Berlin'deki İsrail konsolosluğuna yönelik saldırı, 17 Şubat 1999 tarihinde Almanya'nın Berlin kentindeki İsrail konsolosluğuna PKK yandaşları tarafından gerçekleştirilmiştir. Konsolosluktaki güvenlik güçlerinin PKK destekçilerine ateş açması sonucu üç kişi ölmüş, 14 kişi de yaralanmıştır.[1]
Arka plan
Ekim 1998'de PKK lideri Abdullah Öcalan, İtalya'nın başkenti Roma'ya uçmadan önce, kalmasına izin verilmeyen Rusya'nın Moskova şehrine gitmek üzere Suriye'den ayrılmaya zorlandı. İtalyan hükûmeti Öcalan'ın kalmasına izin vermek istemedi, ancak yasal olarak onu ölüm cezasıyla karşı karşıya kalabileceği Türkiye'ye iade etmelerine izin verilmedi. Almanya, Hollanda ve Fransa'ya girişine izin verilmeyen Öcalan, 1 Şubat 1999'da Yunanistan'a gitti. Yunanistan Büyükelçiliği'nden Nairobi'deki Jomo Kenyatta Uluslararası Havaalanı'na nakledilirken 15 Şubat 1999'da Milli İstihbarat Teşkilatının CIA veya Mossad'dan yardım aldığı iddiasıyla düzenlediği bir operasyonla yakalandı.[2]
Saldırı
Öcalan'ın Kenya'da Yunanistan'ın işbirliğiyle Türk istihbaratı tarafından yakalandığı haberinin ardından dünya çapında protestolar patlak verdi. Demir çubuklarla silahlanmış 55 ila 200 PKK destekçisi 17 Şubat'ta Berlin'deki İsrail konsolosluğunu basarak Mossad'ı Öcalan'ın kaçırılmasında Türk hükûmetine yardım etmekle suçladı. Göstericiler polis saflarını yararak konsolosluk binasına girmeyi başardıklarında İsrail güvenliği saldırganlara ateş açarak üç kişinin ölümüne ve 14 kişinin yaralanmasına neden oldu. Daha sonra Alman polisi 30 PKK destekçisini tutukladı ve helikopterler konsolosluk binası üzerinde tur atarken tüm bölgeyi kordon altına aldı.[3]
Sonrası
Dönemin İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu, protestocuların güvenlik güçlerinden birinin silahını almaya çalıştığını söyleyerek savunma güçlerinin eylemlerini savundu. İsrail yurt dışındaki tüm misyonlarındaki koruma sayısını artırdı.[4]
Dönemin İsrail'in Almanya Büyükelçisi Avi Primor, daha sonraları yaptığı bir açıklamada güvenlik görevlilerinin protestoculara ateş açarak meşru müdafaada bulundukları iddiasına itiraz etti: "Bugünün bakış açısıyla bunun bir meşru müdafaa vakası olmadığını görebiliyoruz."[5]
Kaynakça