra yazılan yazılarda Hammurabi, esas olarak üç başarı için anılır: savaşta zafer kazanmak, barış getirmek ve adalet getirmek.[40] Hammurabi'nin fetihleri, medeniyeti tüm uluslara yaymak için kutsal bir misyonun parçası olarak görülmeye başlanmıştır.[41]Ur'da bulunan bir stel, kötülüğü boyun eğmeye ve tüm insanları Marduk'a ibadet etmeye zorlayan güçlü bir hükümdar olarak onu kendi sesiyle yüceltir.[42] Stelde şunlar yazar: "Dağları uzak ve dilleri belirsiz olan Elam, Guti, Subartu ve Tukriş halkını [Marduk'un] eline yerleştirdim. Ben kendim onların şaşkın zihinlerini düzeltmeye devam ettim." Hammurabi'nin kendi sesiyle de yazılan daha sonraki bir ilahi, onu Marduk için güçlü, doğaüstü bir güç olarak yüceltir:[41]
Ben kötüleri yakalayan, halkı hemfikir yapan kralım,
Ben öğütlerini kargaşaya atan krallar arasında büyük ejderhayım,
Ben düşmanın üzerine gerilen ağım,
Ben korkunç gözlerini kaldıran itaatsizlere ölüm cezası veren korku vericiyim,
Ben kötü niyetleri örten büyük ağım,
Ben ağları ve asaları kıran genç aslanım,
Ben beni inciteni yakalayan savaş ağıyım.[42]
Hammurabi'nin askeri başarılarını övdükten sonra ilahi, son olarak şunu açıklar: "Ben adaletin kralı Hammurabi'yim."[40] Daha sonraki anma törenlerinde, Hammurabi'nin büyük bir kanun koyucu olarak rolü diğer tüm başarılarından daha çok vurgulanmaya başlanmış ve askeri başarıları önemsiz hale gelmiştir. Hammurabi'nin hükümdarlığı, uzak geçmişte yaşanan tüm olayların referans noktası olmuştur. Hammurabi'nin dördüncü halefi olan Ammizaduga döneminde yazıldığı düşünülen ve Tanrıça İştar'a yönelik bir ilahide şöyle denir: "Bu şarkıyı ilk kahramanlık şarkısı olarak duyan kral Hammurabi'dir. Bu şarkı senin için onun hükümdarlığında bestelendi. Ona sonsuz hayat verilsin!"[39] Ölümünden sonraki yüzyıllar boyunca, Hammurabi'nin yasaları yazı alıştırmalarının bir parçası olarak yazmanlar tarafından kopyalanmaya devam edilmiş ve hatta kısmen Sümerceye çevrilmiştir.[43]
Siyasi mirası
Hammurabi döneminde Babil, Güney Mezopotamya'daki "en kutsal şehir" konumunu selefi Nippur'dan ele geçirmiştir.[45] Hammurabi'nin halefi Samsu-iluna'nın yönetimi altında, kısa ömürlü Babil İmparatorluğu çökmeye başlamıştır. Kuzey Mezopotamya'da hem Amorier hem de Babilliler, Akadca konuşan yerli bir hükümdar olan Puzur-Sin tarafından Asur'dan sürülmüştür. Yaklaşık aynı zamanlarda, yerli Akadca konuşanlar Mezopotamya'nın en güneyinde Amori Babil yönetimini terk ederek aşağı yukarı eski Sümer bölgesinde Sealand Hanedanlığı'nı yarattılar. Yaklaşık aynı zamanlarda yerli Akadca konuşanlar, Mezopotamya'nın en güneyindeki Amori Babil yönetimine son vererek aşağı yukarı eski Sümer bölgesinde Sealand Hanedanlığı'nı yaratmıştır. Hammurabi'nin başarısız halefleri, Adasi ve Bel-ibni gibi Asur krallarının yanı sıra güneyde Sealand Hanedanlığı, doğuda Elam ve kuzeydoğudan Kassitlerin elinde daha fazla yenilgi ve toprak kaybıyla karşılamıştır. Böylelikle Babil, bir zamanlar kurulurken sahip olduğu ufak ve küçük devlet durumuna geri dönmüş oldu.[46]
Hammurabi'nin Amorite Hanedanlığı için son darbe, MÖ 1595'te gerçekleşmiştir.[47] Babil, güçlü Hitit İmparatorluğu tarafından yağmalanıp fethedilmesiyle Mezopotamya'daki tüm Amori siyasi varlığına son verilmiştir.[47] Ancak Hint-Avrupa dili konuşan Hititler, Babil'i Zagros Dağları'nda yaşayan ve izole bir dil konuşan Kassit müttefiklerine devrederek buradan ayrılmıştır. Bu Kassit Hanedanı, Babil'i 400 yıldan uzun bir süredir yönetmiş ve Hammurabi'nin yasaları da dahil olmak üzere Babil kültürünün birçok yönünü benimsemiştir.[47] Amori Hanedanı'nın düşüşünden sonra bile Hammurabi hâlâ hatırlanmış ve saygı görmüştür.[43] Elam kralı I. Şutruk-Nahunte, MÖ 1158'de Babil'e baskın düzenlediğinde ve birçok taş anıtını alıp götürdüğünde bu anıtların üzerindeki yazıtların çoğunu sildirmiş ve üzerine yeni yazıtlar kazımıştır.[43] Hammurabi Kanunları'nı içeren stelde ise sadece dört veya beş sütun silinmiş ve hiçbir yeni yazı eklenmemiştir.[44] Hammurabi'nin ölümünden bin yıldan fazla bir süre sonra, Babil'in hemen kuzeybatısındaki Fırat Nehri kıyısındaki Suhu kralları, Hammurabi'nin kendi ataları olduğunu iddia etmiştir.[48]
Modern yeniden keşfi
On dokuzuncu yüzyılın sonlarında, Hammurabi Kanunları, Kutsal Kitap ile antik Babil metinleri arasındaki ilişki üzerine Almanya'da hararetli Babel und Bibel ("Babil ve Kutsal Kitap") tartışmalarında önemli bir fikir çatışması merkezi haline gelmiştir.[49] Ocak 1902'de Alman AsurologFriedrich Delitzsch, Sing-Akademie zu Berlin'de Kaiser ve eşinin önünde bir konferans vermiş ve burada Eski Ahit'teki Musa Kanunları'nın Hammurabi Kanunları'ndan doğrudan kopyalandığını savunmuştur.[50] Delitzsch'in konferansı o kadar tartışmalıydı ki Eylül 1903'e kadar gazete ve dergilerden bu konferansa yanıt olarak yazılan 1.350 kısa makale, 300'den fazla uzun makale ve yirmi sekiz broşür toplamayı başarmıştır. Bu makalelerin birkaçı haricinde çoğunlukla Delitzsch eleştirilmiştir. Kaiser, Delitzsch'ten ve onun radikal görüşlerinden uzak durmuş ve 1904 sonbaharında Delitzsch üçüncü konferansını Berlin yerine Köln ve Frankfurt'ta vermek zorunda kalmıştır.[49] Musa Kanunları ile Hammurabi Kanunları arasındaki varsayılan ilişki, daha sonra Delitzsch'in 1920-21 tarihli Die große Täuschung (çev.'Büyük Aldatma') adlı kitabında İbrani Kutsal Kitabı'nın Babil etkisiyle onarılamaz bir şekilde bozulduğu ve Hristiyanların en sonunda ancak beşeri Eski Ahit'i tamamen ortadan kaldırarak gerçeğe -Yeni Ahit'in Aryan mesajına- inanabileceği argümanının önemli bir parçası haline gelmiştir.[50] Yirminci yüzyılın başlarında, birçok bilim insanı Hammurabi'nin Yaratılış Kitabı 14:1'deki Şinar kralı Amrafel olduğuna inanmıştır.[51][52] Bu görüş günümüzde büyük ölçüde reddedilmiş[53][54] ve Amrafel'in varlığı Kutsal Kitap dışındaki hiçbir yazıda tasdik edilmemiştir.[54]
Hammurabi'nin kanun koyucu ününden dolayı tasviri birçok Birleşik Devletler hükûmet binasında yer almaktadır. Hammurabi, Amerikan Kongre Binası'ndaki ABD Temsilciler Meclisi odasındaki mermerkabartmalarda tasvir edilen 23 kanun koyucudan biridir.[55]ABD Yüksek Mahkeme binasının güney duvarında, Hammurabi de dahil olmak üzere "tarihin büyük hukukçuları"nı tasvir eden Adolph Weinman'a ait bir friz mevcuttur.[56][57]Saddam Hüseyin zamanında Irak Ordusu'nun 1. Hammurabi Zırhlı Tümeni, modern Irak ile Arap öncesi Mezopotamya kültürleri arasındaki bağlantıyı vurgulama çabasının bir parçası olarak eski kralın adını almıştır.
Dipnotlar
^Akadca: 𒄩𒄠𒈬𒊏𒁉Ḫa-am-mu-ra-bi, AmoricedekiʻAmmurāpi ["erkek akraba bir şifacıdır"] sözcüğünden, bu da ʻAmmu ["baba tarafı erkek akraba"] ile Rāpi ["şifacı"] sözcüğünden türemiştir.
^Pennsylvania Üniversitesi'nde (eskiden) Sami dilleri profesörü olan Barton, iki metin arasında benzerlikler olsa da her iki yasanın bütünlüğünün incelenmesi, "araştırıcıyı Eski Ahit yasalarının temelde Babil yasalarına bağlı olmadığına ikna eder." der. "Bu tür benzerliklerin" iki kültür arasındaki "öncüllerin benzerliğinden ve genel entelektüel bakış açılarından" kaynaklandığını ancak "çarpıcı farklılıkların doğrudan bir ödünç almanın olmadığını gösterdiğini" belirtir.[31]
Finet, André (1973). Le trone et la rue en Mésopotamie: L'exaltation du roi et les techniques de l'opposition, in La voix de l'opposition en Mésopotamie. Bruxelles: Institut des Hautes Études de Belgique. OCLC652257981.
Finkelstein, J. J. (1966). "The Genealogy of the Hammurabi Dynasty". Journal of Cuneiform Studies. 20 (3). ss. 95-118. doi:10.2307/1359643. JSTOR1359643.
Hammurabi (1952). Driver, G.R.; Miles, John C. (Ed.). The Babylonian Laws. Oxford: Clarendon Press.