Anadolu halklarının, Küçük Asya'ya girişinin kesin zamanı ve yönü bilinmemekle beraber, yaygın anlamda kabul gören Kurgan hipotezi çerçevesinde, Doğuya göç eden Proto-Toharlar ile birlikte, erken Proto-Anadolu halkı'da, Avrasya steplerin'den başlamış ve Batı Avrupa'dan, Hint Yarımadasına kadar uzanan geniş bir coğrafyada gerçekleşmiş olan Hint-Avrupalı göç dalgalarının bilinen ilk kitlesini oluşturmuşlardır.[3] Anadolu halkının, MÖ 3000 yıllarında Balkanlar veya Kafkaslar üzerinden Küçük Asya ve Yakın Doğu'ya ulaşmaları muhtemel olmakla beraber,[1][4][5] bu göç yolu hareketi henüz arkeolojik olarak belgelenmemiştir.[5][6]
Tekerlekli arabaları olmasına rağmen, muhtemelen Hint-Avrupalılar savaş için savaş arabalarını kullanmayı öğrenmeden önce göç ettiler.[3][7]Hitit tarım terimlerinin diğer Batı-Avrupa alt gruplarıyla karşılaştırılması, Anadolu halklarının ortak bir tarımsal adlandırma kurulmadan çok önce diğer Hint-Avrupa halklarından ayrıldıklarını gösteriyor, bu durum, Yakın doğu bölgesine ortak bir yol ile birbirine bağlı bir halk olarak girdiklerini gösteriyor.[5]
Anadolu halkı, yerel halkın halihazırda şehirler ve okur-yazar bürokrasileri oluşturduğu, krallıklar ve saray kültleri kurduğu bir bölgenin davetsiz misafirleriydi.[2] Bölgeye girdiklerinde, yerel halkların kültürleri özellikle Hattiler) onları dilsel, politik ve dini açıdan önemli ölçüde etkilemiştir.[5] Dilbilimci Christopher I. Beckwith; Anadolu halklarının, Hattiler tarafından diğer işgalci Avrupa gruplarıyla savaşmak üzere savaşçılar olarak istihdam edilmelerinden sonra, Anadolu'da bir dayanak noktası kazandıklarını ileri sürmektedir,[6] benzer bir şekilde Hint-Avrupa uzmanı Francisco Villar ise, erken Anadolu halklarının, kendilerini, itaatkar tarım üreticileri olan Hattilerin egemen oldukları kalelere, tünemiş askeri bir kast olarak dayattıklarını ifade etmektedir.[8]
Colin Renfrew tarafından ileri sürülen Anadolu hipotezi (1987) ise Anadolu'yu Proto Hint-Avrupalılar'ın ve dolayısıylada Anadolu halklarının'da asıl vatanı olduğunu ileri sürer. Bu hipotez çoğunlukla arkeolojik alanda desteklenirken genelde dilbilimciler tarafından reddedilir.[8]
Bronz çağı
Anadolu halklarının en eski dilbilimsel ve tarihsel tasviri, Kaniş'teki MÖ 19. yüzyıldan kalma Asur ticari metinlerinde bahsedilen isimlerdir.[6][9] Kaniş, o dönemde, Asur ve Anadolu devletleri arasındaki ticareti denetleyen Asur ticaret ağının merkeziydi ve kentte yaşayan Anadolu halklarının gücünü artıran bir etkendi.[2]Hititler, Anadolu halklarının en iyi bilinen grubudur. Hatti'den ele geçirilen Kaniş'teki başkentlerinden sonra, kendilerini Nesiler olarak tanıtan Hititler, Hattuşa'nın başkentini ele geçirdiler ve sonrasında Hitit dili, Anadolu'da baskın bir dil olarak Hatti dilinin yerini aldı.[1] Anadolu'daki birkaç bağımsız Hatti krallığını birleştiren Hititler, MÖ 17. yüzyılda bir Ortadoğu imparatorluğu kurmaya başladılar.[2]Babili istila edip, Asur şehirlerini ele geçirdiler ve eski dünyanın en büyük (Savaş arabası) savaşları olan Kadeş Muharebesi'nde Mısır İmparatorluğu ile durma noktasına kadar savaştılar.[2] İmparatorlukları, MÖ 12. yüzyılda Bronz Çağı Çöküşüyle ortadan kalktı. Hitit dili, seçkinlerin dili olduğu için İmparatorluk ile birlikte ortadan kalktı.[2]
Bir diğer Anadolu halkı Erken Tunç Çağı'nda güneybatı Anadolu'ya göç etmiş olan Luvilerdir.[10] Hititçe'den farklı olarak Luvi dili, Hatti dilinden ödünç kelimeler içermez ve bu durum başlangıcından itibaren Batı Anadolu'da konuşulduğunu gösterir.[2] Luviler geniş bir alanda yaşadılar ve dilleri Hitit İmparatorluğu'nun çöküşünden sonra konuşuldu.[2]
En az bilinen Anadolu halkları grubu ise, Kuzey Anadolu'daki Pala bölgesinde yaşayan ve Palaca dilini konuşmuş olan Palaik halklarıydı.[10] Bu bölge muhtemelen daha önce Hattiler tarafından iskan edilmişti. Palaiklerin, MÖ 15. yüzyılda Kaşkalar'ın işgali ile tarih sahnesinde silinmeleri muhtemeldir.[11]
Demir Çağı
Tunç Çağı çöküşünün ardından, bir dizi Geç Hitit Devletleri MÖ 8. yüzyıla kadar ayakta kaldı. Daha sonra Demir Çağı'nda Anadolu dilleri Likyalılar, Lidyalılar, Karyalılar, Pisidyalılar ve diğerleri tarafından konuşuldu. Bu diller büyük ölçüde Helenistik dönemde, MÖ 3. yüzyılda yok olmuştu, ancak bazı kalıntıların daha geç dönemlere kadar kalması mümkündü ve Luvice ile bağlantılı olan İsaurya dili, MS 5. yüzyılın sonlarına kadar, kayda geçmiş cenaze yazıtları ile Geç Antik Çağ'a kadar hayatta kalmış olabilir.
Kapadokyalılar? / Beyaz Suriyeliler ? (Kapadokyalılar ve Beyaz Suriyeliler aynı insanlardı ve Kapadokya Farsça adıydı, Beyaz Suriyelilerin (Grekçe:Λευκόσυροι, Leukosuroi – Yunanca adıydı) (Kapadokyalılar, başlangıçta Kapadokya'nın bir parçası olan Batı Pontus'ta da yaşadılar.
Amiseniler?; Batı Pontus'daki Themiskira bölgesinde yaşadılar.
Dananayim veya Danuna sakinleri ya da Denyen'ler; Kilikya'da Adana - Adanya) şehir ve bölgesinin sakinleri olabilir veya eski Mısırlılar tarafından 'Denyen' olarak adlandırılan Deniz Halklarından insanlarda olabilir.
Pisidyalılar - Pamfilyalılar (Pamfilyalılar kıyıda ve Pisidyalılar ise iç kesimlerde yaşadılar, aynı insanlardı ve aynı dili konuştular, fark ise Anadolu Pamfilyalıları Demir çağından bu yana Yunan etkileşimine girmiş olmalarıdır. (Pisidya dilinin bir parçası olan Anadolu dilleri Pamfilya lehçesi ve Helenleşme derecesine bağlı olarak Antik Yunancanın bir parçası olan Pamfilya Yunanca lehçesi vardı.)
Misyalılar; (muhtemelen daha çok Friglerle ilgiliydiler ve Anadolu grubundan olmayan bir Hint-Avrupa halkıydılar, Misya aynı zamanda Phrygia Hellespontica olarak da biliniyordu ve muhtemelen Lidyalılara daha yakın bir Anadolu halkıyla, eski yazarların çelişkili ifadelerini açıklayacak bir karışım yaşadılar.
^Ramat, Anna Giacalone; Ramat, Paolo (2015). The Indo-European Languages. Routledge. s. 172. ISBN978-1134921874. 19 Ağustos 2020 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 13 Ekim 2020. The Palaic peoples were very quickly overwhelmed by the invasions of the Kaskas, a non-IE people from the East, who swept them away and for centuries kept attacking the Hittite kingdom