Budizm'de yaratıcı

Budizm genelde bir din olarak kabul edilir; ancak kimi zaman Budizm için “ruhani felsefe” tanımı da yapılmaktadır. Bunun nedeni Budizm'de mutlak bir yaratıcı tanrı fikri bulunmamasıdır. Buda'nın yaşadığı dönemlerden itibaren, bir yaratıcı kavramının bulunmayışı Budist düşüncenin ayırt edici özelliklerinden biri olagelmiştir.[1] Budizmin yaklaşımı klinik ve sistematiktir; Dört Yüce Gerçek’te Buda ızdırap sorununu analiz etmiş, kökenindeki nedeni teşhis etmiş ve ızdırabı ortadan kaldıracak reçeteyi yazmıştır. Buda’nın öğretilerine göre, sekiz katlı asil yolu izleyen tüm duyarlı varlıklar, “bensizlik” (anatta) kavramının kavranması yoluyla cehaleti, dolayısıyla acıyı ortadan kaldırabilir.[2] Bu nedenle, Budizm bir yaratıcı tanrı kavramına değil, ahlak, meditasyon ve bilgelik kavramlarına dayanmıştır.[3] Bu açıdan Budizm, nihai bir "benlik" tanımlayan Hindu düşüncesiyle çelişir.[4]

Tüm Budist geleneklerde bir Dharma öğretmeni olarak Gautama Buddha’ya saygı, ruhani gelişimin önemli bir parçası olarak kabul edilir. Pali Budizminde Buda’nın kendisinin tanrılaştırılmasını reddetmiş olduğu kabul edilirken, Mahayana Budizminden kimi okullarda Gautama Buddha, çeşitli doğaüstü güçlere sahip bir tanrı olarak saygı görür.[5]

Budizmde ilahi varlıkların fazlalığı dikkat çekse de, bunlar için herhangi bir özel ya da dini uygulama öne sürülmez. Yaygın olan kanıya göre, herkes bir göksel ilahi varlık olarak reenkarne olabilir. Deva adı verilen bu varlıklar için samsara aleminde aynı şekilde acı vardır.[6] Budistler evrenin yasalarının derin ve manevi önemi olduğuna inanır. Bazen sonsuz bir Buda olarak temsil edilen Dharmakaya (her yerde var olan Buda doğası) evrenin temel niteliği ve birleştirici bir güç olarak görülür.[7][8][9]

Budizm’de doğaüstü kavramı

Budizm doğaüstü varlıkların (örneğin, Budist yazmalarda bahsedilen devalar) varlığını reddetmemekle birlikte, diğer dinlerde olduğu gibi “tanrılara” yaradılış, kurtuluş veya yargılama gücü atfetmez. Daha çok insanların ve hayvanların yaptığı şekilde dünyevi olayları etkileme güçleri olduğu kabul edilir. Tıpkı insanların dünyayı hayvanlardan daha çok etkileyebilmesi gibi, “devaların” da etkisi insanlardan daha güçlüdür; ancak hiçbir tanrının gücü mutlak değildir. Daha da önemlisi tanrılar da insanlarla birlikte ölüm ve yeniden doğum döngüsü içinde, yani samsara’da acı çekmektedirler. Tanrılar nirvana’ya ulaşmamışlar, dolayısıyla kıskançlık, öfke, yanılgı ve keder gibi duygulara sahiptir. Bu nedenle, Buda nirvanaya ulaşan yolu gösterdiği için, “tanrıların ve insanların öğretmeni” (Sanskrit: śāsta deva-manuṣyāṇaṃ) olarak anılır. Pali derlemesine göre tanrılar, yalnızca kendi etki veya kontrol alanları izin verdiği kadar güçlüdür. Bu nedenle, nirvanaya insanlardan daha yakın veya insanlardan daha bilge değillerdir. Kral Pasenadi Kosala, general Vidudabha ve Gautama Buddha arasında geçen bir konuşmada, Budizm'de tanrıların görece zayıf konumları gözler önüne serilmiştir.[10]

Pali derlemesi aynı zamanda aydınlanmış varlıklara (Budalar) tanrıların bile sahip olamayacağı bir takım doğaüstü nitelikler atfeder. Bunlar arasında, işitilemeyen sesleri işitme, zihin okuma, kendinin ve başkalarının geçmişi yaşamlarını hatırlama vb. güçler sayılır.[11]

Yaradılış teorilerine karşı tutum

Budizm evrenin yaradılışı hakkında her tür teoriye karşı kayıtsızdır,[12] ve yaradılış inancını kişiyi samsaraya bağlayan engellerden biri olarak kabul eder. Burada dikkat edilmesi gereken, Buda'nın hiçbir zaman yaradılışı veya yaratıcıyı açıkça reddetmediğidir. Bunun yerine Budizm, yaradılış ve yaratıcı inancının insan zihnindeki etkileri üzerine yoğunlaşır. Her tür inanç karşısında Budist tavır, inancın insan zihni üzerinde ne gibi biri etkisi olduğu ve kişiyi samsaraya bağlayıp bağlamadığı perspektifinden yapılan eleştirel analiz şeklindedir.

Buda, varlıkların içinde cahillik ve açgözlülükle dolaştığı varoluş döngüsünün başlangıcını bilmenin veya tespit etmenin imkânsız olduğunu söylemiştir.[13] Buna bağlı olarak evrenin kökenine ve boyutlarına dair spekülasyonlara erken Budizmde önem verilmemiştir.[14]

Theravada

Huston Smith erken dönem Budizmin metafizik olmaktan çok psikolojik olduğunun altını çizer.[15] Çeşitli tanrı düşüncelerine ve yaradılış mitlerine dayalı olan teist dinlerden farklı olarak, Budizm Dört Yüce Gerçek’te sayılan insani koşulların analizinden başlar. Bu nedenle erken Budizm yaratılış ve Yaratıcı gibi sorunlarla ilgilenmemiştir.[16] Tanrı olsun, aydınlanmış bir varlık olsun, hiçbir varlık (Buda da dahil olmak üzere) yaratıcılık, kurtarıcılık ve yargı güçlerine sahip olarak tanımlanmamıştır. Pali derlemesi hiçbir varlığa ‘her şeye gücü yeterlik’ özelliği atfetmemiştir. Ayrıca, Theravada Budizm'inde cennet ya da Mahayana ‘‘Arık Ülke’' anlayışına benzer bir yer yoktur.

Buda’ya saygı

Mutlak tanrı düşüncesi Budizm'de görülmemekle birlikte, Buda ve diğer Budalara saygı veya tapınma tüm Budist mezheplerde önemli bir rol oynamaktadır. Bunun nedeni Budaların tam aydınlanmaya ulaşmada gösterdikleri erdem, fedakarlık ve mücadelenini uyandırdığı saygı ile birlikte, bir öğretmen olarak Dharma'ya somut örnekler teşkil etmeleridir.[17]

Dipnotlar

  1. ^ B. Alan Wallace, Contemplative Science. Columbia University Press, 2007, s. 97-98.
  2. ^ No-Self or Not-self 20 Haziran 2009 tarihinde Wayback Machine sitesinde arşivlendi., Thanissaro Bhikku
  3. ^ Mahasi Sayadaw, Thoughts on the Dhamma 22 Mart 2009 tarihinde Wayback Machine sitesinde arşivlendi., The Wheel Publication No. 298/300, Kandy BPS, 1983
  4. ^ Helmuth von Glasenapp, Vedanta and Buddhism: A comparative study 4 Şubat 2013 tarihinde Wayback Machine sitesinde arşivlendi. The Wheel, Publication No. 2, Kandy, 1978
  5. ^ Dr. Guang Xing, The Three Bodies of the Buddha: The Origin and Development of the Trikaya Theory, RoutledgeCurzon, Oxford, 2005, s. 1
  6. ^ John T Bullitt (2005). "The Thirty-one planes of Existence". Access To Insight. 30 Nisan 2015 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 26 Mayıs 2010. The suttas describe thirty-one distinct "planes" or "realms" of existence into which beings can be reborn during this long wandering through samsara. These range from the extraordinarily dark, grim, and painful hell realms to the most sublime, refined, and exquisitely blissful heaven realms. Existence in every realm is impermanent; in Buddhist cosmology there is no eternal heaven or hell. Beings are born into a particular realm according to both their past kamma and their kamma at the moment of death. When the kammic force that propelled them to that realm is finally exhausted, they pass away, taking rebirth once again elsewhere according to their kamma. And so the wearisome cycle continues. 
  7. ^ "Arşivlenmiş kopya". 27 Temmuz 2013 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 7 Haziran 2013. 
  8. ^ Dr. Guang Xing, The Concept of the Buddha, RoutledgeCurzon, London, 2005, p. 89
  9. ^ Hattori, Sho-on (2001). A Raft from the Other Shore : Honen and the Way of Pure Land Buddhism. Jodo Shu Press. pp. 25–27. ISBN 4-88363-329-2.
  10. ^ Kannakatthala Sutta, (MN-90)
  11. ^ Ma Tin Hla, The Six Supernatural Powers of Buddha, [1] 13 Ekim 2006 tarihinde Wayback Machine sitesinde arşivlendi., erişim 11.05.2009
  12. ^ Brahmajala Sutta (DN 1)
  13. ^ David Kalupahana, Causality: The Central Philosophy of Buddhism. The University Press of Hawaii, 1975, s. 111.
  14. ^ David Kalupahana, a.g.e, s. 111-112.
  15. ^ Huston Smith, The World's Religions: Our Great Wisdom Traditions, [2] 1 Ocak 2014 tarihinde Wayback Machine sitesinde arşivlendi., HarperCollins, 1991
  16. ^ Life Isn't just suffering 2 Nisan 2009 tarihinde Wayback Machine sitesinde arşivlendi., Thanissaro Bhikku
  17. ^ Peter Johnson, The Ten Titles of the Buddha 30 Mayıs 2012 tarihinde Wayback Machine sitesinde arşivlendi., 2001

Bağlantılar

Strategi Solo vs Squad di Free Fire: Cara Menang Mudah!